Ahmet DOKUZOĞLU-NE DEMİŞTİK?


SİNEMA KÜLTÜRÜMÜZ

İlk gittiğim filmlerden biri Ala Geyik filmiydi. O vakitler ortaokula yazılmış, şehirle yeni tanışmıştım.


        Kadirlimizin köyden farkı sinemaları ve suyun kenarındaki parkıydı. Bildiğim kadarıyla dört sinema vardı. Yeni sinema, Melek Sineması, 7 Mart ve Murat sineması. Murat sinemasına bir defa gittiğimi hatırlıyorum. Yedi Mart sinemasına da bir veya iki defa gitmişimdir. Ama Yeni sinemaya çok gittim.

         Yeni sinema bizim yayla komşumuz Hilmi Köksal’ındı. Hilmi Köksal Kadirli’nin tanınmış simalarından biri ve aile dostumuzdur. Bizleri nerede görse sahip çıkar, ilgilenir, hal hatır sorardı. Ama asıl beni sinemaya çeken, sinema kapısında duran ve her seansta filmin reklâmını yapan, Kara Hacı’ydı. Kısa boylu, esmer tenli, koca gözlü bir adamdı. Sinemanın önünde, gişenin yanında bir sandalyeye oturur: “ saat ikide, ikide, Malkoçoğlu Cem Sultan ikide, ikide!” Diye bağırır, bütün Kadirlilileri sinemaya davet ederdi. Bir de arada sırada “Başlıyor, başlıyor!” Diye bağırarak insanların bilet alıp içeri girmelerini sağlardı. Okul çıkışında Kara Hacı’nın o bağırmaları nedeniyle kaç filme ikinci defa üçüncü defa gitmişimdir. O günlerin heyecanını hayatım boyunca unutamam. Bir de kapıda duran yağız delikanlı Kemal vardı. Soyadını bilmiyorum. Hiç yakınlığım olmadı, ama o sinemanın bekçisiydi. Gelen giden, içeri giren, dışarı çıkan ondan sorulurdu. O izin vermeden içeri kimse giremezdi. Biraz da cüssesinden ve sert duruşundan korkardık.

         Şehre indim ineli en fazla değer verdiğim yerlerden biri sinemaya gitmek oldu. Yeni filmleri hiç kaçırmazdım. O günlerin efsane oyuncuları Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Ediz Hun, Kartal Tibet, Yılmaz Köksal, Sadri alışık; Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın’dı. İkinci sırada ise Engin Çağlar, Tanju Korel, Murat Soydan, İzzet Günay; Neriman Köksal, Suzan Avcı, Pervin Par, Hülya Darcan vs. bulunurdu. Kazım Kartal, Erol Taş, Bilal İnci, Danyal Topatan gibi kişiler de hep kötü adam olurlardı. Bu saydıklarımın hepsi aile filmi çevirirdi. Ama bunların hepsinden daha önemli ve farklı biri vardı ki O da Yılmaz Güney’di. Her çevirdiği film bizden biri; ama ezilmiş, hor görülmüş, dışlanmış bir toplum içerisinde yağız bir delikanlının hayat mücadelesini anlatırdı. Biraz da siyasete katkıda bulunurdu, ama biz onun bu yönünü lise yıllarında öğrenmeye başladık. Bu ayrıcalıklı yanından dolayı hükümetler tarafından biraz da sağ iktidarlar tarafından, fazla sevilmedi. Her zaman ona köstek olmaya çalıştılar. Ama o yılmadan sinemadaki başarısını hep yükseltti.

         Dünya çapında bir sinema tekniği geliştirdi. Her girdiği yarışmada ödüller aldı. Fakat ezilen halkın yanında olması yüzünden siyasetçiler onu çok yıprattılar. En son Yumurtalık’ta karıştığı olayda bir hâkimi vurup öldürmesi, sanat hayatının sonu oldu. Sonunda yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Orada da öldü. O bizdeki sinema kültürüne çok katkıda bulundu. Yazdığı kitaplar ve filmleriyle yıllar boyu anılacaktık.

         Bizler sinemadan çok şeyler öğrendik. Dürüst olmayı, ezilen halkın yanında bulunmayı, ülke sevgisini o filmlerden öğrendik. Keşke hükümetlerimiz bizleri sinema yoluyla eğitseydi. Örnek insanların hayatını bizlere sinema yoluyla tanıtsaydı, belki de bambaşka bir ülke olurduk. Yine de sinema bu sevgi paketlerinin bir kısmını bizlere verdi. Fakat daha çok şeyler verebilirdi. Mesela ülkemizdeki değişik kültürlü insan topluluklarını ayrıştırıcı olarak değil de birleştirici, kaynaştırıcı, kucaklayıcı olarak verselerdi, ne güzel olurdu. Bugün ülkemizin karşısında vatana millete, asker ve polise düşman olan bir nesil değil de bunları ortak değerlerimiz olarak gören insan toplulukları olabilirdik. Ama siyaset denen şey bizi düşman ettikçe prim aldı ve bugünkü yüzde ellinin, yüzde elliye düşman olan bakışlarını ortaya çıkardı.          Bu kadar sinemayla iç içe geçen yaşamımızdan sonra çok kötü bir ortama gelmiş bulunuyoruz. Ülkemizin insanları kötü yönetimler yüzünden ayrımcılıkla karşı karşıya bırakıldı. Bu davranış ise sonumuzu hazırlayabilir. Çünkü ayrıştıran ve birbirlerini hor gören davranışlar iyi bir şey değildir. Toplum içinde tarikatçılık almış başını yürümüş. İnsanlar İslama sarılıyorum diye cahil, dünyadan haberi olmayan, ama fakir fukarayı din telkinleriyle yanına çeken, onları kendine bağlayan, düşünmelerini engelleyen, araştırma kültüründen uzak bir düşünceyi yaşatmaya çalışıyorlar. Bunlara girmeyen insanlara, dinsiz ve Allah düşmanı gözüyle bakıyorlar. Bilim ve Fene şeytan işi diyorlar. Kim bunlara katılırsa, İslam düşmanı oluyor ve katledilmeleri caizdir deniyor.

         Bunun dışında vatanını, milletini, devletini seven, birlik, beraberlik için mücadele eden, Atatürk’e bağlı ve onun ilkelerini sahiplenen bir kesim var ki bunlar bizim kuşağımızdır. Ama nesilleri günden güne azalmakta olup, yok oluşları ile memlekete zarar verecektir. Onların düşüncesi diğer toplumlara göre tutucu ve boş yere mücadele anlayışı olarak tanıtılmakta iyi karşılanmamaktadır.

         Sinemadan açılmıştı konumuz. Biz o kültürü de boşa harcadık. Onu yaşatacak topluma faydalı eğitim verecek iki yolumuz vardı. Biri gazeteler diğeri de televizyonlardı. Gazete işi tamamen son buldu. İnsanlar artık gazete okumuyor. Diğeri ise televizyonlar; Bunlar da siyaset yüzünden bırakın eğitim kurumu olmayı, dedikodu ve yalan üretme kurumlarına dönüştüler. Sabahları ahlak dışı programlar; akşamları da saçma sapan dizilerle cahil halkı iyice cahilleştirdiler. Siyasilere sahip çıkacağım derken, memleketi ayrıştırmaya, toplumu kutuplaştırmaya ve her türlü azınlık düşünceleri yok saymaya başladılar.

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9548,57%0,19
  • DOLAR

    32,49% 0,16
  • EURO

    34,80% 0,25
  • GRAM ALTIN

    2487,88% 1,05
  • Ç. ALTIN

    4157,48% -1,05