Çetelerimiz üst üste karakolları basarak Fransız İşgal subaylarını adamakıllı terletmiş ve geçici ateşkes´e mecbur etmişti. Bu zaferleri daha sonra anlatacağım.
Resmiyette, Ateşkes vardı. Yani, taraflardan hiç biri, karşıya silah çekemez,
zarar veremezdi. Demek ki Fransız Yüksek Komuta Heyetini oluşturan subaylar için durum böyle değildi. Zira, daha ikinci gün Ermeniler tarafından başlatılan kanlı yıldırma hareketlerini görmüyorlar, duymuyorlardı. Türklere neredeyse nefes almak bile yasaklanmışken, özel olarak getirdikleri katil Ermenilere işkence ve cinayet serbestisi verilmiş gibiydi.
ONLAR BÖYLEYDİ: Asil ve asri ve adil ve Avrupalı Fransızların maşası göçmen Ermeniler vahşetin dik alasını uygularken, Ermeni aileler refah içinde yaşıyorlardı. Fazladan, genç kızları için meslek kursları bile açılmıştı. Tepebağ Mektebi´nde çekilen bu fotoğrafta, dikiş ve kilim kursu gören kızlar yakınlarıyla birlikte. Fotoğrafı,1920 Ocak başında Amerikalı George R. Swain çekmiş
11 HAZİRAN 1920 GÜNÜ
KATLİAM YAŞANIYOR!
?Katliam? Arapçadır. Bir çok canı almak üzere yapılan ?büyük soykırım? demektir. 11 Haziran 1920 günü, Kahyaoğlu Çiftliği´nde, büyük cinayetlerin belki de en büyüğü işlendi. Büyük olmasına büyüktü ama, vicdan, duygu, merhamet, insaniyet ve sair rafine duygular adına asla kabul edilemeyecek bir dizi ?canavarlıküstü? hareketler sergilenmişti bu arada?
Bir gün önce ?Çoluk çocuğunun canını kurtarmak istiyorsan evini, barkını, eşyanı terk edip git!? tehdidi yapmıştı Ermeniler. Aynı gece, sabaha kadar ne naraları durdu ne de kurşun sesleri. Asil, alicenap, uygar, adil, kibar, zarif ve Avrupalı Fransız ağalarından aldıkları cesaret ve gördükleri teşvikle, içlerindeki intikam ateşi volkana dönmüştü.
ERMENİ BANDOSU: Fransızların durmaksızın Adana´ya getirdiği Ermenilerin önemli bir kısmı da daha önce Türklerle yaşamış, komşuluk yapmış, cenaze e düğünlere katılmışlardandı. Bunlar, çoğu kez işlenen cinayetlerden habersiz, fakat artık Adana´ya yerleştiklerini düşünüyorlardı. Bir de Bando Takımı kurmuşlardı.
Sabah saatlerinde, kimler gidiyor, kimler tınmıyor havasında Hacıbayram ve Tepebağ´ın güneyindeki bazı sokakları öfke kusan adımlarla arşınlamaya başladılar. Bizimkilerin direniş veya mücadele için en ufak bir imkanı yoktu. Ne tüfek, ne tabanca, ne de kama? Neredeyse mutfak bıçakları bile alınmıştı ellerinden. Zaten savaşabilecek güç ve yaşta olan erkeklerin çoğu ulusal güçlere katılmıştı. Can pazarı ile namus pazarı aynı anda kurulmuştu adeta?
Eşeği olan eşeğine, beygiri olan beygirine, yükleyebildiği kadar çok gerekli eşyasını yükledi. Öğlen olmuş, güneş tepeyi bulmuştu. Evini-yurdunu terk edenlerden yaklaşık yüzon-yüzyirmi kişilik bir grup (Büyüklerimiz en az 200 kişi olarak söylerdi), Tarsus Şosesi üzerinden yola çıktı. Amaçları, Toroslar´da Fransız´a kök söktürmüş kuvvetlerimizin kontrolü altındaki alanlara gidebilmekti. Hava sıcak, çok sıcaktı? Kafilenin ilk sıralarında yükselmeye başlayan toz bulutu, arkalarda havanın ağır rutubeti ile adeta çamur zerrelerine dönüşüyordu.
HAİN TUZAĞIN ADI
KİMLİK KONTROLÜ
Kurtuluşa giden yol kavşağına gelmişlerdi çok şükür. Kahyaoğlu İtasyonu karşılarında idi işte. Burayı geçtikten sonra, Allah´ın izniyle sorun yok demekti. Kafileye bir dinçlik, bir kuvvet gelmişti sanki. Bu duyguları yaşamaya başlamışlardı ki 10 kadar ermeni jandarma kesti yollarını. Rrahatsız olmadılar; zaten Ermenilerin isteği ile gidiyorlardı. Herhalde çıkıp ta ?Hayır, vaz geçtik, evlerinize dönebilirsiniz!? diyecek değildi ki!.. Jandarmalardan biri ?Karşı binada subaylar var. Kimliklerinizi yazacaklar, oraya gitmeniz gerek.? Karşı bina, Ermeni Bızdıkyan´a ait çiftlikte idi.
FRANSIZ TİYATRO AKTRİSTİ: ?Nasılsa, buraların artık sahibiyiz? diye düşüne Fransız subaylardan pek çoğu ailesini de getirmişti. Bu arada yeni binalar için inşaatçılar da gelmişti Adana´ya. Tiyatro´yu ihmal etmediler. Aktör ve aktristleri de getirdiler. Bu Fransız Aktrist fotoğrafı 1920´de çekilmiş.
Binaya yaklaştıklarında birkaç silahlı daha çıktı ortaya. Yine hiddet göstermeksizin erkekleri bir tarafa, kadın-kız ve çocukları bir başka tarafa topladılar. Erkeklerin bulunduğu taraftan bir anda tüfek sesleri ve feryat figan yükselmeye başladı. Aynı anda da, diğer tarafa saldıran canavar görünüşlü jandarmalar genç kadın ve kızların çamaşırını zorla çıkarmaya koyuldular. Elbette direniş gördüler. İşte bu direniş, canavarları çıldırtmaya yetti. Bir kısmı bıçak kullanarak tecavüzü sürdürürken, bir kısmı da hiddetlenip süngülerini rast gele sallıyorlardı. Arada bir süngüye takılan bebekler de duvara çarpılarak öldürülüyordu.
Dünyada, toplu kıyımla birlikte ırza tecavüzün de gerçekleştirildiği bir başka olayın daha yaşandığını sanmıyoruz. Ne yazık ki, Asil ve Adil Fransız´ın cesaret vere vere, teşvik ede ede bu hale getirdiği muvazzaf (görevlendirilmiş) seçme Ermeniler, insanlık tarihine kapkara bir leke sürdüklerinin ,hatta, Fransızın maşası olduklarından bile habersizdiler?
Feryat-figan, vuruş-kırış ve tüfek sesleri sürerken dışarıdan gelen tek ve tok bir kurşun sesi duyuldu. Ermenilerden biri ya da bir kaçı ?Kaçın bee, Çeteler geliyor!? diye bağırdılar. Katiller, kurbanlarının takılarını almaya uğraşırken aldıkları alarm üzerine ellerini çabuk tutarak kısa zamanda tabana kuvvet Adana´ya doğru kaçmaya başladılar?
FRANSA´YI İKNA İÇİN: Aslında karşı harekata geçen ve kısa sürede Toroslar´daki güçlerini perişan eden milis kuvvetlerimiz, işgalcilere çok pahalıya mal oluyordu. Adana´daki kurmay heyeti habire para istediği Paris´i ?Ama değer?? anlamı taşıyan Adana fotoğraflarıyla ikna etmeye çalışıyordu. Bu amaçla da Adana´nın kültürel varlıklarını gösteren sayısız tebrik kartları kullanıldı.
KURTULAN 4 KİŞİ
İkisi çocuk, biri kadın, diğeri erkek; toplam dört kişi, katiller çekilir çekilmez bunlar fırlayıp milis kuvvetlerimize haber ulaştırdılar. Çetelerimiz kuş olup Bızdıkyan Çiftliği´ne geldi. Görünüş ?korkunç? olmaktan çok öte idi. Aylardır top-tüfek ve tayyare saldırısına karşı sinesini siper etmiş kahramanlar, gördükleri karşısında dayanamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Bir yandan da, can verenlerle yaralıları ayırıyorlardı. Can verenler, hemen oracıkta gömüldü.
Olay, Anadolu Ajansı bülteninde şöyle yer alıyordu:
?11 Haziran 1920´de Adana´nın Hacıbayram Kuyusu´ndaki İslam mahallesine saldıran Ermeni göçmenler, bütün İslamları evlerinden zorla sürüp çıkarmışlar ve eşyalarını talan etmişlerdir. Bu zavallılar o gün öğle sonu, Küçükdikili Köyü´ne göçerlerken Kahyaoğlu (Ermeni) Çiftliği yanına geldikleri vakit silahlı 30 Ermeni çetesinin taarruzuna uğrayarak erkekler bir eve ve kadınlar, çocuklar diğer eve doldurulmuşlardır. Bunlardan 43 erkek ve 21 kadın ile miktarı tesbit edilemeyen çocuklar kamadan geçirilmişlerdir.?
GAZİ PAŞA´NIN SERT MESAJI
Gazi Mustafa Kemal, yurdun değişik yörelerinden gelen katliam haberleri üzerine Fransız General Guro´ya çektiği telgrafta olaylara dikket çekerek,
?...İşbu facialara derhal nihayet verilmesi için ciddi teşebbüslerde bulunmanızı rica ederim. Aksi takdirde, bizim arzumuz ve emrimiz hilafına olarak orada vuku bulacak hadiselerden hiçbir mesuliyet kabul etmeyeceğimi beyan ederim. Bu ahval, harbin bizim tarafımızdan tatil edilmesine rağmen, karşı tarafın devam ettirmekte olduğunu göstermektedir....? dedikten sonra, Adana olayını şöyle özetledi:
? 11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu biçare ahali Kahyaoğlu çiftliğine vardıklarında, otuz silahlı Ermeni´den meydana gelen bir çetenin taarruzuna uğrayarak, bütün erkekler bir eve, kadın ve çocuklar diğer bir eve doldurulmuş, kırk üç erkek, yirmi bir kadın ve miktarı tespit edilemeyen çocuklar kamadan geçirilmişlerdir... Kadınların kollarını ve kulaklarını kesmek suretiyle bilezik ve küpelerini almışlardır.?
GELECEK YAZI: TESPİH GİBİ SIRALANAN ZAFERLER