"ULUSAL DUYGU, ULUSAL DİLİN TOPRAĞINDA YEŞERİR."
-EMİN ÖZDEMİR
Karamanoğlu Mehmet Bey 13 Mayıs 1277'de “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, dergahta, mecliste ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya” diye ferman çıkartmıştır.
Yahya Kemal, Türkçe için, “Bu dil ağzımda annemin sütüdür” diyor.
Fazıl Hüsnü Dağlarca da, “Türkçem benim ses bayrağım" diyor.
Bu yıl iki bayram birlikte kutlanacak. Dil Bayram'ı ve Ramazan Bayram'ı...
Evde kapalıyız; ben de geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da hayal ederek kutlarım. Hayalimde gezer- tozar, gönlümün istediği gibi kutlarım iki bayramı.
Arife günü bayram temizliği ile başlarım işe. Kutlama için gelecek konuklara sunmaya tatlı, börek, çörek hazırlarım. Konuklarım geldiğinde; yeriz-içeriz, hem de geçmiş bayramları anar, söyleşiriz. Çocukları için konuklarımın, mendil içinde para da hazırladım; bol bol da şeker. Sevdiğim renkli kâğıtlarla, çocukluğumun altın kâğıtlarıyla süslü çukulatalar...
Geçen yıl Tekirdağ'daki öğrencilerime haber vermeden gitmiştim; sürpriz yapmıştım çok mutlu olmuşlardı. Telefon ettiklerinde Tekirdağ'da olduğumuzu duyunca hepsi gelmişti. Çok güzel bir bayram geçirmiştik birlikte.
Bu yıl da, bayram süresince dışarı çıkma yasağı yok, üstüne üstlük otoyollar, köprüler ücretsiz...
Daha ne olsun dedik; dün sabah kuş gibi uçuverdik Tekirdağ'a. İzmir- Tekirdağ arası iki adımlık yol...
Şu an Tekirdağ’dayım. Kapıda davulcu, mani söyleyip davulunu bir güzel çalarak bayramımızı kutluyor.
“Şekerim var ezilecek
Tülbentlerden süzülecek
Bekletmeyin davulcuyu
Çok yerim var gezilecek.
Aşağıdan beri geldim
Düştüm davulumu deldim
İki gözüm benim ağam
Ben sana yeni geldim.
Tamam davulcu, bekle biraz...
Avludan kedi atladı
Davulcunun ödü patladı
Korkma davulcu korkma
Ağam keseyi yokladı.
Davulcunun hakkını verdik, gönlü hoş oldu; çala çala davulunu başka kapılara gidiyor mani söyleyerek...
Bekliyoruz, bekliyoruz; gelen giden yok! “Mustafa Bey, haydi Gazioğlu Köyü’ne doğru yürüyelim, oradan da Karaevli’ye yürürüz” dedim ve Cicioğlu’ndan yola koyulduk. İyi ki geldik köye... Kızlar çeşmeden su almaya gelmişler; bayram giysileri içinde. Kızlar gelir de oğlanlar (delikanlılar) durur mu hiç! Onlar da orada...
“Arabam teker meker
Şu Tekirdağ’a kız çeker
Şu Tekirdağ’ın kızları
Pembe yuvarlak şeker
Asibe (Hasibe) çok kızdı birden bu sözlere, onun sevdiceği Sarı Mümin’den önce bu mani düzen kimdi? Bir de baktı, Muratlı’dan agasına konuk gelen oğlan! Durur mu Asibe’nin çenesi...
Atlılar, atlılar
Geliyor Muratlılar
Kız görmeye gelmişler
Muşmula suratlılar
Muratlılı durur mu!
Aparız, aparız
Gökten yıldız kaparız
Bu köyün çocuklarına
Deve çanı takarız.
Asibe dayanamadı yine:
Ayakkabım var benim
Bir karış topukları
Piyasaya çıkmışlar
Tekirdağ kopukları
Sarı Mümin dayanamadı, baktı ki Asibe susmayacak, hemen araya girdi:
Aşağıdan gelir misin?
Yolları bilir misin?
Elindeki mendili
İstesem verir misin?
Asibe bir döndü arkasını ne görsün! Yavuklusu Sarı Mümin sesleniyor, hemen övünerek yanıtladı soruyu:
Armut koydum sepete
Yâri gördüm tepede
Öyle bir yar sevdim ki
Şan olsun memlekete.
Dağda orman olur mu?
Aşkta ferman olur mu?
Yandım yandım kül oldum
Küle derman olur mu?
Çarşafımın ipleri
Ankara’da dokunur
Sevgilimin baş ismi
M harfiyle okunur.
Sarı Mümin yanıtladı yavuklusunu:
Bugün günlerden pazar
Kâtipler yazı yazar
Gidin sorun kâtibe
Hep ayrılık mı yazar?
Ben hayran hayran dinliyordum ki, bu sefer benim yavuklum girdi araya “Vildan Hanım, bırak çocukları, rahat etsinler... Karaevli’ye yürüyeceğiz daha.” dedi. Ben arkama baka baka yürümeye başladım, uyarısına uyarak. Baktı ki yüzüm düştü “ben sana düzerim mani yürürken” dedi:
Dereye inen miller
Yâre döktüğüm diller
Unutulmaz be yârim
Seninle geçen günler.
Hemen mutlu oldu
Dere boyunda kavak
Sallanır salak salak
Bizim köyden kız almak
Cennetten gül koparmak” dedim ki, Mustafa Bey, “Dikkat et sen de hem konuşur hem yürürken, kavak gibi düşmeyesin.” dedi. Çaresiz sustum.
MANİLER TADINDA BAYRAM GEÇİRMENİZ DİLEĞİYLE
HOŞÇA KALIN.