Ahmet ERDOĞDU


TÜRK’ÜNCUMHURİYET MUCİZESİ

99.YILDAN 100.YILA GİDERKEN RÖPORTAJLAR-YAZILAR (17)


                                                                                                                                                                                         

                                                                             99.YILDAN 100.YILA GİDERKEN RÖPORTAJLAR-YAZILAR (17)

Değerli okurlar, 

Cumhuriyetin ilanından bugüne 99 yıl geçti. Biz de Yeni Adana gazetesi olarak, bu süre içerisinde Cumhuriyetin ülkemize ve ülkemiz insanına ne gibi yararlar sağladığının anlaşılması açısından, Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyete, Cumhuriyetten bugüne gelen süreci inceliyoruz. Bu uzun yazı dizisinde bugün Kıbrıslı gazeteci yazar Sayın Ahmet Göksan’ın,  KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı  merhum Rauf Denktaş’la ilgili yazısıyla devam ediyoruz.

                                                                                                                         KIBRIS TÜRKLERİNİN VAROLUŞ MÜCADELESİNDE RAUF DENKTAŞ’IN ROLÜ

 

                                                                                                                                      

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        

                Kıbrıs adasının Türkler tarafından fethedilmesi 1571 tarihinde gerçekleştiriliyordu. Fetihten sonra adanın 307 yıl Türklerin yönetiminin altında kaldığı biliniyor. Osmanlı yönetiminin yaşadığı açmazlar nedeniyle ada 04 Haziran 1878 tarihinde Mülkiyeti Osmanlı Yönetiminde kalmak koşuluyla İngilizlere kiralanıyordu. Adanın kiralanması sonrasında Türkler için varoluş mücadelesi de başlamış oluyordu. Baskılara karşı Kıbrıs Türkleri aydınlar, gazeteciler ve din görevlileri ile birlikte ortak mücadele bayrağını İngiliz sömürge yönetimine karşı açtılar. Diğer yandan aralarında Rauf Denktaş’ın babasının da içinde olduğu gruplarla gazeteciler, Türkiye ile bağlarını koparmamak için çaba içine girdiler. Bağlantının sürdürülebilir olmasını sağladılar. Bu nedenle Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile bağları ve ilişkileri bu kadar eskiye dayanmaktadır. Bu hususun önemli olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu ilişkinin sürdürülmesi nedeniyle bağlar kopmadığı için Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde müdahale ederek adanın yeniden vatan yapılmasını sağlamış ve Kıbrıs Türklerinin özgürlüğe kavuşmalarının da yolunu açmıştı. 

Türklerin adaya müdahale etmesi öncesinde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatı olan Makarios adanın Yunan 0rdusu tarafından işgal edildiğini ve acilen müdahale edilmesini, bütün Kıbrıslıların can güvenliklerinin olmadığını BMGK’nde 19 Temmuz 1974 tarihindeki konuşmasında istiyordu. Tıpkı Venedik zulmünden kurtarılması için Ortodoks papazlardan 3 kişilik bir heyet İstanbul’a giderek Padişah 3. Selim’in müdahale ederek bu zulme son vermesini istedikleri gibi tarih yeniden tekrarlanarak yaşanıyordu. Türkiye doğal olarak 20 Temmuz 1974 tarihinde adaya müdahale ederken Makarios’un çağrısı üzerine gitmemiş uluslararası hukukun ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmalarının tanıdığı hakkını kullanmış oluyordu. Aynı Makarios kısa bir süre sonra da Türk Ordusunun adada işgalci olduğunun türküsünü çığırmaya başlıyordu. 

Bu günlere gelinirken Kıbrıs Türkleri adanın İngilizlere kiralanması sonrasında iki ateş arasında kaldılar. Bir yanda İngiliz sömürge yönetiminin, diğer yanda adayı Yunanistan’a bağlamak sevdasında olan Rumların baskısını yaşıyorlardı. Rumların kilisenin önderliğinde kurdukları EOKA terör örgütünün saldırıları ve katliam girişimleri sürgit ediyordu. EOKA’ya karşı Türkler arasında dağınık şekilde mücadele etmeye çalışan gruplar oluşmaya başlamıştı. 

Lefkoşa merkezli olarak kurulan ilk örgütün adı KARA ÇETE idi. Kurulan örgüt Rumlara karşı kısasa kısas örgütlenmesi modelini uyguluyordu. Bu uygulamanın Kıbrıs Türklerine daha fazla zarar verdiği görüldüğünden yeniden kurulan örgütün adı da VOLKAN idi.  Bu yapı daha geniş örgütlenmeyi gerçekleştirerek Türk Mukavemet Teşkilatının da temellerini atıyordu.

İngiliz yönetiminde savcılık görevini üstlenmiş olan Rauf Denktaş Dr. Fazıl Küçük’ün ısrarı üzerine görevinden ayrılarak toplumun mücadelesinde rol almaya başladı. O günlerden sonra mücadele bayrağını üstlenmiş olan Rauf Denktaş var olma mücadelesini özveri ile yürüten Toplum Lideri Dr. Fazıl Küçük ve yardımcısı avukat olan Osman Örek ile birlikte çalışmalarına ivme kazandırıyorlardı. 

O günlerde halk arasında söylenen tekerlemeyi de bu arada paylaşmak istiyorum. “Dr. Küçük, Osman Örek, Rauf Denktaş Kıbrıs Türkünü kurtarmak için uğraşırlar kardeş kardeş” tekerlemesi Kıbrıs Türkleri arasında adeta ulusal marş gibi dillendiriliyordu. EOKA’ya karşı direnen Türkler temeli VOLKAN olarak yukarıda sözünü ettiğimiz yapı 01 Ağustos 1958 tarihinde kurulan TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATI’nın çatısı altında daha önceden kurulmuş olanlarla birlikte dağınıklıktan kurtarılarak tek çatı altında Pasif Direniş mücadelesini de başlatıyorlardı. Bu nedenle Türk Mukavemet Teşkilatı EOKA gibi saldırı örgütü olmayıp savunma örgütü olarak görevini sürdürüyordu. Ta ki EOKA saldırıları dayanılmaz boyutlara ulaşana dek bu kimliğini korudu. Bıçağın kemiğe dayandığı noktada ise gereğini yapmaktan geri durmayıp 20 Temmuz 1974’e giden yolun taşlarını döşüyordu. Rauf Denktaş kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın bir numaralı üyesi olarak ve Ben Dr. Fazıl Küçük’ün neferiyim diyerek mücadelesine devam etti.

Bu arada Kıbrıs Türklerindeki kurumlar da bir araya gelerek KIBRIS TÜRK KURUMLARI FEDERASYONU çatısı altında toplandılar. Rumların o günlerden başlattıkları ambargolar günümüze dek acımasızca uygulanıyor. Bu uygulamaya karşı Türkler sosyal yardımları öne çıkaran yapıları oluşturdular. Türkiye’nin gönderdiği her türlü yardımlar Federasyon aracılığı ile dağıtılıyordu. Bu arada Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargoların AB Adalet Divanı tarafından sürgit edildiğini de kaydetmek gerekiyor. 

Mücadele yalnız silahla değil moral üstünlüğün sağlanabilmesi için bazı etkinlikler de yapılmaya başlanıyordu. Hedeflenen amaçların duyurulabilmesi için gazete yayımlamak için harekete geçildi. Kurum adada yayınlanmakta olan Dr. Fazıl Küçük’ün sahibi olduğu HALKIN SESİ gazetesi ve Cemal Toğan’ın sahibi olduğu BOZKURT Gazeteleri günlük olarak yayınlanıyordu. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın yöneticileri köy kahvelerinde de okunması için yeni bir gazete yayınlamaya karar verdiler.

Ulusal çizgide yayın yapmakta olan bu gazetelere ek olarak Federasyon çatısı altında CUMA günleri yayın yaşamına giren NACAK gazetesi aynı çizgide yayınlanmaya başlıyordu. Rauf Denktaş Kurum adına Nacak gazetesinin sahibi idi. (Ben de gazeteciliğe Nacak gazetesinde başladığımı büyük bir onurla paylaşıyorum.) Nacak gazetesinin ayrı bir özelliği ise yukarıda da değindiğim gibi neden Cuma günü sorusunun yanıtını vermek gerekiyor. Adanın değişik bölgelerinde oturmakta olanlar Türkler Lefkoşa’daki Selimiye Camiinde Cuma namazlarını kılıyorlar ve bölgelerindeki durumu paylaşıyorlardı. Ayrıca Lefkoşa’ya şehir değil ŞEHER olarak tanımladıklarını belirtmek istiyorum.

Yılın en küçük ayı olan Şubat ayında 19 Şubat 1959 tarihinde kurulan KIBRIS CUMHURİYETİ’nin ömrü de kısa oldu. Türklerle Rumların siyasi eşitliğine dayanarak İdari Federasyon modeli olarak kurulan bu yapıda her iki toplumun bireylerinin karma şekilde oturuyor olmaları çatışmaların alevlenmesine neden oluyordu. Hâlbuki şimdilerde aranan çözüm modelinin idari değil Bölgesel Federasyon olarak kurulması daha mantıklı olacaktır. Bu çözüme de karşımızdaki unsur razı olmamaktadır.

Kıbrıs Türkleri uzun soluklu mücadele sırasında önce Üyelik diye tanımladıkları yeni yönetim yapısını oluşturdular. Bir anlamda üye olarak atanan kişiler Bakanlık görevini yapıyor olmalarına karşın Bakan olarak anılmadılar. Rumların uzlaşmazlığının ortalıklardan kaldırılması ve onları çözüme ikna etmek için uygulanan modelden vazgeçilerek Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi’ni kurdular. Uzlaşmazlık sürgit ettiği için bir süre sonra Geçici unvanı kaldırılarak Türk Yönetimi olarak Denktaş’ın başkanlığında görevine devam etti. 

Çözüm görüşmelerinden sonuç alınamadığı ve Adada konuşlu bulunan Yunan askerlerinin Albaylar Cuntası ile yerli işbirlikçileri ortak olarak Makarios’a karşı 15 Temmuz 1974 tarihinde darbe gerçekleştirdiler. Garantör ülkeler Yunanistan ve İngiltere ortak müdahaleye karşı tavır aldılar. Bunun üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olan Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde bozulan düzenin yeniden kurulabilmesi için tek yanlı olarak müdahale hakkını kullandı ve böylece halk demokrasi ile yeniden tanışma fırsatını yakalıyordu. 

Yunan cuntasının tepe taklak düşürülmesi sonrasında adada ortalıklara çıkan yeni durumun değerlen-dirilmesi için başlatılan müzakere sürecinde Rumlar ve onların peşine takılan Yunanlılar Cenevre’deki görüşmeleri uzatarak zaman kazanmaya başlamışlardı. İngilizlerin marifeti ile canını kurtaran Makarios Nevyork’taki tarihe geçen konuşması sonrasında Cenevre’ye gelerek duruma vaziyet etmek çabası içine girince Ayşe’nin tatile çıkması gündeme geldi. Ayşe tatile çıkarken Türk Silahlı Kuvvetleri de 2. Barış Harekatı sonrasında çizilen ve günümüzdeki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sınırlarını belirliyordu. 

Müzakereler tartışmalı olarak devam ettirilirken alınan bir kararla Türk ve Rumların ayrı ayrı Otonom yönetim kurmaları kararı alınıyordu. Kıbrıs Türkleri Otonom Türk Yönetimini kurarken karşımızdaki unsur bu işlemi yok sayarak bir anlamda uzlaşı yoluna takoz koyuyordu. Uzun soluklu mücadelede hiçbir zaman kendilerini temsil etmemiş olan Rumlara karşı Federasyon çözümüne gidilebilmesi için 13 Şubat 1975 tarihinde KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ’nin kurulduğu bütün dünyaya duyuruluyordu.

Bütün müzakere süreçlerinin her aşamasında görev ve sorumluluk almış olan Rauf Denktaş’ı Rumlar tarafından uzlaşmaz kişi olarak tanımlayıp dünyayı kandırmayı başardılar ve O’nu MR. NO olarak tanımladılar. Rum görüşmeci Glafkos Klerides anılarında Denktaş’ın getirdiği bütün çözüm önerilerini kabul etmeyerek bu sıfatın verilmesini sağladık diye anlatıyor. Klerides anılarının bir başka bölümünde ise adadaki çözümsüzlüğün sonsuza dek gitmesi için çözümsüzlük çözümdür formülünü ortalıklara atarak zaman kazanma taktiğini uyguladıklarını itiraf ediyor.

Kıbrıs Türk Federe Meclisi olağanüstü toplantıya çağrılarak çözüm formülü olarak 15 KASIM 1983 tarihinde KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’nin kurulduğunu bütün dünyaya duyuruyordu. Alınan bu kararı halk büyük coşku ile ve Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın çağrısı üzerine DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ Marşını söyleyerek devletimizin kuruluşunu bütün dünyaya duyuruyordu. Uzun soluklu yürütülen mücadele sonrasında Devletin kuruluşunu görmüş olan liderimiz Dr. Fazıl KÜÇÜK, “Yüce Tanrıya şükürler olsun. Bugünleri gördüm. Ölsem de artık gam yemem” sözleri ile mutluluğunu belirtiyordu. Kaderin bir cilvesi olarak 14 Ocak 1984 tarihinde aramızdan bedenen ayrılıyordu. Cumhuriyetimizin kurucusu Rauf Denktaş ise 13 Ocak 2002 tarihinde bedenen aramızdan ayrılıyordu. 

Kıbrıs Türklerinin uzun soluklu mücadelesinde omuz omuza vererek mücadele etmiş olan Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş bir gün ara ile sonsuzluğa uğurlandılar. Her ikisinin de yıldızlar yoldaşları olsun. Yüce Tanrının rahmeti üzerlerine olsun.

Kıbrıs Barış Harekâtının sorumluluğunu alarak Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü için yıldızlaşan Bülent Ecevit’in 12 Ocak 2003 tarihinde İstanbul’da Abdi İpekçi Spor Salonunda düzenlenen Ulusal Birlik Toplantısında yaptığı konuşmasının Kıbrıs’a ilişkin bölümünü paylaşıyorum. Bu konuşmasını almamın esas nedeni Rauf Denktaş’ın da Kıbrıs konusunda kader ortaklığı yapmış olmalarıdır. Değilse O’nun için yazılmış o kadar çok bilgi ve belge vardır ki…

“BM Genel Sekreteri Annan’nın bir Raporunu izliyoruz. Bu Annan Raporu eğer uygulanacak olursa Kıbrıs Türkleri yeniden Rumların tutsağı durumuna gelecektir. Kıbrıslı Türklerin hemen hemen tümü yersiz yurtsuz kalacaktır. 

Bir kere bu Annan’ın Raporu’na göre yaklaşık 50 – 60 bin Türkün toprakları evleri kendilerinden alınacaktır. Ayrıca her Rum vatandaşı Barış Harekâtından sonra Türklerin eline geçmiş olan evleri, araziyi, arsaları geri almak için davalar açabilecektir. Şimdiden böyle davalar açılmaya başlanmıştır. Annan Belgesi kabul edilirse o zaman artık 50-60 binin üstünde hemen bütün Kıbrıslı Türklerin malı mülkü Rum baskısı altına girmiş olacaktır. Eğer buna karşı direnecek olurlarsa kendilerine karşı yeniden o eski soykırım saldırıları başlayacaktır. (Klerides sayının 50-60 bin olmadığını bu sayının 120 bin civarında olduğunu Rauf Denktaş’a söyleyerek yanlış hesap yaptınız diyordu)

Şimdi eğer Kıbrıs Rum Yönetimi AB’nden aldığı destekle bugün Kıbrıslı Türklerin elinde bulunan toprakları işgal edecek olursa Türkiye dört bir yanından kuşatılmış olacaktır. Ve denizlerle çevrili bir devlet olduğu halde Türkiye tümüyle denizlere kapanmış olacaktır. Bunun Türkiye’nin güvenliği bakımından ne gibi olumsuzluklara yol açacağı bellidir. Bizdeki bazı çok bilmiş kimseler bunu nedense görmezden geliyorlar. 

Bir ilkokul öğrencisi okul haritasını açsa ve Doğu Akdeniz’e baksa Rum yönetimindeki bir Kıbrıs’ın Türkiye’nin güvenliği için ne kadar büyük bir tehlike oluşturduğunu kolayca görebilir. Söz konusu olan sadece Kıbrıslı Türklerin güvenliği değildir. Aynı zamanda Türkiye’nin güvenliğidir. Bizler açısından ve Kıbrıslı Türkler açısından çözüm sağlanmıştır. Artık Kıbrıs’ta Türkler özgürdür. Bu çözüm Kıbrıs’a ilk defa barış getirmiştir. Kesintisiz barış getirmiştir. Demokrasi, getirmiştir ve refah yolunu açmıştır. 

Şimdi Kıbrıs’ı hiç bilmeyen bazı Avrupalı yetkililer kendi başlarına bir takım çözümler öneriyorlar. Örneğin bu arada son zamanlarda bir “Alman Modeli” gündeme getirildi. Almanya nedir? Almanya’da dinleri bir, kültürleri bir tek bir ulus vardır. Kıbrıs’ta ise iki ayrı dil vardır, iki ayrı din vardır, iki ayrı kültür vardır. Ayrıca şimdi Kıbrıs’ta iki ayrı devlet ve iki ayrı millet vardır. Bu gerçeği görmezden gelenler Kıbrıs sorununa bir çözüm getiremezler. Bizim getirdiğimizden başka bir çözüm getiremezler. 

Rumlar Türk Barış Harekâtından önce Türkleri yok ederek Kıbrıs’ta tek bir devlet oluşturmak istediler; ama bunu yüzlerine gözlerine bulaştırdılar ve kendi istekleriyle Kıbrıs’ın güneyine göç ettiler. Kıbrıslı Türkler onları kovalamadı; Rumlar kendileri kaçtı. 

1975’te Türklerle kendi istekleriyle bir göç anlaşması imzaladılar. Bu anlaşmaya göre Kıbrıs’ta iki ayrı millet iki ayrı kesim oluğunu kabul ettiler. Şimdi bunu unutmuş görünüyorlar. Eğer AB elini ayağını çekecek olursa Kıbrıs konusunda ve Türklerle Rumları kendi başlarına bırakacak olurlarsa Kıbrıs’ta iki tarafı da tatmin edici bir çözüm çok kısa zamanda kolayca kurulabilir.

Bu konuda büyük devlet adamı Rauf Denktaş olağanüstü iyi niyet gösterilerinde bulunmuştur. Örneğin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulduktan kısa bir süre sonra Sayın Denktaş, bir program açıkladı. Kıbrıs’ta yer alan iki ayrı devlet nasıl dostça gelişebilirler, nasıl birlikte işbirliği yapabilirler, ekonomi konusunda kültür konusunda, çevre sağlığı konusunda başka her konuda nasıl işbirliği yapabilirler? Son derece de iyi niyetli insancıl bir plandı. 

Fakat maalesef hem Kıbrıs Türklerine ambargo uygulayanlar hem de Rum Yönetimi Sayın Denktaş’ın bu iyi niyetli programı üzerinde konuşma gereğini bile duymadılar. Türkiye’de bazı aklı evveller veya Kıbrıs yönetiminde oyuna gelmiş olan bazı kimseler şu gerçeği artık kabul etmelidirler. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs’ta iki ayrı devlet yoktur. Bir anlamda tek devlet vardır. Tabii kuralları ayrı anayasaları ayrı ama gönülleri bir… Kıbrıs’taki Türk vatanı Türkiye’deki vatanın anavatanının uzantısıdır. Yani kendi tabirleri ile yavru vatandır. 

Şimdi Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs’ta bazı kimseler diyorlar ki: “Eğer Annan Raporu’nu kabul edecek olursak AB’nin kapısı Türkiye’ye daha kolay açılabilir”. Bu kendi kendini aldatmadır. Bunun yolu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yabancılara teslim etmektir. Biz eğer Annan Raporunu aynen kabul etsek bile AB şimdilik Türkiye’ye kapısını açmaz. 

Nasıl ve ne zaman açar?

Ne zaman ki Türkiye gereğince güçlenir, ekonomisini gereğince güçlendirir ve bütün dünya ile ilişkilerini son yıllarda olduğu gibi ama daha ileri ölçüde geliştirirse o zaman AB’nin kapısı Türkiye’ye açılır. Kuzey Kıbrıs AB’ne girse de girmese de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dağılsa da dağılmasa da ancak bugünkünden daha güçlü bir Türkiye kurulduğu zaman AB’nin kapıları bize açılacaktır.

Ayrıca bir Çanakkale Savaşını düşünün, dünyanın en güçlü devletleri Çanakkale’ye dayanmışlar, bütün güçlerini ortaya koymuşlar ve sırasında son derecede zayıf durumdaki ekonomisi son derece yetersiz durumdaki Türkler direnmiş ve büyük devletleri Çanakkale’den kovabilmiştir. 

Kurtuluş Savaşı sırasında da Türkiye’nin ekonomik ve askeri gücü her halde bugünkünden çok çok aşağılardaydı. Ona rağmen Türk ulusu kendine beslediği güvenle ve haklarına gösterdiği bağlılıkla dünyanın en güçlü devletlerini de dize getirebilmiş ve bağımsızlığını güçlendirebilmiştir. 

Eğer, “Aman Amerika ne der? AB üstümüze sıçrar” gibi korkularla Türkiye teslimiyet içine girecek olursa o arada Kıbrıs Türkünü gözden çıkarırsa o zaman dünyadaki itibarını saygınlığını gerçekleştiremez. Kendi haklarını savunamayan bir millete hiçbir devlet katkıda bulunamaz, saygı gösteremez. Onun için son haftalarda Lefkoşa sokaklarında bilemem kaç bin kimse AB için ve Sayın Denktaş’a karşı toplantılar düzenliyorlarsa ve bu şekilde Kıbrıs Türkünü kendi kendine zarara uğratır duruma getirmektedirler. 

Türkiye bugün Çanakkale Savaşı günlerinden Kurtuluş Savaşı günlerinden haşhaş döneminden Kıbrıs Barış Harekâtı döneminden çok daha güçlü bir durumdadır. Bu gücü gereği gibi değerlendirebilirsek ve dediğim gibi çağdaş bir Türkiye Atatürk’ün açtığı yolda çağdaş bir Türkiye, laik bir Türkiye sapasağlam durursa; Türkiye’ye AB’nin kapısı da açılacaktır. Ama Kuzey Kıbrıs şöyle olmuş böyle olmuş bu ayrı bir konu. Bununla ilgili olmaksızın Türkiye’ye o kapılar açılacaktır. 

Kıbrıs’ın aslında AB ile ilgisi yoktur. Üç devletin ilgilenme hakkı vardır. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere. Bunun dışındaki hiçbir ülkenin Kıbrıs’la ilgili bir alışverişi yoktur. Kıbrıs sorunuyla bir ilgisi yoktur. Onun için Kıbrıs sorunundan ayrılmanız gerekir. Biz hükümetteyken bu kararı verdik ve açıkladık. Fakat maalesef bundan birkaç hafta önce Kopenhag’da yapılan görüşmelerde bugünkü hükümetin yetkilileri gerekli direnci gösterememişlerdi. 

Oysa Sayın Denktaş tek başına Kıbrıs sorununa sahip oluyor değil Kıbrıs Türklüğüne, bütün Türk ulusu sahip çıkıyor. Türkiye’nin Kıbrıs politikası Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oybirliği ile kabul edilmiştir. Yaşasın Türk milleti, yaşasın Kıbrıslı kardeşlerimiz. 

Kıbrıs’ı yeniden vatan yapabilmek için bir gül bahçesine girercesine cepheye koşarak şehitlik şerbetini içmiş olan kardeşlerimizle adada Türklüğün var olabilmesi için mücadele barağını açmış olan büyüklerimizle, Mücadelenin Bayraktarlığını yapmış olan liderimiz Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş ile yol arkadaşları Osman Örek’i, dönemin Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Bülent Ecevit’i her gün artan sevgi ve saygı ile anıyoruz. Yıldızlar yoldaşları olsun. Yüce tanrın rahmeti üzerlerine olsun. 

Şu anda Denktaş yaşamıyor. Kıbrıs sorunu neden çözülmüyor? Bu sorunun yanıtının verilmesini çözümsüzlüğe çomak sokanlardan istiyor ve bekliyoruz… 

 

Değerli Okurlar,

Rauf Denktaş hakkında verdiği bilgiler için Sayın Ahmet Göksan’a şahsım ve gazetem adına teşekkür ederim.

   

                                                                                                                               AHMET GÖKSAN KİMDİR

 

                                                                                                                               

 

1945 Yılında Lefkoşa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kıbrıs’ta tamamladıktan sonra yüksek öğrenim için Ankara’ya geldi. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu adına 29 Mayıs 1959 gününde yayın yaşamına başlayan Nacak gazetesinde Temmuz 1959 ayından itibaren yazı yazmaya başladı. Daha sonraları Halkın Sesi gazetesinde yazılarına devam etti. Türkiye’de pek çok yerel gazeteyle, yurt dışında Türkler tarafından yayınlanmakta olan gazetelerde yazıları yayınlanmaktadır. 

Kıbrıs Türklerinin onurlu mücadelesinde önemli bir yeri olan Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin 10 yıla aşkın bir süre genel başkanlığını yaptı. 

 

                

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00