Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


TAŞA DÜŞEN DAMLA


    Sarıkaya Güney Toroslarda bir yayla köyüdür.

     Erdemli’ye 40 Km. uzaklıkta, bazı tepelerde katran ve çokça ardıç

kalmış, ormana hasret bir orman köyüdür.

     1970’lerin başında naklen atanmıştı Mehmet öğretmen.

     15 yılı aşkın kıdemine karşın, sürgün gibi bir atamaydı.

     Kendi istemişti Sarıkaya’yı. Köyü tanımıyordu. Ancak coğrafyası

ilginç gelmişti ona.

     Böyle bir dağ köyüne gönüllü gidiş bir kaçış mıydı, yoksa kendini

dinleme özleminin yönlendirmesi miydi, kendisi de seçemiyordu.

     Ama bildiği en net gerçeklik, bunalımlı günler içinde olduğu idi.

     Eşinden ayrılmış, darmadağın bir ailenin kahrolmıuş Babasıydı.

 

     ***

     Ama o, katlanamazdı yıkılmışlığa.

     Yeteneklerini, Köy Enstitüsü Eğitimiyle geliştirebilmiş bir kişilikti o.

     Elinden gelmeyen iş yok gibiydi. Tarım ve İnşaat işlerinden tutun da

tekniğe ve elektroniğe kadar, el atmayacağı iş yok gibiydi.

     Kısa sürede tanınmış, çevrenin süt- yayık makinesinden radyosuna,

saatine, dikiş makinesine kadar cümle arızalı, evini doldurur olmuştu.

     Tamir işleri yaptığı için soruşturma bile geçirmişti.

     Oysa parasız yapardı onarımları. Yoğurt getiren de oluyordu hani.

Eli boş gelmiş olmamak için, diyorlardı.

     Bu ilişki zinciri yoldaşlık ediyordu ona.

    

     ***

     Yazınsa kızları gelirdi. İki kızı Kilis Kız Öğretmen Lisesi öğrenciydi.

     Yaz döneminde Annelerini ziyaret edip geldikten sonra, yaz tatilini

yayla Sarıkaya’ da geçirmeyi yeğliyorlardı.  

     İşte, o dönemlerden birinin son günüydü. Son akşamdı bu. Şarkılar

söyleyip Babadan mandolin dinleyeceklerdi. Mandolini Bağlama gibi

çalardı Mehmet öğretmen.

     Yarın sabah Erdemli’deki diğer öğrencilerle birlikte çıkılacaktı Kilis

Kültür seferberliğine. Komutan da bir baba olacaktı. Yolculuğun adını

öyle koymuşlardı. Her gidişte bir baba görev alırdı.

      Güle- oynaya valizleri hazırlarken dank etmiş kafalarına:

     “ Aa bizim giyecek elbisemiz yok” demesinler mi?

     Erdemli’de konfeksiyoncu olmadığı gibi, Mehmet Öğretmenin de

zaten parası kıt- kanat olurdu.

      Ama mutlaka bir çözüm bulunmalıydı.

     Bakkal aklına geldi. Eskiden her şeyi satan köy bakkalları olurdu.

Sarıkaya’da da Dursun Amca vardı. Nal çivisinden allı- güllü basmalara

kadar, yok yoktu. Bir umutla gitti bakkala. Birkaç tane basma, birkaç

tane de pazen vardı. Genç kızlara beğendirmek kolay olacak mıydı?

     Bir fikir gelişiyordu beyninde. Kumaş beğenilirse çözüm olacaktı.

     Acilen kızları alıp bakkala götürdü:

     “ Bakın bakalım. Bu kumaşlardan size elbise olur mu?”

    Kızlar birer deseni sevdiler. Birer elbiselik kestirildi. Ama çocuklar

şaşkındı:

     “ Baba, biz bunu diktiremeyiz. Diktirip gönderecek misin bize?”

     “ Siz karışmayın” diyordu Mehmet öğretmen.

     Çözümü bulmuştu. Hızla eve geldiler. Önlerinde bir gece vardı.

     “  Çocuklar, bir sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunu iş birliğiyle

çözmek zorundayız. Bunu yapabiliriz. Şimdi zamanla yarışacağız.

Anlatmak için zaman harcatmayın bana. Gerçekleştikçe görecek,

 anlayacaksınız. Eski elbisenizi bana verin. Yeni alınan kumaşları

yıkayıp, ütü ile kurutun. Biriniz kumaşları yıkarken, biriniz bana

yardımcı olsun”  diyerek, eski elbiseyi dikkatlice sökmeye başladı.

     “ Baba yapma! Yarın bunu giyeceğim!” diyen kız ağlamaklıydı.

     “ Anlaşıldı, anlatmadan olmayacak. Biraz bekleseydiniz, sonuçlar

ortaya çıktıkça anlayacaktınız.

     Kızım, ben terzilik yapmadım. Ölçü almayı bilmem. Eski elbiseler

kalıp olacak. Kumaşı da yıkadık ki çekme payını olabildiğince azalttık.

Siz, sadece düğme, ilik ve ütü konularında yardımcı olacaksınız.

     Anlaştık mı?”  Ortam cıvıl cıvıl olmuştu.  

     Elbiseler söküldü, kırışıklar ütü ile düzeltildi, birer kalıp olmuşlardı.

     Mehmet öğretmen kırk yıllık terzi edasıyla, kuruyan kumaşların

üstüne yaydı kumaşı, dikiş payını da bırakarak kesti.

     Çocuklar uyuklamaya başlamışlardı.

     “ Siz yatın. Gerekli olduğunuz zaman ben sizi uyandırırım” dedi.

Yalan söylediğini, uyandırmaya kıyamayacağını bilmez miydi hiç?

 

     ***

     Şafak sonu hem eskilerin, hem yenilerin dikişi bitmişti.

     Ütü için kızları uyandırmaya kıyamayacağını zaten biliyordu.

     Yorgunluk duymuyordu. Daha bile zindeydi. Olanaksızmış gibi

görünen bir sorunun üstesinden gelebilmek, kibirden arınmış bir

zaferin mutluluğunu veriyordu.

     Hele bir de Babaysa.

     Sabahleyin erkence giydiler. Bir kusur olup olmadığına bakmak

gerekirdi elbet. Hiçbir kusur görülmedi ve üstlerinden çıkarmadan

gittiler.  

     Ondan sonra da boş kalmadı, kendi gömleklerini dikti Mehmet

öğretmen.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00