Cumali KARATAŞ


YAŞAR KEMAL’IN EVRENİ


Bir etkinlikte, sanat olgusunda, sanat olayında, amacı tartan bir subaşı olan konuya özgü kişisel baskınlık kadar, olaya, olguya hâkimiyet ve samimiyet çok önemlidir. Adana’da belki 25-30 yıldan beri düzenlenen ve de özellikle sunulan belediye kaynaklı etkinliklerin gerçekleştirmesinde tiyatrocu / sinema oyuncusu İsmail Timuçin’in katkısı ve emeği vardır… Sanırım şimdi de, uzun yıllardır bir sanat emeği olarak refakat ettiği Altın Koza Genel Müdürü olarak görevini sürdürmektedir…  Yaşar Kemal Vakfı’nın Adana Büyükşehir Belediyesi ve de dolayısıyla Altın Koza Kültür, Sanat ve Turizm Hizmetleri A.Ş. ile birlikte “Yaşar Kemal Günleri” kapsamında düzenledikleri “Bir Evren: Yaşar Kemal’ın Çukurova’sı” adlı panel Timuçin’in sunumuyla açılmıştır… “Yaşar Kemal’ın Seyhan Belediye Başkanlığından beri bir proje olduğunu söyleyerek; etkinliklerin süreceğini söyleyen İsmail Timuçin, yaptıkları etkinlikleri gerçekleştirme fırsatı verdiği için de Başkan Zeydan Karalar’a teşekküründen sonra, Zeydan Bey’in de Yaşar Kemal okuru olmanın gizil göstergesi yanında çaktırmadan şiir dışı bir cinas yaparcasına çok anlamlı vurgusunda ortaya koyduğu gibi “Yaşar Kemal’ın o ‘Binbir Çiçekli Bahçe”sine” resmen sokulmanın keyfini köpürttüğü belki de söylenebilir… 
Amma önce Ayşe Hanım… İsmail Timuçin, Yaşar Kemal Vakfı’nın Başkanı, Yaşar Kemal’ın eşi olan Ayşe Semiha Baban Gökçeli veriyor konuşma sırasını… Söz alan Ayşe Semiha Baban izleyicileri selamladıktan sonra Adana B. Şehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın yanı sıra, konuşmasının sonu itibarıyla, Adana B. Şehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü ile Altın Koza’ya teşekkür ediyor… “Yaşar Kemal gençlerle buluşmalı” diyor Ayşe Baban; “Yaşar Kemal’ı gençlerle buluşturacak bir yola girdik, devam edecek.” Dedikten sonra hemen ekliyor: “Eğitim Yaşar Kemal için çok önemliydi…” Bu önem vurgusuna koşut övgüyle “Köy Enstitüleri” diyor, Köy Enstitülerini örnek gösteriyor. Yapılanın bir anmadan öte yola çıkış olduğunu ve bu yıl “Binboğalar Efsanesi” ile yola çıktıklarının sözlerine ekleyen Baban, romanın iskân acısını yansıttığını belirtiyor. Tabii olur mu olur?... Bazı eleştirmenler ağıt da diyorlarmış. Acının en güzel yansıdığı yerler salt hüzzam şarkılar değildir; kırsal fotoğraflı bir folklorik acının sanata en iyi fotoğraf veren yerlerinden biri de kuşkusuz ki ağıttır. Yaşar Kemal’ın, Toroslar ve Çukurova’dan derlediği “Ağıtlar”ı Adana Halkevi boşuna mı yayınlamıştır. Ayşe Semiha Baban, şiirce tüten acının tozunu alırken; “…Bunun birkaç yolundan birinin de hümanist değerdeki anılar ile bir sembol kimliğin çok önemli bir parçası olan yaşanmışlıktır. Demirci ustası o değerlerin yerlerinin yok olması acısını yaşıyor Çukurova’da. Çok zengin bir kültürel miras üzerine oturuyor. ” Derken, “…Genç bir kuşağın daha farklı gözle görsel yanını anlatan özelliğe dikkat çekerek sözlerini noktalıyor Ayşe Semiha Baban.  
Adana B. Şehir Belediyesi Başkanı Zeydan Karalar, Yaşar Kemal Vakfı Başkanı Ayşe Semiha Baban ile sanat aşkına “oralardan kalkıp gelen” panelistler Muhsine Helimoğlu Yavuz, Metin Turan, Feryal Öney ve Mahmut Temizyürek’e teşekkür ediyor… “Yaşar Kemal’ı hızla anlatmanın mümkün olmadığını dile getirirken; bir anlamda bereketli toprakların çocuklarının hislerine çevirmen olarak: “Yaşar Kemal bu coğrafyanın gururu oldu, Yaşar Kemal’ı saygıyla anıyoruz.” Diyerek sözlerine başlıyor… Gerçekten de öyle evet… Sevgili ustalarımızdan Muzaffer İzgü her ne kadar sözlerine katılmazsa da, bereketli toprakların sanat tablosunu Adana’ca tek sözcükle özetleyen engin insan Demirtaş Ceyhun’un “…Zibil gibi”  demesi de anımsanmayacak bir konu değildir. O nedenle vefa her zaman önemlidir… Ayrıca, Zeydan Bey’in bu yöne geldiği yol “Binbir Çiçekli Bahçe”nin ötesidir… Seyhan Belediyesi başkanlığı döneminde ve ondan da önceye ait Yaşar Kemal çalışmalarının bulunduğunu ifade eden Adana B. Şehir Belediye Başkanı Sayın Karalar; bir iki yıl önce Halk Tv.’de, Zülfi Livaneli’nin de telefonla katıldığı Yaşar Kemal programının üç saat sürdüğünü, zaman yetmediğini belirtmekten de kendini alıkoyamaz. Artık o derinlik yayılmalıdır. Adana’nın tarlalarında, fabrikalarında çalışanları Yaşar Kemal kadar anlatının olmadığını, Yaşar Kemal’ın bir başka insan yönünün olduğunu söyleyen Başkan Karalar; insancıl, barışçıl, savaşa çıkan bir bakış açısından söz eder. Bir de, biliyorsunuz, okurluğun erdeminden yola çıkan ”benim kitabım…” meselesi vardır…  Yaşar Kemal’ın, “Benim kitabımı okuyanlar Kadına insansı ve vicdani bakış açısını Yaşar Kemal’ın kitabında okuduğunu söyledikten sonra sözlerine, Nobel alanların onun yanından geçemediğini kıyaslar. Tabii ki bu Nobel konusu adil ve yanlış olmayan bir sonuç kadar, yüzlerde gülümseme izleri bırakan bir tipik bir Adana samimiyetidir de… “Binboğaların Efsanesi”nde miydi başka bir Çukurova romanında mıydı anımsayamadım ama particilikle ağalıktan düşüp sonradan Milli Piyango bileti satan bir eski ağanın  Dörtyol’un oralarda bir yerde kendisine: ”Lan Yaşar niye lan sana bu Nobel’i vermediler. Şu pambıkları toplayınca yanımıza Ayas Koleji’nin müdürünü de alıp, gidip sana o Neobel’i alak lan kaç liraysa” demesiyle de keyifli bir hâl alıyor. okurun vardığı erdemli Yaşar Kemal’ın, “Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar." şeklindeki sözünü anımsattı. 
Panelin yönetkenliğini de yapan Prof. Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz, yani “Destancı Sarı Hoca…” “21 kitabı, 58 bildirisi, 66 makalesi” olan bir “bilim doktoru…” Selamlıyor izleyiciyi, panel sonrasında Yaşar Kemal’e de mitolojik selâm göndereceğini söylüyor. Gönül diliyor ki, konuşmasının her bir kesiti insanı Binboğalar’dan öte götüren Muhsine Helimoğlu’nun çok yavaş konuşması ya da konuşma metnine ipotek koymak… “Yaşar Kemal” diyor Helimoğlu Yavuz; Van’ın Ernis köyünden Çukurova’ya, Adana’ya geldiğini belirttikten sonra; “Yaşar Kemal’ın romanlarında efsanelerle gerçekçiliğin iç içeliği fark edilmez”liğini sözlerine ekliyor… “Diyarbakır Efsaneleri” için, o bölgede 8 yıl alan araştırması yaptığını; yaşamının en sıcak ve sevgi dolu yıllarının o yıllar olduğunu ve o yörede “Destancı Sarı Hoca” diye de anıldığı belirten Muhsine Helimoğlu Yavuz’un; yılanlardan, Şahmaran’dan, pınarlardan gelip doğayı anlatırken, Van Gölü’ndeki Akdamar adasından, “Ah Tamara”nın çığlıklarının karıştığı efsaneler çıkıyor ortaya… Çukurova’nın zalim ağalarına direnen İnce Memed’i gözüne kestirirken “Yaşar Kemal işte o roman çağıdır” diyerek mitolojik selamını gönderdi. Yaşar Kemal “aleykümselam” diyor mu bilmem. 
Daha sonra söz alan ve Yaşar Kemal’ın yazınsal evrenini “yaratıcı kimlik” ve “Doğanın uyarısını önceden yapmış olmasıdır” diyerek iki “iki eksende” değerlendiren Metin Turan; onun yazınsal ve sanatsal gücünün nükleerden çok daha etkili olduğunu belirtti.  Kağızmanlı Hıfzı’yı da bir değer olarak tümcesine katan Metin Turan; bugün on altı bin nüfuslu olan Şekspir’in köyüne girmenin 80 paunt olduğunu ve o köydeki Şekspir’in babasının saraç dükkânıyla kızsının vaftiz edildiği kiliseyi görmek için o yıl 840 bin kişinin geldiğini vurgulayarak, Yaşar Kemal’ın Hemite köyünün de aynı konuma getirildiğinde çok iyi olacağını dile getirdi. Âşık, ağıtcı, destancı olarak tanımlayıp, “Çukurova’nın sesi, soluğu” dediği Yaşar Kemal için Abdin Dino’nun  folklordaki öncülüğü nedeniyle, “malını kurtarma çabasında” olduğunu vurguladı. “Binboğalar Efsanesi”nin köklü bir değer yansımasıdır” diyen Metin Turan;  Yaşar Kemal’ın, Batı sanayiin Çukurova’ya yansıdığı 40-50 yılın tanıklığını yaptığına değinerek sözlerini noktaladı. 
Mahmut Temizyürek’in teslim konuşmasının altı patları; “İrticalen yaptığı konuşmalarda Yaşar Kemal’ın roman kahramanlarının “benden de söz et”, “benden de söz et” dediklerinden dolayı kendisinin de çareyi metine bağlı kalarak konuşmakta bulması şeklindeki vurgusu olsa gerek… “Binboğalar Efsanesi” adlı romanın düzleminden hareketle, romanda göçebe yaşamdan söz edildiğini de sözlerine ekleyen Temizyürek; demirci ustasından aşiret, göçebe yaşamlarına kadar söz ederken,  romandan bazı bölümleri okuyup, içerik yedeğinde sürükleyerek değerlendiriyor. Yaşar Kemal’ın,  Van gölünün kıyısındaki Ernis’ten Adana’nın Hemite köyüne uzanan hayat yolculuğu, yaşamındaki kuş cenneti, âşıklığı, sözlü kültürü, efsaneleri olmasaydı Yaşar Kemal’ın olmayacağı da gerçekçi bir varsayım olarak konuşmasındaki yerini alıyor. 
Feryal Öney, müzikle ilgisine değinip, panelistlerin anlatılarından yararlandığını belirtirken; bir müzisyen olarak “Kardeş Türküler”deki yerinin altını çiziyor ve de  “Kardeş Türküleri”n 30. yılını doldurduğunu. O nedenle istediği izin birkaç dakika olarak kendisine veriliyor… Yaşar Kemal’le içerik olarak yollarının kesiştiğinden söz eden Feryal Öney; elinde fener olan Yaşar Kemal’ın kendilerine yol gösterdiğini sözlerine ekliyor. “Beni okuyanlar şunları şunları yapmazlar… dememiş midir? İşte biz de onları yapmadık. Sevgi, saygı, insancıllık, barış, doğa…  Her şeyiyle onun yolundan gittik. Türkü gerçeğini Yaşar Kemal’ın romanlarından öğrendik. Yaşlar Kemal bize doğanın küçük bir parçası olduğumuzu hep anımsattı.” Diyen müzisyen Feryal Öney; “Toprağa böyle saygı gösterdik, toprağı yücelttik. Toplumda ezilmişliği, dışlanmışlığı olan kadın onun romanlarında saygın yerini aldı.” Diyerek sözlerini tamamlamadan önce gelen istek üzerine Feryal Öney güzel sesiyle bir türkünün dörtlüğünü seslendiriyor.  
 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92