Derleyen: Mediha ÜNVER
Edebiyatın var oluş nedenlerinden ve temel izleklerindendir biridir aşk. Aynı zamanda eser üretimi için önemli bir itici güç. Shakespeare’den Nazım’a, Tolstoydan, Aytmatova…
Tutkusuyla, ağusyla yazarın ilham perisi aşk açar kanatlarını, açar da gelip konuverir kalem tutan ellere. Bakalım kimler not düşmüş yaşadığı aşklarla tarihe.
Sarhoşluğun âşıkı başımı daldırayım
Bu siyah ummana ki öbür ummandan derin;
Ve benim sallantıyla okşanan ince ruhum
Yeniden bulsun sizi, ey verimli tembellik,
Sonsuz sallanışları gül kokan işsizliğin!
Baudelaire
Fransız Şair Baudelaire 1842 yılında hayatında önemli bir rol oynayan Haitili dansçı ve aktris Jeanne Duval ile aşk yaşamaya başlar. Vénus Noire, (Siyah Venüs) ve gözde metresim diye seslendiği melez kadın ileride büyük mutsuzluk kaynağı olacaktır. Kara Venüs adını verdiği erotik ilk dönem şiirlerinin ilham kaynağı olur. Baudelaire sadece Jeanne’nin saçlarını düşünerek kurduğu fantezilerle dolu “Saçlarının Ucu” adlı şiiri başlıca yapıtlarından biridir.
Tutkulu Aşkların Öznesi Tomris Uyar
Çağdaş Türk öykücülüğünün öncülerinden sayılan Tomris Uyar’ın kaleminden çok aşklarıyla anılması haksızlık gibi görünse de bu algının değişmesi zor görünüyor. Zira ona sırılsıklam âşık olanlar şair Ülkü tamer, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi sıradan olmayan insanlar.
Ne diyelim, hem yazdığı eserlerle hem de adına yazılan şiirlerle ikinci yeni edebiyatına yön vermiş uçsuz bucaksız, özel bir kadın. Tomris Uyar.
Gazeteci/Şair Ülkü Tamer: Okudukları aynı kolejden mezun olur olmaz evlendiler. Birbirini çok iyi tamamlayamayan bu çiftin evliliği trajik bir şekilde sonlandı. Evlilikten “Ekin” adında dünyaya gelen çocukları birkaç haftalıkken sütten boğularak hayata veda etti, büyük sarsıntı yaşayan çift, kısa bir süre içinde boşandı.
Yollarındaki fenerleri yakmıştır deniz.
Hançer tek yenilgisini bizden almıştır,
Bakmaktadır oluğunun ülkesinden akşama,
Düşerken kanatlarına tutunan kuşlara.
Ve biz son yenilgimizi ondan almışızdır.
Ülkü Tamer
Cemal Süreya’nın fırtınalı aşkı: Tanıştıklarında her ikisi de evlidir. Aralarındaki sessiz anlaşma zamanla yerini tutkulu bir aşka bırakır ve eşlerinden ayrılıp Ankara’da birlikte yaşamaya başlarlar. Şair en tutkulu şiirlerini bu dönemde yazar. Üç yıl süren aşkın en iyi ürünü Süreya’nın Sayım adlı şiiridir.
Ay ışığında oturduk
Bileğinden öptüm seni
Sonra ayakta öptüm
Dudağından öptüm seni
Kapı aralığında öptüm
Soluğundan öptüm seni
Bahçede çocuklar vardı
Çocuğundan öptüm seni
Evime götürdüm yatağımda
Kasığından öptüm seni
Başka evlerde karşılaştık
İliğinden öptüm seni
En sonunda caddelere çıkardım
Kaynağından öptüm seni
Cemal Süreya
Tomris’in “Şahsiyet Rötarı” adını verdiği durum sanırım ikilinin aşklarını yaşayış biçimleri hakkında bize yeterince veriler sunuyor.
Her akşam işten çıkar çıkmaz eve dönen Cemal Sürey’ya Tomris Uyar, bir gün “Biraz gez, dolaş, arkadaşlarınla buluş, vakit geçir” der. Ertesi gün eve on dakika geç gelir Sürey’a, sonraki gün on beş dakika, daha sonraki gün yarım saat. Bu akşamlardan birinde Tomris’in pencereden apartman girişinde oturup bekleyen Cemal’i görmesiyle gerçek ortaya çıkar. Her akşam iş çıkışı eve geliyor aman aşağıda oturup “gecikiyordu” Süreya.
Üç yılın sonunda ayrılığın ardından Cemal Süreya, şu sözleri söyler “Senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikâyen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim; benim ağzımdan kimse duymayacak!”
Turgut Uyar: İstanbul’da tanışma sonrası şiirler üzerinden başlayan mektuplaşma ve esin kaynağı Tomris’le ara verdiği şiire yeniden başlama.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.
Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur.
Turgut Uyar
Ne kadar acı çekerse çeksin Tomris Uyar’ın lügatında pişmanlığa ve dramaya yer yoktu. Ona göre bir şeyi fazlasıyla ciddiye almak kişilik zafiyetiydi. Kısa sürede kendini yedi senedir tak bir satır yazmamış Turgut Uyar’ın esin kaynağı olarak buldu.
Cemal Süreya, Tomris’i Ülkü Tamer’in hayatından çalmıştı. Turgut Uyar da Cemal’in elinden almıştır Tomris’i. Zamanla, o da Tomris’in yaşamına giren erkeklerin korkusunu yaşamaya başlar: “Ya birisi de benim hayatımdan Tomris’i alırsa,” diye. Hayatı her daim biraz çakırkeyif yaşayan Tomris için uzun sayılabilecek on altı yılın ardından bu aşk da bitti.
Sevmelere kıyamayan Edip Cansever:
Edip, Turgut Uyar’ın en yakın dostu olduğu halde kapılmıştır onun eşi Tomris’e. Kendi deyimiyle “Tomris rakıyı severdi, Edip de onu.” Cansever, belki de -başlamadığı için- hiç bitmeyen platonik bir aşkla bağlandığı kadına her doğum gününde bir şiir yazar.
Yok bir yanıtın ”nereye” diyenlere
Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın
Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere
Edip Cansever
Marilyn Monroe-Arthur Miller
Muhalif, entelektüel, oyun yazarı Miller ile Hollywood ilahesinin yolu bir sette kesişir. Ve bu andan itibaren yaşam kendi gerçekliğinde, trajik bir aşk oyununun senaryosunu yazmaya başlar.
Kalıpların zorlayan bu yıkıcı aşk hikâyesi sanıldığı gibi "aptal sarışın" olmayan, büyük şaşaanın ardında yapayalnız bir kadın olan Marilyn ile özel ilişkilerinde pek de göründüğü gibi ‘ince’ olmadığı anlaşılan Artur’u anlatır.
Çiftin 1956 yılında güzel bir rüya gibi başlayıp kısa zamanda kâbusa dönüşen evlilikleri dört yıl sürer. Miller, yazarak aşk acısının yaralarını sararken Marilyn, kendini hazin sona götürecek yola yeni taşlar döşemektedir.
Eşinin ölümünden sonra Miller. Marilyn’i anlatan yeni senaryosunda karakterinin dilinden durumu şöyle özetler:
Ev bir gün taze ekmek kokusuyla doludur, ertesi gün duman ve kan kokusuyla…
Yahya Kemal- Celile Hanım
Çoğumuz bilmeyiz Yahya Kemal’in o meşhur Sessiz Gemi şiirindeki “Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler / Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler” dizelerini Nazım Hikmet’in annesi Celile Hikmet’e yazdığını.
Tarihin sayfalarında gizli kalan bu aşk Yahya Kemal’in öğrencisi olan Nazım Hikmet’e şiir sanatı ve Türkçe hakkında özel ders vermek için evlerine gelmesiyle başlar. Boşanma aşamasında olan ressam Celile Hanım’ın nefes kesici güzelliğine ilk bakışta vurulur. Çıkan dedikodular yalnızca Nazım Hikmet’i değil, Yahya Kemal’i de rahatsız eder. Hocasının cebine şu notu iliştirir “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz.”
Nazım’ın uyarı notundaki tehditkarlığın ciddiyetinin farkında olmayan Celile ve Yahya Kemal, hemen hemen her gün Nazım Hikmet’in eve dönme saatinden önce oturup birlikte sohbet etti ve zaman geçirdi. Ancak bir gün hastalanması üzerine eve erken gelen Nazım Hikmet, ikiliyi görünce hiddetlendi ve Yahya Kemal’in üzerine yürüdü. Bu olay üzerine Yahya Kemal ve Celile’nin aşkı umutsuz bir sona sürüklendi.
Ardından Yahya Kemal, Celile’siz hayatına devam etti. Uzun zaman sonra Celile’den bir mektup aldı. Mektubunda oğlu Nazım’ın Bursa hapishanesinde hasta yattığından bahsetti, Yahya Kemal’den oğlunu bağışlamasını istedi fakat mektubuna dönüt alamadı.
Günlerden bir gün oğlunu hapishaneden kurtarmak için açlık grevi yapan ve imza toplamaya çalışan Celile, Galata Köprüsünde Yahya Kemal ile karşılaştı fakat bunu fark edemedi çünkü artık gözleri görmüyordu.
Yıllar yıllar sonra Yahya Kemal öldüğünde evraklarının arasından bir zarf çıktı. Zarfın içinde kurumuş iki yaprak, üzerinde ise Celile için yazdığı şu not vardı: “Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sirkeci Garı’nda gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir. Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima hıfzedeceğim.
Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,
Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.
Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde
Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde,
Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde,
Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardı.
Yahya Kemal
10267,1%-0,1
32,28% 0,14
34,78% 0,09
2412,09% 0,13
3895,03% 0,00