Ahmet ERDOĞDU


TARİHİMİZDE BİR ONUR SAYFASI “SARIKAMIŞ” (2)


Değerli okurlar,

Yaşar Kemal, “Bir Ada Hikayesi I” adlı kitabında Sarıkamış’ı şöyle anlatır:

“…İnsan boyu, iki insan boyu karın içinde yalın ayak, başı kabak, pantolonu yırtılmış, kaputsuz, ceketsiz, koyunları bit dolu, donmuş elleriyle kaşınamayanları, Rus topçusunun karlı dağları ateşe, zindana çeviren güllelerini, karla birlikte uçuşan kollarla bacakları, gövdelerle birlikte gökten yağan kanları, Allahuekber Dağlarının doruklarında fırtınaya, boraya tutulup donan, taş kesilen donmuş kirpikleri, kaşları donmuş gözleriyle bakan on binlerce askeri gördün mü hiç? Sen bunları görmediysen hiçbir şey görmedin demektir.”

 

Mehmet Akif Ersoy ise, “Cenk Şarkısı” şiirinde:

“Eş hele bir, dağları örten karı

Ot değil onlar, dedenin saçları” betimlemesiyle Sarıkamış’ ta yaşananları adeta bize anlatır.

Evet, Sarıkamış böyle bir hüzünler yumağıdır. Biz de bu yumağı daha iyi anlamak için Prof. Dr. Sayın Bingür Sönmez ile söyleşimizin ikinci bölümünde, Sarıkamış’ın Çanakkale ile olan bağlantısını konuşacağız.

 

A.ERDOĞDU- Sayın Sönmez bize Sarıkamış ile Çanakkale’nin bağlantısını anlatır mısınız?

                            

B. SÖNMEZ- Sarıkamış ile Çanakkale arasındaki gel - gitler tarihçiler tarafından yeteri kadar işlenmemiştir. 2 Ocak 1915’de İngiltere’ye bir heyet gönderen Çar II. Nikola, Türkiye’ye karşı Batı Anadolu sahillerinde bir cephe açılarak Rusya’nın Kafkasya’daki askeri yükünün hafifletilmesi istedi.”

                                                                                                                   

Kendisi de Karslı olan değerli Tarihçi Kırzıoğlu derslerinde bu durumu çok mükemmel anlatmıştır; Türklerin 3. Ordu ile 21 (22) Aralık 1914’de Sarıkamış Harekâtını yapması ve Oltu ile Ardanuç üzerinden aşan resmî çetelerimizin 29 Aralık’ta Ardahan’a girmesi, Soğanlı ile Allahuekber Dağlarını aşan kolordularımızın, Kars’ta Selim Düzü ile Sarıkamış’a varması, 1915 Ocağı'nın ilk günlerinde Rus - Kafkas Ordusunda gerçek bir panik doğurmuştu. Cepheyi bırakan Rus Kumandanları ailelerini alarak, demiryolu, araba ve kızaklarla Gümrü ile Revan’a kaçışmaya başlamışlardı.” Kırzıoğlu, Rus Orduları Başkumandanı Grand Dük Nikola’nın, telsiz telgrafla müttefiklerinin merkezi Paris ve Londra ya şu telgrafı gönderdiğini anlatmıştır; “Telgrafları ve telefonları işlemez hale getiren dondurucu kış, Türk Ordularını durduramıyor. Bakü petrolleri ve Hindistan yolunun, Türk - Alman müttefiklerinin eline geçmesi tehlikesi vardır. İkinci bir cephe açılarak, Türk Ordularının durdurulmasını dilerim.” derken müttefiklerinin Çanakkale’ye saldırmalarını istiyordu.

 

Allen ve Muratoff’a göre Çar’ın endişesi çok açıktı;

“Osmanlı Devleti’nin Kafkasya seferi üzerine Rusların doğudaki yükü artmış, Almanlara karşı başarılı olamadığı Batı Cephesine yeterli kuvvet sevk edemez olmuştu. 2 Ocak 1915’de İngiltere’ye bir heyet gönderen Çar II. Nikola, Türkiye’ye karşı Batı Anadolu sahillerinde bir cephe açılarak Rusya’nın Kafkasya’daki askeri yükünün hafifletilmesi istedi.”

 

Yukarıdaki bilgiler ışığında konunun yazarları, Grandük’ün telgrafının sonuçlarını şöyle özetlemektedir;

“Rus Hükümeti, biraz da Mişlayevski’nin kötümserliğinin tesiri altında kalarak Londra’dan, Türkleri Kafkasya sınırından çevirecek bir deniz veya kara tatbikatı yapmalarını istediği zaman, İngilizlerin hazırlıkları çabuklaştırıldı. Birkaç gün içinde, Kafkas Ordusu’nun bu yardıma ihtiyacı olduğu açıkça ortaya çıktı; fakat Rus zaferinin derecesi, Türkiye’ye karşı geniş bir harekâta geçilmesi için yol açmıştı. İngiliz hükümeti, Ocak ayının ortasında, Boğazlar bölgesine taarruz etmeğe karar verdi.

 

Grandük Nikolay Nikolayeviç 2 Ocak’ta, Baş Komutanlıkta bulunan Britanya askerî ataşesine Savaş Bakanı, Mareşal Lord Kitchener’e, İngiltere’nin Osmanlı’ya karşı karadan ya da denizden bir askerî operasyon girişiminde bulunması halinde, Türk ordusunun Kafkasya Cephesinden birlik çekmek zorunda kalacağını bu da Rusya’ya zaman kazandırabileceğini iletmesini ister. Oysaki son derece basit gibi görünen bu istek neticesinde Britanya İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğuna karşı, kendisine tarihinin en ağır kayıplarından birini verdirecek olan Çanakkale Cephesini açacaktır.

 

A.ERDOĞDU- Bu durumda İngiliz ve Fransızların yaptıklarını biraz daha detaylandırır mısınız?

 

B. SÖNMEZ- İtilaf Devletleri gereken mesajı almıştır; Bunun üzerine yüz binlerce İngiliz ve Fransız askeri Batı Cephelerinden çekilerek Çanakkale önlerine sevk edilmiş ve bu da özellikle Almanya’nın Avrupa’daki Batı ve Doğu Cephelerinde biraz olsun rahatlamasını sağlamıştır. Bu durumda Alman entrikası hem doğuda, hem de batıda bir kez daha gayesine ulaşmıştır.

Rusların beklentisi; müttefiklerinin Çanakkale’ye saldırması ile Türklerin Çanakkale’ye yardım etmek için Kafkas Cephesi’nden geri çekilmeleri, müttefikleri Çanakkale’ye saldırırken kendileri de İstanbul’a saldırarak İstanbul’u kolayca almaktı. General Yakov Kefeli anılarında Boğazlar için; “Eğer Türkiye tarafsız durumda tutulmazsa, İstanbul’un alınıp, Boğazların ele geçirilmesi, savaş planının en önemli etaplarından birini oluşturuyordu.” diyordu.

 

Korsun’a göre;

“Mişlayevski tarafından 30 Aralıkta Kafkasya Cephesinde tam geri çekilme kararı alınmışken, Başkomutanlığın 2 Ocak’ta İngiltere’den Osmanlı’ya karşı taarruz yapmasını istemesi doğru görünse de, Ocak ayı sonu itibariyle Cephede üstünlük Ruslara geçmişken, İngiltere’nin doğrudan İstanbul’u hedef alan bir operasyonunun, Rusların İstanbul’u işgalini önlemesine yönelik bir hamle olduğunu düşünmek te mümkündür.”

 

İngilizler Çanakkale’ye saldırma kararın çok kolay vermişlerdi. Acaba Ruslar bir İngiliz entrikası ile karşı karşıya olduklarının farkına varmışlar mıydı? Ayrıca Britanya İmparatorluğu da açtığı bu cephenin kendisine tarihinin en ağır kayıplarından birini verdireceğini tahmin bile edememişti.

Berlin Anlaşması (1878) ile Ruslar Yeşilköy’e kadar gelmişken Boğazların güçlü dostunda olmasındansa zayıf düşmanında olmasını tercih eden İngilizlerin İstanbul’u Ruslardan kurtarmanın bedeli olarak Kıbrıs’ı 50 yıllığına Osmanlı’dan aldığını unutmayınız. Bunun yanında Elvieye-i Selase de (Kars, Ardahan, Batum) Ruslara verilmişti.

Şubat ayında Rus Parlamentosu’nun yeniden açıldığı gün Başbakan Goremykin İstanbul’u almayı ne kadar arzu ettiklerini alkışlar arasında söyle açıklamıştır: “Türkiye düşmanlarımızla ittifak kurdu, ancak orduları Kafkaslarda askeri açıdan mağlup edildi ve her geçen gün orada, İstanbul’un surlarını yıkayan kıyılarda Rusya’nın göz alıcı geleceği önümüzde daha parlak durmaktadır!” Rus hükümeti Fransa ve İngiltere’yi İstanbul’un geleceği hakkında daha açık taahhütler vermeleri gerektiği konusunda bilgilendirdi. Onlardan, barışın ilan edileceği gün Rusya’nın bu şehri ilhak etmesini kabul edeceklerini açık bir şekilde ilan etmeleri istendi. Her iki ülke de olumlu cevap verdi. İstanbul Ruslara ikram edilmiş ve ismi bile konulmuştu; Çarigrad (Çarın Şehri). İlber Ortaylı’ya göre; “Çar, Churchill’den İstanbul ve Boğazları Rusya’ya vermeyi taahhüt eden bir anlaşma sağlamıştı.” 

 

A.ERDOĞDU- İngiliz ve Fransızların Çanakkale’ye hücumu, Rusya’ya ne şekilde yansımıştır, Rusya’nın onların Çanakkale’ye hücumuna neden bir katkısı olamamıştır?

 

B. SÖNMEZ- İngilizlerin Çanakkale’ye saldırdıkları gibi Sarıkamış’tan dolayı yorgun ve şaşkınlık içinde olan Rusların İstanbul Boğazına saldırma şansları olmamıştır. Böylece Rusların İstanbul’a saldırmaları, 2.100 - 2.200 m. yükseklikteki Soğanlı Dağları ve 3.150 m. yükseklikteki Allahuekber Dağları’nda savaşan kahramanlar sayesinde önlenmiş oluyordu. Bu bilgi yerli ve yabancı tarihçiler tarafından hiçbir zaman değerlendirilmemiş, fakat İtilaf Devletleri’nin, Sarıkamış Harekâtı ile bağlantılı olduğu tartışmasız olan Çanakkale çıkarması, yabancı yazarların dikkatinden kaçmamıştır.

 

Clair Pirece göre;

“Büyük Britanya, 1915 yılında belki Rusya’nın yolunu açmak, belki İstanbul’a kendisi girmek ve belki de Yunanistan ile Bulgaristan’a baskı yapmak amacıyla, ama muhtemelen bu üç amaç için birden Çanakkale Savaşı’nı başlattı.”

 

Fahrettin Erdoğan’a göre;

“İtilaf Devletlerinin bütün deniz kuvvetleri Çanakkale üzerinde toplanıyordu -tek gayeleri Gelibolu’dan İstanbul’a yürümek ve Almanların Bağdat ve Balkan yollarını kesmek- Türkiye’yi bir çember içine almak idi. Bu sırada Ruslar da Karadeniz’de hazırlıklarını tamamlayıp Boğazlara ve İstanbul’a yüklenmek planını gerçekleştirmeye çalışıyordu.”

 

A. ERDOĞDU- Sarıkamış’ın Çanakkale Savaşlarından sonraki durumu nedir?

 

B. SÖNMEZ- Sarıkamış’ın Çanakkale Savaşlarından sonra da çok özel bir durumu vardır. Allen - Muratoff Çanakkale Savaşı sonrasını şöyle yorumlamaktadır;

“Çanakkale Savaşları’ndan sonraki durum daha da ilginçtir; Çanakkale’den dönecek birliklerin Kafkas Cephesi’ni desteklemek amacıyla kullanılacağından edişe eden Ruslar, bu birlikler gelmeden üstünlük sağlamak amacıyla, kara kışta, 26 Ocak 1916’da Azap - Köprüköy yönünde saldırıya geçtiler.”

 

Dukakinzade Ferit de benzer yorumu yapmıştır;

“Şubat bidayette (başında) İngiliz ve Fransız Orduları, Çanakkale’yi tahliye edince, Granduk Nikolayeviç Çanakkale’de serbest kalan Türk Kuvvetleri ile Kafkas Cephesi’nin ilkbaharda mühim bir surette takviye edilmesinden endişe ederek kışa ve ordusunun duçar olacağı muşakka (müşkülata) rağmen, taarruza karar verdi.”

 

Fakat Yudeniç karakışta Erzurum üzerine sefer yapmanın gereği konusunda Çarı ikna etmek için epeyce zorlanmıştır. Erzurum’un kış şartlarını iyi bilen general, sadece strateji değil, askerlerin moralinden de yararlanmayı uygun görmüştür. Yudeniç aşırı gizli yapılan hazırlıklar sonucu, 29 Ocak 1916 tarihinde gece, kar fırtınası esnasında top ateşi desteğiyle, Kafkas ordusunun üçte ikisi ile Erzurum taarruzuna başlamış, taarruzların kesintisiz, gece gündüz sürmesini emretmiştir. Dört gün süren yoğun çatışmalar sonrası 16 Şubat sabahı Erzurum kalesine beyaz bayrak çekilmiştir. Yudeniç arzu ettiği planı başarı ile uygulamış ve bu zaferi nedeniyle, onlarca yıldır kimseye verilmeyen en yüksek askeri nişan verilmiştir.

 

Sarıkamış ile Çanakkale arasındaki bağlantıyı en iyi açıklayan makale Kayabalı ve Arslanoğlu tarafından yazılmıştır;

“Sarıkamış Muharebesi sırasında paniğe kapılan Ruslar, müttefikleri İngiltere ve Fransa’dan, Türkleri durdurmak için İkinci cephe açılmasını ısrarla dilemişlerdir. Bin dokuz yüz on beş yılında Çanakkale çıkartması bu yüzden yapılmıştır. Çanakkale savaşları Türk Ordusu’nun zaferiyle bitip buradan serbest kalan Türk Kuvvetlerinin Erzurum’a yetişmesinden önce Rusların 42.000 kişilik bir kuvvetle yaptığı yarma, 4 bin kişilik 33. Tümen cephesinde başarılı oldu. Çanakkale’den gelecek olan deneyimli askerlerden korkan Yudeniç’in emri ile Ruslar -kara kışa rağmen- saldırıya geçtiler. Ordu 17 Ocak 1916’de Erzurum Hattına çekildi. Erzurum 39 gün Ruslara karşı savunuldu. Yudeniç 1. Şubat’ta karargâhını Hasankale’de kurdu ve 11 Şubat’ta Erzurum’a saldırı başladı. On beş Şubat’ta, Türk Ordusu Erzurum’dan çekilmeye başladı. On altı Şubat 1916 sabahı Ruslar Kars Kapıdan Erzurum’a girdiler.”

 

Hafız Hakkı’nın vefatından sonra 3. Ordu Komutanı olan Mahmut Kamil Paşa, 3. Ordu Kurmay Başkanı Guze’nin tifüs tedavisi için Almanya’da bulunduğu sırada çok soğuk ve yüksek bir coğrafyada yiyecek, giyecek ve cephane yönlerinden çok eksik olan askerin durumunu yerinde görmek üzere Talat Paşa’yı cepheye davet etmişti. Talat Paşa gelmeyince kendisi İstanbul’a gitti. Üçüncü Orduya Abdülkerim Paşa vekâlet edecekti. Mahmut Kamil Paşa, Enver Paşa ile yaptığı görüşmede yardım teklifine karşılık anlaşılması mümkün olmayan şu cevabı almıştı: “Sivas’a kadar çekilebilirsiniz. Şark cephemiz tali bir cephedir. Asıl netice Alman cephesinde alınacaktır.

Mahmut Kamil Paşa, 29 Ocak 1916’da Erzurum’a döndüğünde Enver Paşanın verdiği cevabı; “Enver Paşa, bizim arazi terkindeki korkumuzu mesuliyet endişesi zannederek -Sivas’a kadar çekilebilirsiniz, Şark Cephemiz tali bir cephedir. Asıl netice Alman cephesinde alınacaktır- diyor. Hâlbuki bizim araziyi kaybetmemiz, öncelikle orada yaşayan halkın mahvolmasına, sonra da o bölgenin hâsılatının ve askerinin elden gitmesine sebep oluyordu.” şeklinde ifade etmiştir.

 

Enver Paşa rahatlıkla geri çekilebilirsiniz derken yaşlı, çocuk ve kadından ibaret olan göç kafilelerini gözünün önüne getirmediği gibi, kalanların da ne olacağını hiç dikkate almıyordu.

 

A. ERDOĞDU- Enver Paşa, Sivas’a kadar geri çekilmeyi düşünmesini nasıl yorumlarsınız?

 

B. SÖNMEZ- General Bronsart von Schellendorf da, 15 Aralık 1917 tarihli raporunda; “Türkiye, coğrafi durumu, askeri ve ekonomik kudreti itibariyle bu savaşta ancak İkinci derecedeki bir cephe önemindedir.” derken Almanların Türkiye’ye bakış açısını ortaya koymaktaydı. Bu durumda Enver Paşa’nın Bronsart ile aynı görüşte olmasının şaşılacak bir tarafı yoktur.

Enver Paşa’nın “Asıl neticenin Alman Cephesi’nde alınacağı” inancından hareketle, savaşın ileri safhalarında, Anadolu’nun tüm kapıları Ruslara açılmışken, Çanakkale savaşından çıkan deneyimli ordunun en seçkin birliklerini (6, 15 ve 20. Kolordular) Erzurum’a göndermek yerine Makedonya, Romanya ve Galiçya’ya göndermesini de anlamak mümkün değildir. Ayrıca bu teklif Enver Paşa tarafından verilmiştir.

 

Yarbay von Kress de anılarında bu olayı teyit eden ifadeleri verirken Enver Paşaya olan hayranlığını da ifade etmekten geri kalmamıştır;

“Enver, herkesten önce Merkezi Devletlerin savaş harekâtının idaresi için birleşik bir başkomutanlık kurulması gerektiğini çok açık olarak takdir etmiş ve kendi arzusuyla Alman komutasının emri altına girmişti. O, Dünya Savaşı sonucunun, Türk Cephelerinde değil, Fransa Savaş meydanlarında kazanılacağını takdir ettiğinden, Alman Başkomutanlığının arzularını öyle geniş ölçekte yerine getiriyordu ki, bazen Türk Cephelerinin menfaat ve ihtiyaçlarını yeterli derecede hesaba katamıyor ve bundan dolayı Türk Politikacıları ve Subayları arasında şiddetli tenkitlere ve ciddi bir muhalefete çığır açmış oluyordu.”

Peter Hopkirk’e göre, Osmanlı Ordusu, Kafkasya'yı istila edecek, oradaki Müslümanları Cihad bayrağı altında toplayarak Rusları kovacak ve sonra da Orta Asya'ya gidip, oradaki Türk kardeşlerini özgürlüğe kavuşturacaktı. Fakat “Bütün bu toprakların İstanbul ile Berlin arasında nasıl paylaştırılacağına da sonra karar verilecekti.” Yani ortada ganimetlerin nasıl paylaşılacağı konusunda henüz kimsenin bir fikri yoktu.

 

 

Değerli okurlar,

Sayın Sönmez’in bize anlattıklarıyla, Sarıkamış-Çanakkale arasındaki bağlantıyı elimizden geldiğince anlatmaya çalıştık. Biliyoruz ki bu konuda bilinmesi ve anlatılması gereken çok bilinmezler var.

Bize anlattıkları için Prof. Dr. Bingür Sönmez’e teşekkür ediyoruz.

Yazımıza son vermeden önce; Oltu’nun Terpenek köyünden İsmail Coşkun’un can yakan sözleriyle sizleri baş başa bırakıyorum:

 

“Çıkı şu Soğanlı Dağına de ki: Ey bu dağın toprağı, ne kadar insan kanıyla yoğruldun?

Dağlar şehitten görülmez olmuştu: Dikenli tabya, eski Sarıkamış üstü, Bardız yolunda yaz açılınca tomar tomar şehit gömülmüştü.”      

 

NOT: Prof. Dr. Bingür Sönmez’in “Sarıkamış-Kafkas Cephesi” adlı kitabı elimize ulaştığında, sizlerle bu çalışmayı da paylaşacağız.

 

 

 

 

PROF. DR. BİNGÜR SÖNMEZ KİMDİR

1952 yılında Sarıkamış’ta doğdu. Pendik Lisesi’ni 1969 yılında bitirerek İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi. 1976 yılında mezun olduktan sonra dil öğrenmek amacıyla burslu olarak bir yıllığına İngiltere’ye gitti. 1977- 1984 yılları arasında uzmanlık eğitimini İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamladı ve bir yıl Londra St. Thomas Hastanesi’nde kalp cerrahisi asistanı olarak çalıştı. 1987’de aynı hastanede tekrar üç yıl çalışarak koroner cerrahisi eğitimini tamamladı. 1988 yılında doçent, 1997 yılında profesör oldu.

1990 yılı sonunda İngiltere’den kesin dönüş yaparak İstanbul Üniversitesi Kardioloji Enstitüsü’nde göreve başladı. 2001 yılına kadar Kadir Has Üniversitesi ve Florence Nightingale Hastanesi’nde Kalp Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak çalıştı. Halen Şişli Memorial Hastanesi’nde Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı olarak çalışıyor.

2003 yılında Sarıkamış Dayanışma Grubu’nu kuran Bingür Sönmez yurtiçi ve dışında 22 demeğe üye. Ulusal ve uluslararası yayınlarda yayınlanmış yüzden fazla makalesi, Dr. Neslihan İskit ile birlikte hazırladığı Kalp Yogası ve Radial Arter Hazırlanması adlı iki kitabı var. Ayrıca kalp cerrahisi ile ilgili sekiz kitapta bölümler yazdı. Reyhan Yıldız ile birlikte Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış kitabını yayınladı. Ülkem Ateş Çemberi İçinde İken Sarıkamış, Nargin, Kafkas Cephesi, Âşıkların dilinden Sarıkamış, Sarıkamış'tan Çanakkale’ye, Güneybatı Kafkasya Kars Rumları, Esaret Yıllarım-Asteğmen Vehbi Beyin Sibirya’dan Kaçışı, Sarıkamış Kar ve Ateş (Oyun). Güneybatı Kafkasya Kars Rumları isimli kitapları yayına hazırladı. Sarıkamış Harekâtı ile ilgili yayın, belgesel ve filmlerde gönüllü olarak danışmanlık yapıyor.

Evli, iki çocuk babası ve bir torunu var.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92