97 yıl önce 30 Kasım 1925 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen ve anayasamızın değiştirilemez hükümleri olarak güvenceye alınan yasayla tekke, zaviye ve tarikatlar gibi ortaçağ kalıntısı, baskıcı, insanları çocukluktan başlayarak yurttaş değil, iktidar sahibinin her buyruğuna sorgulamasız boyun eğecek uyruklar, olarak koşullandıran, ulusu da iç-dış sömürgecilere tutsak eden kurumlar kapatıldı; şeyh, mürit, mansıp, çelebi, halife, nakip, falcı, büyücü .. gibi sanların ve bunlara özgü giyim kuşamların kullanılması, bu sanların anlattığı etkinliklerde bulunulması yasaklandı.
Atatürk, bu bağlamda olmak üzere 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu'dan ulusumuza şöyle seslenmişti:
“Efendiler ve ey ulus, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mansıplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğunu ve istediğini yapmak, insan olmak için ye¬terlidir. Tarikat başkanları hemen bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla kavrayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak, müritlerinin artık erginliğe ulaşmış olduklarını elbette kabul edeceklerdir.”
5 Kasım 1925 günü de Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılışı dolayısıyla bu konuda şunları vurgulamaktaydı:
“Türk ulusunun varlığını sürdürmek için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen biçim ve niteliğini değiştirmiş, yeni ulus dinsel ve mezhepsel bağlantı yerine Türk ulusluğu bağıyla bireylerini toplamıştır.
"Ulus, uluslararası genel mücadele alanında yaşama ve güç nedeni olacak ortam ve araçların ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, kanıtlanmış bir gerçek olarak ilke edinmiştir.”
Atatürk, bundan iki yıl sonra okuyacağı SÖYLEV'de de, bu konuda şu görüşlerini açıklayacaktır:
“Bir takım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve talihlerini, yaşamlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluk, uygar bir ulus olarak görülebilir mi? İşte biz ulusumuzun alnını, olduğu gibi, açık ve temiz göstermek, .. ulusumuzun bağnaz ve ortaçağcıl olmadığını kanıtlamak istedik.”
Türk ulusunu akıl ve bilim dışı düşüncenin baskıcılığından, inanç sömürüsünden kurtararak özgürleştiren atılımın 97. yıldönümünü kutlarken, Türk demokrasi devriminin baş mimarı ölümsüz önder Atatürk'ü ve bu yolda can vermek dahil tüm özverileri sergilemiş olan demokrasi şehitlerini ve emek verenlerini en derin bağlılık duyguları, sevgi ve saygılarla anıyoruz.
Bknz.:
Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, CEM Yay.; Cumhuriyet Çınarı: Mustafa Kemal'i "Ataürk" Yapan Uygarlık Tasarımı, CEM Yay.