PERÇEMLİ SOKAK'tan
Güneşimi arılar yedi gecesiz kaldım
Dört köşe taşların üstünde
Denizin çarşısında yeşil zeytin
Balıklar geçti düdük çala çala
Yaşamaya başladım kaldığı yerden
Yosunlu kapıların ardında gizli
İkiz martıları bulmak için -OKTAY RİFAT
Oktay Rifat'ın dizelerini okuduğumuzda düşünürüz. Güneşi arılar yer mi? Eğer güneş gerçek güneş, bildiğimiz güneş olsaydı, güneşe yaklaşamazlardı bile arılar...Güneşim derken şair, bizi gerçek güneşten uzaklaştırıyor imgesel bir dünyaya götürüyor.
İmge, "İnsanın gözlemlediği nesne, olay ve nitelikleri, kendi zihninin süzgecinden geçirerek oluşturduğu, şairin de aynı eğilimle şiire aktardığı tasarımlar, kişiye özgü izlenimler" olarak tanımlanabilir.
Oktay Rifat'ın dizeleri geleneksel şiir beğenisine göre anlamsız gibi görünse de şiirdir. Çağrıştırdığı nesneler, olaylar ve renkler bakımından şiirdir.
Perçemli Sokak’ın önsözünde şöyle diyor OKTAY RİFAT:
“Bir sözün gözümüzün önüne gelebilecek görüntüsü, olabilecek bir şeyse o söze anlamlı, olmayacak bir şeyse anlamsız deriz."
“Bir kelime sanatı, bu yüzden bir görüntü sanatı olan şiirin sadece olabilecek görüntülere bağlanması istenemeyeceğinden, sadece anlamla da bağlı kalması istenemez.”
Şiiri bir görüntü sanatı olarak kabul eden şair, gerçeği ve çizgileri çarpıtabilir; yani zihinde zor canlandırılan resimler yaratabilir. Oktay Rifat da bunu yapıyor.
PEYZAJ
Küçük bir lavanta çiçeği
Sarışın arı
Ve alabildiğine gelincik
Düşünmeden sevdiğimiz bu anda
Birdenbire başlayan gökyüzü. -OKTAY RİFAT
Şair sevginin birdenbire, kendiliğinden, düşünmeden başladığını söylüyor. Sevmenin içimizde bir gökyüzünü de ansızın başlattığını söylüyor.
Bu dizeleri okuyanlar da, kendi birikimlerine, o anki ruh hâllerine göre değişik duygular, düşler, düşüncelerle kim bilir neler algılıyorlar?
Örneğin, çoğunlukla sevenler, tertemiz, saf duygularla sevdiklerini anlatabilmek için masmavi bir gökyüzüne uçtu gönlüm diyebilirler. Ya da gönülerinin pırıl pırıl yıldızlara uçtuğunu söyleyebilirler. Ya da Refik Durbaş'tan dizeleri ödünç alarak:
"Bu gece olsun açık dursun
uykunun sınır kapıları
Ay ışığına sardığım düşlerimi
bu gece bırakacağım rüyana" diyebilirler.
Birdenbire başlayan gökyüzü, ay'ı da getirir beraberinde ve Oktay Rifat'ın dizeleri, Refik Durbaş'ın Menekşe şiirini çağrıştırabilir sevene... Belki o birdenbire başlayan sevgi, aşk, karşılık bulamayacak "imkânsız aşk" tır. O zaman seven yakınmaz mı?
MENEKŞE
Ayda gördüm tenini
hemen sürdüm izini
menekşe ile ördüm
saçının her telini
Kim ödeyecek şimdi
bu aşkın bedelini? -REFİK DURBAŞ
Ardından, karşılıksız, "imkânsız aşk" yaşamaya tutuklu olan seslenmez mi sevdiğine?
SAMANYOLU
Bu karşılıksız aşkı
adı,senin adın olsun
bir yıldıza bağışladım
samanyolunda
Samanyolunda
bir yıldıza bağışladım
adı, senin adın olsun
bu karşılıksız aşkı
Yıldızlar ikliminin
hangi samanyolunda
yaşarız bir daha
bu karşılıksız aşkı? - REFİK DURBAŞ
Birikimimize göre şairin dizelerinin anlamı sınır tanımıyor. Şiirden beklenilen de bu olmalı bence... Bizi alıp götürmeli dizeler ve biz şiire kendimize göre anlamlar yükleyip öyle sevmeliyiz. İki dizenin bana çağrıştırdıkları, "birdenbire başlayan gökyüzü" size
başıboş, özgür, aşkla dolup taştığınızı anlatıyorsa yadırganabilir mi?
Şiir, içimizde değişik, renkli, çeşitli anlamlar uyandıran bir türdür. Şiirde salt anlam, salt deyiş güzelliği, salt çağrışım gücü yetmez şiir olması için... Bunların hepsi birlikte olmalıdır diye düşünüyorum.
Yazımı Refik Durbaş'ın bir şiiriyle bitiriyorum. HOŞÇA KALIN.
EYVAH
Yıllarımı aldılar yalan
zamanlar
eyvah, bir sana sevgimdi
dünyada muhkem kalan
onu da rüzgâra savurdular
Adınla kaldım bir başıma
günlerin harmanında ihtiyar - REFİK DURBAŞ