Karacaoğlan bu Zeynep’ten kavil yerinde buluşmak üzere söz koparır. İçi içine sığmaz; iç dünyası aydınlanıverir. Sazını vurduğu gibi omzuna soluğu kavil yeri denilen ak taşların arasında alır. Daha ilk akşamdır. Beklemeye başlar. Tatlı bir ılıklığı vardır akşamın. Böceklerin cırlamaları hiç eksik olmaz. Toroslarda aşk başkadır. Ama Zeynep yok görünürlerde. İnşallah unutmaz; inşallah uyuyup kalmaz; inşallah anası babası uykuya dalar. Süt gibi ak bir gece. Yıldızlar kocaman kocaman. Ay doğdu batıya doğru hızla ilerliyor. Efil efil yumuşacık bir yel esiyor. Zeynep yok! Ay ortayı dolandı. Ülker, terazi, yedi kızlar boy gösterdi göklerde. Şafak söküyor. Zeynep yok! Karacaoğlan’ın gözleri hep oba beyinin çadırından yana. Ağaçların arasından Zeynep çıkıverecek gibi. Her kımıltı, her sallanan ağaç Zeynep’e dönüşüveriyor. Fakat yok! Derken seherin yeli esmeye başladı. Şimdi köpekler havlıyor, eşekler anırıyor, horozlar ötüyor, çıngırak sesleri ortalığı çınlatıyor, Zeynep yok. Karanlıklar yok oluyor; karanlıklar dağılıyor; karanlıklar sevdalı bir yüreğe doluyor şimdi. Zeynep yok! Yok! O sabah içindeki burukluğu, kırıklığı sazıyla, sözüyle ak taşların arasında Bolkar dağlarına saçıyor. Bir gün yolunuz düşerse o dağlara kulak verin yanık bir besteyle Zeynep’in türküsünü duyarsınız.
İlk akşamdan vardım kavil yerine
Öne gördüm kömür gözlüm gelmedi
Bilmem kavlet bastı yattı uyudu
Bilmem o yar bize küstü gelmedi
Unuttu mu ahdı amanı netti
Başın alıp gayrı diyara gitti
Benim mecbur olduğumu fark etti
Zalim garaz etti gitti gelmedi
Benim yarim gide gide donandı
Ay da geldi orta yeri dolandı
İkrar verdi cahil gönlüm inandı
Seherin yelleri esti gelmedi
Karacaoğlan der ki devranım döndü
Gönlüm yücedeydi engine indi
Seherin yelleri şafağın bendi
Hani usul boylu Zeynep gelmedi
İşte o gün çıkabilseydim Bolkar Dağının tepesine o kavil yerini bulacaktım. Kuşkusuz ki bulduğum ak taşların arası gerçek Kavil yeri olmayacaktı. Ne var ki ben o özelliği giydirecektim bulduğum yere. O ak taşların arasına oturup Karacaoğlan’ın duygularını bir güzel yaşayacaktım. Sonra o seher vakti yörede dolaşan o yanık türkünün sözlerini birkaç kez okuyacaktım. Ne yazık ki başaramadım.
( Yirmi yaşında evde kaldı kızcağız!)