“Laik Eğitim Her Zaman Hedefimiz Olmalıdır.”
DÜŞÜNCE - SANAT VE TOPLUM 17.03.2022 14:23:00 1882 0

“Laik Eğitim Her Zaman Hedefimiz Olmalıdır.”

Söyleşi: Hikmet Dönmez

Sayın Sadık Güvenç, okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

1962 Yozgat-Sorgun -Bahadın doğumluyum. Doğum tarihim kesin değilse de tahmin edilene yakın. Rahmetli annem, dam başında gelin alayını izliyormuş, doğum sancısı orada yakalamış. Kamer gelini göremeden kendini eve atmış, ben doğmuşum. Kesin bir tarih gibi duruyor. Bir de “bokluklar dökülüyormuş” o ara. Neyse işte, anneme göre Kamer’in gelin çıktığı gün, Kamer’e göre de bokluklar dökülürken doğmuşum. Annem Firez, babam İsmail. Babam, annemden en az on yaş büyüktür. İki kız, yedi oğlan dokuz kardeştik. Amcam ve genç yaşta ölen karısı Gülkız da aynı evde otururlardı. Kalabalık bir aileydik.

Babam, ilkokul üçten kendi deyimiyle “şehadetname” almıştı. Annemin, amcamın, amcamın karısının, ablalarımın okumuşlukları yoktu. Kadın kısmı okula gönderilmiyormuş o zamanlar. “Okuyacak da ne olacak? Çoluk çocukla kim ilgilenecek?” düşüncesi yaygınmış.
İlk ve ortaokulu Bahadın’da, liseyi Yozgat Lisesinde parasız yatılı öğrenci olarak okudum. 1983 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Yeni Türk Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Ankara’da üniversite okumak kolay gözüküyordu bana. Bir süre kapıcılık yapan ağabeyimin yanında kaldım. Kapıcı dairesi küçük oluyor. Ders çalışmak için gerekli ortam olmuyor. En iyisi ben de bir kapıcılık bulmalıyım, diye düşündüm ve merdiven altında odunluktan bozma küçücük bir odası olan Işık Apartmanı’nın kapıcı odasını, apartmanın merdivenlerini silip çöpünü atma karşılığı ele geçirdim. Farelerle birlikte kardeş kardeş yaşadım. Tiksinirim bu yüzden kendilerinden. Yazma huyum da o günlerden kalma aslında.

1986 yılında Hatay-Reyhanlı Lisesinde başladığım öğretmenliğe Ankara Batıkent Lisesinde devam etmekteyim.
Öğretmen örgütlülüğüne inanırım. Kurulma aşamasında (1990’lı yıllar) yanında yer aldığım Eğitim-İş sendikasıyla başladığım öğretmen örgütlülüğü sürecim Eğitim-İş-Eğit-Sen birleşmesiyle ortaya çıkan Eğitim-Sen’le devam etmektedir.
Bir edebiyat öğretmeni olarak okumanın, yazmanın önemine inanırım. Öğrencilerimin okuması ve yazması için çaba harcarım. Evliyim. Bir oğlum var.

Doğduğunuz ailenin, coğrafyanın ve kültürün yaşamınızdaki rolü nedir?

İyi ki Bahadın’da doğmuşum. İyi ki doğduğum köyün kültürünü almışım. Coğrafya kader midir? Orta Anadolu’da değil de İtalya’da doğsaydım nasıl bir insan olurdum?
Ben Yozgat Lisesinde değil de İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesinde okusaydım nasıl biri olurdum? Bunu hep sorgulamışımdır. Bahadın Ortaokulunda okurken girdiğim yatılı okullar sınavında İstanbul Behçet Kemal Çağlar Lisesini kazanmıştım. Ama bin dereden su getirerek bizi “geçici” olarak Yozgat Lisesine yolladılar. Öyle ya, bilmem hangi köyden gelen bu çocukların İstanbul’da devlet tarafından okutulması da nereden çıkıyordu? Bulundukları il nelerine yetmiyordu? Geçici kaydıyla yollandığımız Yozgat’ta lise bitene kadar okuduk. 1976-1979 yılları arası sağ-sol çatışmalarının, mezhep baskısının, ayrımcılığın, ötekileştirmenin en yoğun olduğu bir dönemde, baskı altında liseyi okuduğumuzu belirteyim. Doğduğum köyde duymadığım bir yığın lafı, sözü ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, baskıyı Yozgat’ta sınıf (arkadaşlarımdan diyemiyorum) akranlarımdan ve bazı öğretmenlerimizden gördüm. Bunun iyi yanı da yok değil. Direnmeyi, dik durmayı, boyun eğmemeyi, örgütlü olmanın önemini, böylesine yozlaşmışların aşağıladığı kültürümüze sahip çıkmayı öğrenmiş olduk.
Benim doğduğum köyde imece kültürü vardır. Darda kalana yardım etmek, elinde olmayana kimselere göstermeden yardım etmek vardır. Başkasının malına zarar vermek ayıplanır, hepsinden önemlisi “eline, diline, beline sahip ol,” öğretisi vardır.
Benim doğduğum köyde insanlar elinde olanla övünürse ayıplardı büyüklerimiz. “Olan var, olmayan var, şımarmak, kırışmak iyi değil,” derlerdi.
Biri bir hata yapmışsa hemen suçlamak, yargılamak yerine beklerlerdi, “Bakalım bir daha yapacak mı pişman mı görelim hele,” derlerdi. Bir komşuyla anlaşmazlık olmuşsa koşa koşa mahkemeye gidilmezdi. Orada çözülürdü sorun. Köyün büyüklerine herkes saygı duyardı. Kol kırılırdı, yen içinde kalırdı. İspiyoncudan, gammazdan, müzevirden kimse hazzetmezdi. Ben de hazzetmem böylelerinden. Sınıfımda bir sorun olursa öğrencilerimle çözmeyi isterim. Şikâyeti sevmem. Öğretmen şikâyet etmez, sorunu eğitimci yönüyle kendisi çözer, çözüm üretir. Şikayetçi toplum yaratmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmemeli değil mi?

Mesleğinizde insan ilişkileri, mesleki dayanışma boyutu, kazançları ve zorlukları nelerdir?

Otuz altı yıllık öğretmenim. Öğretmenlik, özveri isteyen bir meslektir. Hammaddemiz insan. Her biri dünyanın en kıymetli varlığı olan insan evladı, elimize teslim edilen. Ona biçim vermek, onu geleceğe hazırlamak çok önemli bir sorumluluk yükler öğretmene. Öğretmeni ücretle birlikte düşünen piyasacı zihniyet ne yazık ki hep oldu. Olmaya da devam edecek bu gidişle. Öğretmenine değer vermeyen toplumlar kendi çocuklarının geleceklerine değer vermiyor demektir. Öğretmen daha ilkokul birinci sınıftan başlayarak çocuk gözünde rol modeldir. Giyimi, kuşamı, yaşam tarzı, kültürü, kendini yenilemesi ile örnek insan olmak zorundadır.

Sınıfınıza girdiğiniz anda tüm sorunlarınızı dışarıda bırakmak zorundasınız. İyi de nasıl olacak o iş? Herkese gelen faturalar öğretmene de gelmektedir. Öğretmenin de çoluk çocuğu aş ekmek istemektedir. Çocuğuna istediği gibi harçlık veremeyen öğretmenin sınıfında rol model olmasını neyle sağlayacaksınız? Sinemaya, tiyatroya gidemeyen bir öğretmen, mesleki bir dergiye abone olamayan bir öğretmen, aylık birkaç kitap almak için bütçe ayıramayan bir öğretmen nasıl rol model olacak? Eğitim öğretim yılı başlarında verilen komik ödeneklerle mi rol model olacak öğretmen? Kazanç bakımından iç açıcı durumda değiliz. Burada çok kısa bazı istatistik verileri kullanmak isterim: Lüksemburg’da bir öğretmen yıllık 102 bin dolar, Almanya’da 77 bin dolar, Türkiye’de 7550 dolar kazanır. Bu parayla evini geçindir, tatil yap, kendini hazırla, öğrencilerine rol model ol… Bozdur bozdur harca!

Bunlar aşılamaz mı? Aşılır elbette. Birlik ve dayanışmayla aşılır. Öğretmenin sınıf bilincine varmasıyla aşılır. Haklarımızı aramak için yan yana durmamız gerekir. Sizin sendika, bizim sendika diyerek bölündüğümüz sürece bu iş zor. Yönetenlerin işine geliyor bölük pörçük olmamız.  Güçlü olmanın yolu bilinçli olmaktan geçer. Ne yazık ki öğretmenler gittikçe yalnızca ücret düşünecek konuma getirilmektedir.
Öğretmenlik zevklidir. Her zaman genç beyinlerle birlikte olmanın getirisi vardır. Gençlik gelecektir, geleceği biçimlendirmek öğretmenin görevleri arasındadır. Bu yüzden de birilerinin sandığı gibi sırt üstü yatılan bir meslek değil aksine diken üstünde olunması gereken bir meslektir. Çünkü insanı yanlış yönlendirmenin telafisi ağır olur.

Mesleğinizin size yüklediği bireysel ve toplumsal sorumluluklar nelerdir?

Eğitimli bir toplumda yaşamayı hepimiz isteriz. Haklarını bilen, hakkını arayan aynı zamanda başkalarının haklarına saygılı bireylerin arasında yaşamayı kim istemez? Biz öğretmenler, topluma saygılı, kendisine ve çevresine karşı sorumluluğunun bilincinde olan bireyler yetiştirme peşindeyiz. Şu anda ilişkide olduğumuz tüm kamu çalışanları, tüm yöneticiler, tüm esnaf, herkes bir öğretmenin elinden geçti… Yasalar, yönetmelikler, toplum öğretmenine ne kadar sahip çıkarsa o kadar da karşılık bulur. Köy Enstitülerine verilen kısacık değer, Türkiye’yi eğitimde dünyanın örnek aldığı konuma getirivermişti. Çünkü devlet desteği vardı öğretmen yetiştirmeye. Hemen caydılar bundan. Nedeni belli. Sosyal uyanış birilerinin işine gelmez. Toplumu düşünen, toplumun çocuklarını daha iyi yerlere getiren öğretmen anlayışı birilerine yanlış geliyor.

Mesleğinizin aile ilişkilerinize, olumlu ya da olumsuz etkileri nelerdir?

Belki de mesleğimi severek yaptığım için yakın çevremin ve ailemin bana değer verdiğini düşünüyorum. Bazı önemli konularda fikrimin sorulması, söylediklerimin dikkate alınması bunu gösteriyor. Olumsuz bir etki görmedim.
Öğretmenlik yalnızca sınıfta yapılan bir iş değil. Sınıfa gitmeden önce evde yapılan hazırlık sanıldığından çok çok fazladır. Kendini yenilemek, derslere hazırlıklı girmek için yeni yayınları izlemekten geçer. Bizim öğrenciliğimiz hep sürer. Bu da ailenizden çaldığınız zamanla oluyor.

Sanatın hangi dallarıyla ne kadar ilgilenebiliyorsunuz?

Gül Kurudu (roman), Bahadın Söylenceleri (söylenceler), Yaşasın İhtilal, Hırsızın Teki, Çıkarcının Teki, Alçağın Teki (öykü) adlı kitaplarım var.
Dergilerde ve bazı internet sitelerinde inceleme yazılarım yayımlanıyor. Editörlük ve dergi yayın kurulu üyeliklerini zevkle yapmaktayım.
Müzik dinlemeyi severim. Film ve tiyatro izlemeyi severim. Okumayı severim. Başladığım bir kitap yoksa huzursuz olurum.

Ülkemizde mesleğinizin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Her kuşak, ardından gelen kuşağı mutlaka etkiliyor. Birikimler devredilerek ilerleniyor. Böylece yasalara rağmen öğretmenlik mesleği onurunu korumaya devam ediyor. Ne yazık ki kariyer basamaklarını öne çıkartan “Öğretmenlik Meslek Kanunu” adlı ucube bir girişim başladı. Meclisten geçti. Kamuoyuna “öğretmenlerin parasal durumu iyileşecek” diye aktarılan bu yasa öğretmenler odasını parçalamaya yönelik bir girişimdir. Aynı işi yapan meslektaşlar öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen diye sınıflara bölünecek. Öğretmenler bu unvanı almak için gece gündüz sınava hazırlanacaklar. Sınavı başaranların gireceği mülakatlarda hangi soruların sorulacağını siz tahmin edin. Haydi mülakatı da geçtiniz diyelim, kadro bekleyeceksiniz. Kimlere verilecek bu kadro? “Şu sendikanın üyesi olursanız veririz o kadroyu” diyecekleri iki kere iki dörttür. Öğretmenler bu tuzağa düşmemeli. Birbirine destek olmak, dayanışmak, bilgi ve birikim paylaşmak üzerine kurulmuş öğretmenlik mesleği ne yazık ki bu ucube yasayla paramparça edilmek isteniyor.
Bir gün bu yasanın rafa kaldırılacağına inanıyorum.

Mesleğinizde başınızdan geçen ilginç bir anınız var mıdır, varsa nedir?

Ben 1983 yılında üniversiteyi bitirdim. Ardından bir yıl Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesine sertifika için gittim. Atamam biraz gecikti. Sınavla öğretmen alımı ilk o yıllarda başladı. Sınava girdik ama yine de bekledik. 1986 yılında yapıldı atamam. Bakanlık tarafından bana gönderilen kararnamenin bulunduğu zarfın üzerine adresi yanlış yazmışlar. Zarf, gideceği adresi bulamıyor. Benim içim tuz öğütüyor. Güvenlik soruşturmasına mı takıldım diye korkuyorum. Tabi küçük yerde dedikodu çok çabuk, gerçek gibi yayılıyor.
Boşta kaldığım süre içinde ücretli öğretmenlik yapmak için Yozgat İl Milli Eğitim Müdürlüğüne başvurdum. Doğduğum kasabada lise açılalı üç beş yıl olmuştu ve de edebiyat öğretmenine ihtiyaç vardı. Dersler boş geçerken ben evde sırt üstü yatamazdım. Ücretli öğretmen olarak derslere girmek istediğimi belirten dilekçemi verip çıktım. Ücret, lafın gelişiydi. O dönemde komik bir rakamdı ders ücreti. Kasabamızdaki lisenin müdürü Ekrem Kızılkuş, beni gayri resmi olarak derslere soktu. Bir yıla yakın derslere girdim. Her şey gayrı resmiydi. Hiç ücret almadım. Ders defterlerine ders ve konu yazmadan ama hiçbir dersimi aksatmadan derslere girdim. Ekim ayında yaptığım ücretli öğretmenlik başvuruma yanıt ancak Nisan ayında gelebildi.  Ücretli öğretmenlik yapabilirmişim. Aynı günlerde bakanlıktan atama kararnamemin izini de buldum. Kararnamem gelince dünyalar benim oldu. Ücretli öğretmenlikmiş, ders ücretiymiş umurumda bile değildi artık. Yozgat İl Milli Eğitim Müdürünün çok da umurunda değilmiş demek ki Bahadın Lisesinde boş geçen dersler. Şimdi hangi müdür, sorumluluk alır da onayı olmayan bir öğretmeni okulunda derse sokar? O da ayrı bir konu… Ekrem hocama saygılarımı sunuyorum bu arada. Yıllar sonra onun torununun Ankara Batıkent Lisesinde öğretmeni olmaktan ayrı bir gurur duydum. Ekrem müdürümün torunu şimdi bir hekim oldu.

Bu mesleğinizi yapmasanız hangi mesleği yapmak isterdiniz?

Gazeteci olmayı çok isterdim. 

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Laik eğitim her zaman hedefimiz olmalıdır. Eğitimin dinselleştirilmesi, ana sınıfı öğrencilerine din eğitimi verilmek istenmesi bizi Afganistan’a doğru götürür. Dinsel eğitim ailelere bırakılmalı. Atatürk’ün “Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı ve yüce bir toplum halinde yaşatır ya da onu köleliğe ve yoksulluğa iter.” sözünü unutmayalım.

Bana bu söyleşi olanağını sunduğunuz için öncelikle size ve gazetemize sonsuz teşekkür ederim.

 

 


Haber Kaynak : ÖZEL HABER

faça okurun huzuruna çıkmaya hazırlanıyor      

ÖYKÜLER: Kafiye Müftüoğlu

ÖYKÜLER: Gülşen Öncül

Öykü: BAŞAR UYMAZ TEZEL

ÖYKÜLER: Sema Canbakan

ÖYKÜ: Nazire K. Gürsel

ÖYKÜ: Başak Savaş

ZİNCİR ÖYKÜLER: GÜLSER KUT ARAT

ŞİİR: SEMA GÜLER

ZİNCİR ÖYKÜLER: TUBA ÖZKUR AKSU

ZİNCİR ÖYKÜLER: AYŞEGÜL DAYLAN

ZİNCİR ÖYKÜLER: ADALET TEMÜRTÜRKAN

ÖYKÜ: İLKNUR GÜNEYLİOĞLU ŞENGÜLER

ÖYKÜ: Neriman Ağaoğlu

ŞİİR:  Yonca YAŞAR

ÖYKÜ: İlkay Noylan

ÖYKÜ: Güngör Ağrıdağ Mungan

SÖYLEŞİ: Nefise Abalı

Öykü: İlknur Güneylioğlu Şengüler

SÖYLEŞİ: AYŞEGÜL DİNÇER

Söyleşi: Ebru Yavuz

  • BIST 100

    10045,74%-0,37
  • DOLAR

    32,41% 0,09
  • EURO

    34,52% -0,08
  • GRAM ALTIN

    2381,04% 0,05
  • Ç. ALTIN

    3886,52% 0,00
  • Çarşamba 30.1 ° / 19.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 25.8 ° / 16.9 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cuma 24.1 ° / 17.8 ° Orta kuvvetli yağmurlu