ALİ TAŞ ADN.


“SICAK SANCI”(*)


           *ŞİİR-DİL  

        ”Günaydın Gül Yaprağı/Kemeraltı Şiirleri”, “Hangi Leylasın Sen”(1982 Nevzat Üstün Başarı Ödülü),  “Sesini Bana Bırak”(1993 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü), “Ateş Mektupları”, “Konuş Benimle” gibi aralarında yayınlanmış ödüllü şiir kitapları da bulunan şair Hidayet Karakuş’un, Fütürizmin yenilikçi estetiğini şekillendiren İtalyan ressam “Umberto Boccioni”nin kapak deseninde yer aldığı “Sıcak Sancı” adlı yapıtı “Dilcem”, “Yeni Bahçıvan” ve “Uzak Masal” adlı bölümlerden oluşur.  “benden adres isteseler dilimi verirdim” (s.8) vurgusuyla “Dilcem” bölümüne girmesi, dile ne kadar önem verdiğinin somut bir göstergesi olduğu düşünülürken, hemen ardından bölümün ilk şiiri olan ve “bu söz dizimini/senin için seçtim/istedim ki lirik olsun/aşkım/istedim ki boynunun/ışığından yanayım” (s.11) dizeleriyle başlayıp; dilimizden önce/sözcüklerimiz öpüşsün” dizeleriyle biten, sevgiye banmış bir “Lirik Dilim” (s.11-12) adlı şiir bu düşünceyi çağrıştırırken; “dişlerin dilinden güler(ağzın gülüşlerin konağımıdır/düğün mü var evinde/şarkıların//dilim benim/düğününe son konuk/dilin yolunu sorar” (Konuk-s.14) dizeleri bu duyguyu şarkıların eşliğinde perçinlemekle kalmayıp imgesi/simge/betimleme bütünlüğüyle gelenekten gelip biçimsel niteliğe erişen kendine özgü bir dil bilincinin izlerini sokaklara taşırır: 

            sokakların dili başkadır 

                kırların göklerin dili 

               gördüm kalbimi yaran

               en kırmızı karanfili 

               söyledim şarkıların 

               en kanlısını bir akşamüstü 

               Ahmet haşim’den beri 

Haşim ve Hamdi, nitelik yönünden derinlerinde buluştukları şiiri bir estetik ve nitelik yönünden birbirne yaklaştıran, edebiyata damga vuran iki önemli şairimize değinmesi boşuna değişldir Hidayet Karakuş’un… Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim’i beğenip, etkilenirken Hidayet Karakuş da her iki şairi beğenip etkilendiği kanısı uyandırır. 

oysa ustalar gecelerini yontarlar fildişinden 

parlar şiirlerin sofasında güz hevenkleri 

zamanı boyarlar yosunlu kiremitlerde 

eski yapıların çatılarına şiirden sular düşürülür 

kum saatinden hızlıdır şiir saati tanpınar’ın 

çınarlar siler pusunu yüreğimizdeki kargaşanın. (Geniş Zaman-s.92)

Eleştiri ve incelemeleriyle de tanınan Ahmet Hamdi Tanpınar ile Ahmet Haşim’i beğenen/etkilenen Hidayet Karakuş’un; dönemsel olarak yazınsal bağlamda “Geniş Zaman” gibi bir etki ve hacim olgularını her iki şair için kullansa da, onların “zaman”larını da takılarak yer yer içerik olarak kendi şiir poetikasına taşımanın yanı sıra “Bursa’da Zaman”a gönderme yapmadığını kim söyleyebilir. 

 burada konaklar 

‘imgeler ordusu’ 

şairler gömece düşer gibi düşerler

uludağ yamaçlarına 

sokaklara bir diş ağrısı gibi dağılır 

tarihin akıl almaz gidişi 

yanlışlar

yaşanmamış gibi sürdürülür (Geniş Zaman-s.92)

            Şiirdeki çıkış noktasını ise şiir sanatı yoksulluğuyla değerlendirebileceği düşünülen Hidayet Karakuş, “pişmanlıklarla geziyor ruhum/mecaz yokluğunda sözcükler öldürülür” (s.93) gibi ustaların iyi bir yolundan giderken de; “şiirlere iyi bak/imgesi çürümesin/…”(Giderken-s.41)diyerek şiir emanetini teslim eden bir ozan olarak; “…/yıkıntılardan fırlayan bir elden/hüznün kimyasını çalar” (s.Harita-1-s.18);”…/keskin kargılar yarar/anıların ince derisini;   “…/ay batmadan sürelim tarlalarını umudun/  hiçbir çığlık yıkamasın aşkın sesini” (s.52); “…/anlamın kanı kurur/yeni bir yelken alırım kalbimden/içinde senin yüzün/rüzgârlarla dolu”; “sokaklara bir diş ağrısı gibi dağılır” gibi ses ve biçim yönünden şiirle örtüşen “başına üşüşen sözcükler ve birbirini yiyen imgeler ordusuyla” kendine özgü şiir bilincinin poetik temeli olan dil ve biçim estetiğindeki imgelerin yerini ve önemini de ortaya koyar…   

            uzun şiirler 

uzun ırmaklar gibidir 

dizelerde yürüdükçe 

ayağın taşlara vurur 

keskin kargılar yarar 

anıların ince derisini  (Ölü Çocukların Kalbi-2)

            

*AŞK VE YAŞAM 

            Dil olayı derin, aşkcıl, özlemlidir… “…/aşkın yarasında yatan sözcükleri/…” (s.21) aşkın tetiklediği bir hüznün debisinde “Şiir ve Rüzgâr” (s.21-22) özdeşliğinde ısıtıp ısıtıp “…/yurduna giderken dilin geçişini izleyen”  Hidayet Karakuş; sıcak, derin, ırmak gibi sözcüklerle tanımlandırmaya çalıştığı şiir nehrinin şiir damarlarıyla şiirsel yapıtlarına ulaştığı görülen şiirinde yine o sıcaklık, derin ve gereksinimin doğal bir sonucu olarak “…/ömründen geçen ırmaklarndan rengini alan” (s.84) aşkın hüzünlü tadını da alırken  “…/ey beni kendine uydu yapan gezegen” (s.57) benzetmesiyle tinselliğini yansıtır…

bu şiir bitmeden imgeler imgeleri yemeden 

               sözcükler üşüşmeden başımıza 

               isterse günler bitsin zaman tükensin 

               çeteler yolumuzu kessin 

               ay batmadan sürelim tarlalarını umudun 

               hiçbir çığlık yıkamasın aşkın sesini

               …(Bahçıvan-s.52)                      

“her savağın başına oturttuğu sözcükle suyu güneşe çevirmenin yolunu bulan” (s.Çevirmen-s.61)  simyagerliği imge/dil/şiir dilinin yanına yerleştirmesinin yanı sıra;  “çerçeveden taşan resim/ortadan ayırır sesini/yaz tarlalarından geçer/kırlangıç güder göç yollarında kederim/altın nokta gibi dikilir ufkuma/benden adres isteseler/dilimi verirdim” gibi dizelerle girilen “Tabii ki, “Her Aşk Yeni Bir Gök Yaratır” (s.16-17) şiirini okumadan da yapıtla ilgili duygusal bağlamda Umberto Boccioni’ye uzanan şiir/resim iletişimini ipuçlarını sezebilmek olası değildir… Boccioni’den aldığı güçle “…/sözcüklere tuval arayan” şairin resmine “…/anızlarda seken ardıçkuşu” ile “şiir ülkesine göçülen bir üveyik” “resme girer”ken şairin de sesine kulak vermek gerekir artık:

            simgelere sığınır yüreğim

               anlamın kanı kurur 

               yeni bir yelken alırım kalbimden 

               içinde senin yüzün 

               rüzgârlarla dolu 

“ben dünyanın her köşesinden/acılar derleyen bir şairim/senin sevginle” (s.84) tümcesiyle aşka giren şair; “Aşk Yetimi” şiirinin dizelerinde de tarihi ve somut bir kanlı tanım benzetmesinden yararlandığı görülür. Tabii orda Madımak’tan da öte giden bir yol da yoktur: 

            …

               acılar el koyar geleceğime 

               olmadığın her yer 

               madımak çünkü (s.67) 

“…/Umutla kardım/aşklarımın harcını/…” (s.69); “…/ben onu düşlerken/aşkıma yeni bir/gök bulmuşum” (s.16) dediği öznel dünyasında sanatsallıklarıyla algısal katmanları zorlayan Hidayet Karakuş şiirsel coşkuyu okurlarla paylaşır…

            …

               senden akan ışık iplikleriyle 

               yarattığımız masalsı görkemi 

               derin saraylarda kurulmuş otağımız 

               adaklar bekleyen 

               ejderhalara fırlar 

               teninden ürperen tenimi (s.68) 

 

            *ACI VE YAŞAM 

            Onun derdi dilini salt aşka bulamak değildir ki sırada insan ve emek de vardır.. Ey çocuklar, emekçiler, vicdan ve adalet demiyor ama bunu imge/simge birlikteliğiyle inceldiği kadar da derinleşen şiirin diliyle, kendine ve şiire özgü etkili bir söylemle dile getiriyor…

            dünya kaynasın 

               av peşinde koşarken gökler 

               onu 

               batıdan doğuya döndüren 

               makinesinin başında 

               sigortasız çalışan çocukların 

               tozlu kirpiklerinden tanıyorum (s.23) 

Başat izleği olan insanla “yarın birlikte bir yolculuğa çıkacakmış gibi/yol çantalarına okul dönüşü/annesini evde bulan çocukların sevincini koyan(s.51) şairin; “kadınların gece vardiyalarıyla”; “gözlerine mil çekilen/kahramanların/kaybolan öykülerine de/çalıştığı” da(s.24) görülür ki; “susturulmuş grevlerde/         depremle çıkılmış göklerden/bütün söylenceleri/canlandırmaya çalışarak/ısınan/çocukların ruhlarına/vurulan döğmelerin akrebi/(onu) da dağlar.” (s.24) 

ipekböceği telaşıyla 

gençliğini kendi içinde gömen 

sütten memeleri sızlayan kadınlarıın 

gece vardiyalarında çalışıyorum(s.24) 

            “şimdi ben/hasta bir sevgiliyi düşünen/yanlış bir yolcuyum/gençliğini dosyalamış/bütün ayrılıkları/torbasına koymuş/dervişlerin/yorgun günlerinde yürüyen/keşiş benim (s.26) itirafını elinde tutan şair için artık “hırpalanmış toprak, rengini yitirmiş gökyüzü, yoksullukla çarpan penere…” gibi “gerçekler hiç de uzak değildir” artık… (s.27) 

            beni sorarsan 

               uzak değildir gerçek 

               işte hırpalanmış toprak 

               işte rengini yitirmiş gökyüzü 

               işte yoksullukla çarpan pencere 

               ‘ezik otlar” gibi yüreğim 

               “beni bana gösteren” dildeyim (s.27)

            Barışın özlemi oldukça derindir, gündemde olan savaştır çünkü… “sigortasız çocuklar” ve susturulmuş grevler“ duyarlılığını da dahil ettiği “Dünyanın her köşesinden acılar derleyen” o şair “…/sararan kâğıtları mektupların/unutulmuş acılardan karılır (s.34)sözünü de unutmayan bir çağcıl ozan olarak “…/savaşlar kan ağıtları/kanlı sulardan geçen bir dünya/kendini ne zaman yeniler bir daha” (s.53) seslenişiyle “Turna”lara kaygılarını bildirirken, gerçekleşmesi “Uzak (Bir) Masal” olsa da insanı da içtenlikle uyarır:

            zaman bırakıp gidebilir seni 

               benim günüm doldu deyip

               ne barışı bulabildin 

               ne benim hakkımı verdin 

               şimdi zamanı sen yarat 

               göreyim seni insanoğlu (75) 

“.../yıldız savaşlarından ödünç alınmış/bir komşu feneri (s.55) dizeleriyle güneşi etkisizleştiren(!) şair; “…/sen çırılçıplak bir ışık topu/ben bulutların üzerinde/yalınayak yarışan çılgın koşucu” (Görüntü Yönetmeni-s.56) tablosuyla dalgasını geçtikten sonra gelen ciddiyetin kendisi de farkına varır…  “çekirdeklerin kurşun dili/bu kadar kanlı/söylemiyor/ölü çocukların/kalbinden dökülenleri//nehirlerin inlemeleri/duyuluyor geceleri/havanların/uçakların(yaşamları bir ipek gibi/yırtan vahşetiyle/…//” dizeleriyle üzüntüsünü can havline dönüştüren ozan; kaygıusını yineler: “savaşlar da/savaşlarla dağılır/yeryüzüne (Ölü Çocukların Kalbi-1-s.85) dizeleriyle girdiği çocuk, insan, gerçek, yaşam diyen bir şair olarak yaşama insancıl, toplumcu ve evrensel bir çizgide yaklaşan Hidayet Karakuş; “mutlu olmak için yazılır şiir/     düşünmek ve titremek için/   söylemek için/acının ve kıvancın aktığı zamanları/diri kalan/dillere basar adımlarını (s.90) vurgusuyla karşılık verip; “…/alnından okunan barışın/dingin ışığı”(s.86) nın aydınlattığı bir dünyadan yoksun oluşu; ezik çocuk imgesinin yansıttığı: “beni yalnız bırakmıyor/ölü çocukların kalbi/uykularımda/ikinci bir kalp gibi atıyor/göğüs kafesimde” (s.88) duyarlılığıyla eleştirel betimlerken gerçek yaşama özgü somut imgelerle düğününü kurar:

uzun savaşlar 

uzun ırmaklar gibidir 

alevden duvaklarla örtülür 

gelinlik kızların yüzü 

gencecik savaşçıların saf aklı 

alışır

ölümleri kutsamaya (s.86) 

            O nedenle ki; “cami avlularında alnı aşkla parlayan/yoksul kaptanlar gezinir/dünyayı doldurmak için şadırvanlardan/geçniş zamanları yedeğinde tutarak/giyinirler hep gelecek zamanlardan (s.94) dizelerini yaşamsal bir köprü yanında pek umut vaad etmeyen “Uzak Masal” görselliği olarak sunarken ibadetin düğmesine basar.

evde

böcekli direklerin direnmesiyle

uykularımı bölen kanlı bir yatağan 

sokaklar tenha 

gökler boş 

günahlarından arınmak için hayat 

namaz kılar durmadan (Uzak Masal-s.102) 

 

      *(Hidayet Karakuş/Şiir/Bilgi Yayınevi/Kasım 2001/102 sayfa/38 TL)

1
1.08.2023 01:44:38
555

1
1.08.2023 03:38:41
555

1
1.08.2023 03:39:49
555

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00