LAİKLİĞİN KABULÜ’NÜN 85. YILDÖNÜMÜ
SİYASET 5.02.2022 14:21:00 1996 0

LAİKLİĞİN KABULÜ’NÜN 85. YILDÖNÜMÜ

5 ŞUBAT 1937 : Anayasa'da yapılan değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin , cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı  bir devlet olduğu kabul edildi

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bu Anayasa değişikliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin,  insan haklarına dayalı,  milliyetçi, demokratik ve lâik, hukukun üstünlüğü  esasları üzerine kurulu laik bir devlet oluşunu  güvenceye almış oldu.

Atatürk’ün Laiklik konusundaki görüşlerini ifade eden sözlerinin  bir bölümü şöyle:

– Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.

– Laiklik, yalnız din ve  dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.

– Din ve mezhep herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiç kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.

– Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, İlerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.

– Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler. İğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz.

– Bunun gibi bağlı bulunmakla inanmış ve mutlu olduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı karışık ve türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlar ve tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün ögelerinden bir an önce kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İslam dininin yüceliği gerçekleşir.

– Vatandaşları içinde çeşitli dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve tarafsız tutum ve davranışta bulunmaya ve mahkemelerinde vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla vazifeli olan bir hükumet, fikir ve vicdan hürriyetlerine uymaya mecburdur.

– Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir.

– Türkiye Cumhuriyetinde, her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Yani, ibadet hürriyeti vardır. Tabiatı ile ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz; siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhuriyeti asla katlanamaz.

– Laik hükumet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz.

– Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

– Bazı kimseler asri olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı, İslam'ın kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?

– Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslam'ın kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

– Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabi olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.

– Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.

– Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar.

LAİKLİK İLKESİNİN ANAYASA’YA GİRİŞİ SÜRECİ NASIL GELİŞTİ? (*)

5 Şubat 1937, Anayasada yapılan değişiklikle devletin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçı olduğu bir devlet olduğu kabul edilerek devletin laikleştirilmesi ile din Devleti görüşüne karşılık Ulus Devleti görüşünün zaferi, çağdaşlaşma yolunda birbiri arkasından gelecek bir dizi reformun kapısını açmış oluyordu. Bunların başlıcaları hukuk, eğitim, yazı, dil ve genel olarak yaşam ve kültür alanındaki değişmeler olmuştur. Bunlar yeni perspektif içinde Cumhuriyet devrimleri olarak tanımlanırlar; çünkü onlara hâlâ karşı olanlar bulunduğu halde koşullar bu değişikliklere girişilmesini âdeta kendiliklerinden zorlar ve bir önderin kılavuzluğunun rotasını çizerler.

Saltanat ve Hilafetin Kaldırılması

Saltanat, dünyasal bir egemenlikten başka bir şey değildi. Egemenlik ulusa geçtiği için saltanat diye bir şey artık yoktu. Mustafa Kemal:

“Efendiler, egemenlik hiçbir ulusa hiçbir zaman ulemâ tartışmaları ile verilmemiştir. Egemenlik hep güç kullanılarak zorla alınır. Türk ulusu elinden alınan egemenliği şimdi kendi eline almış bulunuyor. Bu bir gerçek. Önümüzdeki sorun bunun ulusun elinde bırakılıp bırakılmayacağı sorunu değil, sadece bu gerçeği ilan etme sorunudur. Anlamazlarsa doğal olan nasılsa olacaktır; şu farkla ki belki birkaç kafa kesilecektir.”

25 Şubat 1924'te Meclis'te din ve devlet ayrımı teklifi tartışılmaya başlandı. Önergede hilafetin kaldırılması, Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin, medreselerin kaldırılması maddeleri de vardı. 25 Şubat'tan 3 Mart'a kadar süren tartışmalardan ve Adliye Bakanı Seyyid Bey'in hilafet hakkında bilgi veren söylevinden sonra bu teklifler Meclis'te kabul edildi.

Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması yolunda hukuk alanında yapılan devrimler ve yenilikler, Cumhuriyet döneminin ve yeni Türkiye'nin en önemli çağdaşlaşma hamleleri olarak ceza hukuku ve medeni hukuk düzenlemeleri ile gerçekleştirildi. Kadın veya erkek veya kişisel kanaatlerine bağlı olmaksızın tüm vatandaşların eşit yasal haklara sahip olmaları ve hukuk birliğinin tesis edilmesi bu alanlardaki düzenlemeler ile gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen Hukuk Devrimi ile Sened-i İttifak'tan bu yana devam eden Anayasallaşma Süreci tamamlandı, hem hukuk hem de eğitim alanlarında Tanzimat ile birlikte oluşturulan ikili yapılara son verildi ve Çağdaşlaşma Süreci temellerine oturtuldu.

Atatürk Devrimleri'nin temel taşı olan Laiklik Devrimi, 3 Mart 1924'te hilafetin ilgası ve Şer'iye ve Evkaf Vekâleti'nin kapatılması ile başlatıldı. Müteakiben, 8 Nisan 1924'te 469 sayılı yasa ile Şer'iye Mahkemeleri kapatıldılar. Bunu 4 Ekim 1926'da Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilerek ek 864 sayılı Tatbikat Kanunu ile Mecelle'nin lağvedilmesi takip etti ve böylece Laiklik Devrimi hukuki ve kurumsal bütünlüğe kavuşturuldu.

1924 Anayasasında 5 Aralık 1934 tarihinde yapılan değişiklik ile otuz yaşını tamamlayan kadın veya erkek her vatandaşın milletvekili olabileceği belirtilmiştir.

Türkiye, ulusal bir devlet olarak kurulmuştur. Yani toplum, kendi kaderi hakkında karar verebilme erkine sahiptir ki; buna “Türk Ulusu” denir. Ulus (devletin) ne bir tebaası ne bir ırk, ne de bir ümmettir. Ulus, haklarını akla göre düzenleyen toplumdur. Bu bakımdan egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olması demek, devletin “lâik” olması demektir. Bazı çevreler, Türk Hukuku’nda lâikliğin bir tanımının olmadığını iddia etmektedirler. Oysa Anayasanın 24. maddesi, lâikliği, rasyonalist felsefenin çözümlemesine göre tanımlamıştır:

“       Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.        „

— Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Madde 24[15]

Cumhuriyet dönemi devrimlerinin hukuk alanı yanında önemli bir yer tuttukları öteki alan eğitim alanıdır. Bu alanın devrimci ilkeye göre çağdaşlaştırılması işi hukuk alanında olduğundan daha çok sayıda sorunlarla doludur. Hukuk alanında olduğu gibi bu alanda da temel ilke, eğitimi birleştirme ve bütünleştirme ilkesidir. Bunun bir yanı müslüman halkın eğitim kurallarındaki ikiliğin kaldırılması, öteki yanı özellikle müslüman olan ya da olmayan ilkeğitimin devlet yetkisi alanı içine alınması, ulusal eğitim kavramının getirilmesidir. Bu yönün açılışında da Atatürk'ün önderliği başta gelir. Haziran 1921 gibi erken bir tarihte bir eğitim kongresindeki konuşmasında söylediği şu sözler bunu iyi yansıtır:

“       Bu savaş yılları içinde bile dikkatle hazırlanması gereken Ulusal Eğitim programları geliştirmeliyiz. Bütün eğitim sistemimizin verimli olarak çalışacağı temelleri hazırlamalıyız. Benim inancıma göre ulusumuzun geri kalışında geleneksel eğitim yöntemleri en büyük etken olmuştur. Ulusal eğitimden söz ettiğim zaman bütün geleneksel inançlardan, Doğu'dan ya da Batı'dan gelen bütün yabancı etkilerden arınmış, ulusal niteliğimize uyan eğitimi anlıyorum. „

Diyanet İşleri Başkanlığı Kanunu ve kurumu, Cumhuriyet döneminde dinin devlet, hukuk ve eğitim alanları ile ilişkisini net bir şekilde belirleyici olarak ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir. Çünkü bu kanunun birinci maddesi Müslümanlık kurallarını muamelat yani işlemler ve inançlar ile ibadetler olarak iki biçimde değerlendirmiştir. Bahsedilen ilk alanın Büyük Millet Meclisi'nin yasama yetkisi altında olduğunun belirtilmesi ile dinsel inanış ve esasların devlet ve idare alanı içinde belirleyici olmasının önüne geçilerek şeri hukuk sistemine son verilmiştir. Ancak ibadetler ve inanç esasları gibi diğer konular Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konusu olmuştur.

Hukuk çerçevesi içinde, Din üzerinde üç alanda kısıtlama bulunduğu görülür. Birincisi, 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu'na göre mezhep ya da tarikatlere dayalı cemiyet kurulamamasıdır. Bu madde, Medeni Kanun'daki, Dinsel Tesisler Kurulabileceği ilkesinin, daha geniş bir çerçeve içinde bakılmadığı takdirde yanlış yorumlanmasını önleyecek niteliktedir. Bu madde ayrımcı olmayan, herkesin katılabileceği, örneğin cami yapımı ve onarımı için, hayrat işleri, meslek yardımlaşması, din yapıtları meydana getirme gibi amaçlarla cemiyet kurulmasını yasaklamaz. İkici kısıtlama belirli bir din grubundan destek sağlama amacı olan siyasal parti kurulamamasıdır. Örneğin bir Katolik Partisi, bir Müslüman Partisi, bir İslam birliği ya da İslam Devleti partisi, Alevi ya da Yahudi partisi gibi bir parti Türkiye'de kurulamaz. Üçüncü kısıtlama 1949'da Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklerle de pekiştirilen ve Anayasanın Laiklik İlkesine Aykırı olan, devletin sosyal, ekonomik, politik, hukuksal nizamlarını kısmen de olsa din esaslarına göre değiştirmeyi güden eylemlerin suç sayılmasıdır.„

Türkiye'nin laik bir devlet olarak doğuşunun ilk aşaması olarak kabul edilebilecek halifelik makamının ve Şer'iye (Din İşleri) ve Evkaf (Vakıflar) Vekâleti'nin 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye isimli anayasası ile kaldırılmasından sonra, diğer pek çok reformun temeli olma niteliği kazandı. Devlet ve din işlerinin tam ayrımı, 5 Şubat 1937 tarihinde Türk Anayasasına dahil edilerek laiklik devrimi anayasal gelişimini kazandı.

(*)  Bu bölüm, Vikipedi’nin  konu ile ilgili maddesi esas alınarak hazırlanmştır)

 

 


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ

"TORBACI YAKALAMAKLA UYUŞTURUCU BELASI ÇÖZÜLMEZ"

CHP’Lİ TANAL, "MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ATAMA SÖZÜNÜ TUTMADI!"

Tülay Hatimoğulları Hatay'daki hava kirliliğini sordu

BAE'den ithalata vergi muafiyeti

Kılıçdaroğlu, 'Filenin Sultanları'nı Kutladı

Erdoğan, 30 Ağustos Zafer Bayramı Özel Konseri ve 100. Yıl Marşı Tanıtım Programına katıldı

CHP Adana İl Örgütü Zafer Bayramını kutladı

Kılıçdaroğlu: "Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı Yürekten Kutluyorum"

Ayhan Barut'tan narenciye üreticisi ve ihracatçısı için 3 bin lira destek talebi

Hasan Efe Uyar: "İktidar Vatandaşa 7 Ayda 22 Milyar Ceza Kesti"

Kılıçdaroğlu: “Türkiye Uyuşturucunun Pazarı Haline Geldi"

Emep'li Demir,"işçilere istifa baskısı uygulanıyor"

Mustafa Oğuz Yiğit: “AK Parti'nin Tarım Politikaları Çiftçiyi İflasa Sürüklüyor”

CHP’Lİ SÜMER,“ADANA’DA DEPREMİN YARALARI KAPANMIYOR”

CHP’li Bulut, “Ballı Maaşlara Devam “

“Malazgirt, Anadolu’daki siyasi hükümranlığımızın kapılarını açmıştır”

CHP'li Şevkin'den Hatay için, bakanlara soru yağmuru

Gürer: “Faiz artışı işsizliği tetiklerse, iş kötü…”

Ayhan Barut, anız yangınlarına kesin çözüm istedi

ERDİL DEDEOĞLU CHP CEYHAN İLÇE BAŞKANLIĞINA ADAYLIĞINI AÇIKLADI

  • BIST 100

    9915,62%2,05
  • DOLAR

    32,42% -0,15
  • EURO

    34,65% -0,66
  • GRAM ALTIN

    2439,28% 0,14
  • Ç. ALTIN

    3999,24% 0,19
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Salı 27.1 ° / 18.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 30.1 ° / 19.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı