İYİ Parti Genel Bşk. Sayın Meral Akşener’in sık sık seslendirdiği Orta Asya Türklüğünün acınası durumu, gerçekte en başta Türkiye dışındaki Türk topluluklarının, “Şerefli, haysiyetli, namuslu insanlar olarak yaşayabilmenin, özgürlük ve bağımsızlık sahibi bir ulusal devlet olmaya bağlı olduğunu” gösteren Atatürk Türkiyesi’nden gerekli dersi çıkaramamış olmalarından ileri gelmektedir.
Bunun yanı başında 1940’lardan başlayarak Türkiye’yi yönetenlerin de, ulus ve devletimizi tüm uygar insanlığa örnek bir uygarlık modeli niteliğindeki kuruluş ilke ve kurumlarından saptırarak, “Özgürlük ve bağımsızlık benim öz-niteliğimdir!” demeyi unutturarak, Asya Türklüğüne de hem örneklik etmek, hem güvence olmak konumundan uzaklaştırmış olmalarının da önemli payı vardır.
Evet, eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk ulusu, Atatürk ilkeleri doğrultusundaki gelişimini sürdürseydi, hem sanayi toplumu, hem demokrasi olarak BATIYA DA DOĞUYA DA ÖRNEK güçlü bir devlet olacak, Asya Türklüğüne de ne Rusya’nın, ne de Çin’in tutsağı konumunda kalmamaları için hem kılavuz, hem de gerçek bir güç dayanağı olabilecekti.
Atatürk’ün ve O’nun kurduğu güçlü Türkiye’nin değerini bilmeyen politikacılar, O’nun, hem “Özgürlük ve bağımsızlığın ancak birlikte olabileceğini” uyaran saptamasını göz ardı etmekle, hem de daha Kurtuluş Savaşı sırasında Enver Paşa örneğindeki Panturancı, Panislamcı serüvenci böbürlenmelerinin boş niteliğini ortaya koyduğunu bilmemekle ya da bilmezlikten gelmekle, özellikle de Atatürk ve Çağdaş Türkiye karşıtlığı yapmakla, hem Türkiye’yi zayıflatmış, hem de Türk dünyasını kılavuzsuz ve desteksiz bırakmışlardır.
Bu yüzden Sayın Akşener, bugün, yeniden Atatürk’ün
• 1921’de “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir!” diyen;
• "Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yol, "ulusal siyaset" yoludur.” diye açık konuşan ve
• “Turancılık serüvencilerine yaptığı ve onları “Büyük ve boş hayaller ardında koşup yapamayacağı şeyleri yaparmış gibi görünen sahtekârlar” olarak niteleyen
uyarılarını yineleme durumuna düşürülmüş olduğumuzu görmeli ve bu korkunç yanlışı ulusumuza açıklamalıdır, kanısındayım:
1. Önce, Atatürk’ün ‘ulusal bağımsızlığın ancak özgürlük düzeniyle kurulup korunabileceği’ uyarısını görelim:
"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben ulusumun ve en büyük atalarımın en değerli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile dopdolu bir insanım. ..
Bence bir ulusta şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın varlığı ve sürekliliği, kesinlikle o ulusun özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır.
Ben kişisel olarak bu saydığım niteliklere çok önem veririm. Ve bu niteliklerin kendimde varlığını öne sürbilmek için ulusumun da aynı niteliklere sahip olmasını temel koşul sayarım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam sorunudur. “
“Tam bağımsızlık bizim bugün üstlendiğimiz görevin asıl ruhudur. Tam bağımsızlık dendiği zaman doğal olarak siyasal, mali, ekonomik, yargısal, askeri ve bunlar gibi her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun olmak, ulus ve ülkenin gerçek anlamında bütün bağımsızlığından yoksun olması demektir."
"Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yol, ‘ulusal siyaset’ yoludur. Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için devletin bütünüyle ulusal bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin iç örgütlenişimize dayalı ve ona uygun olması gerekir... Bu dakikadan başlayarak, yediyüz yıllık büyük ve güçlü bir yaşamdan sonra, çöküntü çukurunun kıyısında henüz ayakta durabilen halkımızın geleceğini sağlamak sorumluluğu, yüksek kurulunuzun çalışmalarına yön verecektir."
“Efendiler, yurttaşlarımızdan, dindaşlarımızdan, hemşehrilerimizden her biri kafasında yüce bir ülkü besleyebilir.
“Özgürdür, özerktir. Buna kimse karışmaz.
“Ama buna ilişkin olarak şunu derim ki, büyük hayaller arkasından koşan, yapamayacağımız şeyleri yapar görünen yalancı insanlardan değiliz...
“Efendiler, büyük ve hayali şeyleri yapmadan yapmış görünmek yüzünden bütün dünyanın düşmanlığını, kızgınlığını ve kinini bu ülkenin, bu ulusun üzerine çektik. Biz panislamizm yapmadık. Belki "Yapıyoruz!", "Yapacağız!" dedik, düşmanlar da "Yaptırmamak için bir an önce öldürelim!" dediler. Panturanizm yapmadık, "Yaparız, yapıyoruz!" dedik, "Yapacağız'" dedik ve yine "Öldürelim!" dediler.
“Bütün dâvâ bundan ibarettir. Efendiler bütün dünyaya korku ve telaş veren kavramlar üzerinde koşarak düşmanlarımızın sayısını ve üzerimize olan baskıları arttırmaya çalışmaktan ise, doğal sınıra, meşru sınıra çekilelim, haddimizi bilelim. Demek ki efendiler, biz yaşamak ve bağımsızlık isteyen bir ulusuz. Ve yalnız ve ancak bunun için yaşamımızı harcarız."
"Ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulus ve ülkenin gerçek mutluluk ve bayındırlığına çalışmak. Gelişi güzel sınırsız istekler ardında ulusu uğraştırıp zarara sokmamak.. Uygar dünyadan uygar ve insancıl işlem ve karşılıklı dostluk beklemektir."
1946’lardan bu yana halk avcısı (demagog) siyasetçilerin iktidarları bu Atatürk yolundan sapmamış olsalardı, ne Kerkük ve Suriye Türkleri, ne Asya Türklüğü bugünkü derbeder duruma düşmezlerdi kanısındayım.