"SEVİYORUM SENİ EKMEĞİ TUZA BANIP YER GİBİ
GECELEYİN ATEŞLER İÇİNDE UYANARAK
AĞZIMI DAYAYIP MUSLUĞA SU İÇER GİBİ
SEVİYORUM SENİ 'YAŞIYORUZ ÇOK ŞÜKÜR' DER GİBİ"
NAZIM HİKMET
Kimi seviyor Nazım? KADINLARI...
"Kuvayı Milliye Destanı"nda "Ve kadınlar!" diyerek seslendiği; "bizim kadınlarımız; / korkunç ve mübarek elleri, / ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle, / anamız, avradımız, yârimiz " dediği kadınları...
GÜLTEN AKIN'ın, "dünya, nedir onlarda ki yansın/ demir mi, ateş mi, belki cehennem/ pervaneler işte, renkli camlara/ çarpa çarpa hayal kanatlarını tükenen kadınlar" diye tanımladığı kadınları..
ACININ BAHÇIVANI
ben acının bahçıvanı
acı ekip acı çoğaltıyorum
içine biraz öfke kin katıp
demetlerin en güzeli
kan kırmızı yorgun yeşil ağlamaklı sarılar
analara satıyorum
acıyı en iyi analar taşır
omuzları dik bakışları cesur
yürekleri yosun tutmuş taşlara benzer
görülmez göz yaşları, ipek mendille silinmez
nasıl bakarlar, giden bir oğulun ardından tarif edilmez
geliyorum der mi ölüm
kim açar kapısını kim hoş geldin der
kanayan güle dönüşür atılan her kurşun hedefe vardığında
analara görünür, başkası görmez
ben oğlumu isterim, gözümün bebeğini
alın sizin olsun tüm madalyalar
asın boynunuza, savaş şarkıları söyleyin zıplayarak
patlatın avuçlarınızı
sarhoş olun madeni sesiyle silahlarınızın
oğlumu verin bana
hiçbir şey oğlumu geri getirmez
suskunluğu satıyorum, en ucuzundan korkaklığı zararına
sakın analar almasın
ben aldım da ne oldu?
bir nehirdim derinlerde akan
şöyle gönlümce kabarmadım, taşmadım
içimde yaşarken isyanları
apansız bedenimde bir acı
uyanıp uykularımdan
bağırmamak için avaz avaz
avuçlarımla ağzımı kapadım.
sönmedi içimdeki alaz
kurudu göz yaşlarım sıcaklığından
ne zaman bir ana görsem küçük ellerinden tutmuş bir çocuğun
korkar oldum yarınlarından
savaş koymayın çocukların adını
ellerine oyuncak tabancalar vermeyin
kaldırın insanlar arasından sınırı
sevmeyi öğretin, barışı, uzlaşmayı
korkuyu beslemeyin.
ya vazgeçin kanı kanla yıkamaktan
ya dünyayı analara devredin.”
SERPİL SEYHAN GÜRBÜZ
Bugün size şair kadın dostlarımı, kadın konulu şiirleri ile tanıtırken, bir yandan da Haziran ayında beden olarak yitirdiğimiz; ama, sevenleri oldukça yaşayacak olan usta şairimiz AHMET HAŞİM'i anmak istiyorum.
Dostum SERPİL SEYHAN GÜRBÜZ'ün annelerle ilgili içli, güzel şiirinden 4 Haziran 1933 yılında sonsuzluğa uğurladığımız AHMET HAŞİM'in Galatasaray Lisesi’ndeyken yazdığı, dergilerde “Dicle’nin ve Annemin Hatıraları” başlığıyla yayımlanan, dokuz şiirden oluşan Şi’ri Kamer adlı yapıtına geçiyorum.
Annesi veremdir. Babasının katı ve hoşgörüsüz, oğluyla pek ilgilenmeyen biri olmasına karşın; annesi oğlunu çok seven, duygulu, şefkatli bir kadındır. Akşamları oğlunu gezdirir; ay ışığında çölde, ya da Dicle kıyılarında…
Şi’ri Kamer yapıtında şair, Bağdat’ta geçen, onda derin izler bırakan çocukluk günlerini, annesiyle olan duygusal ilişkilerini, yakınlığını, anılarını “O”, "Sensiz”, “Nehir Üzerinde”, “Çıktığın Geceler” şiirlerinde buruklukla, içi yanarak anlatır:
"Bir hasta kadın, Dicle’nin üstünde her akşam
Bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fâm,
Sisler uzanırken, o senin doğmanı bekler." (O)
"Annemle karanlık geceler bazı çıkardık;
Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık
Sessiz uzatır tâ ebediyyetlere kollar…" (Sensiz)
"Akşam… Sarı bir hasta semâ… Bir gam-ı mechûl…
Sisler gibi tutmuş yine sahilleri eylül,
Bir hüzn-i müzehheb gibi durgun yine Dicle.
Sessizliği olmuş yine rüyâlara hacle.
…….
Ey sen, ey onun rûhu ve ey mâtem-i seyyâl,
Ey şimdi bakan hüznüme, âh ey kamer-i lâl!" (Nehir Üzerinde)
“Nehir Üzerinde” şiirinde Haşim, bir sonbahar akşamı annesiyle Dicle’de gezintiye çıkmıştır. Havayı bir bilinmez keder doldurmuştur. Irmak bir yaldızlı hüzün gibi durgundur.
"O BELDE", Ahmet Haşim’in en ünlü şiirlerinden biridir. Edebiyat derslerinde incelenen bu şiiri, bugünün okuyucusunun anlaması zordur. Şevket Rado 1973 yılında ‘O Belde’ şiirini birkaç ay geceli gündüzlü uğraşarak sadeleştirmiştir.
Size sadeleştirilen şiirin ilk bölümünü sunuyorum:
O BELDE
Denizlerden
Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin
Bilsen
Hasret ve gurbet acısıyla akşam ufkuna bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen
Ne ben,
Ne güzelliğinde toplanan bu akşam,
Ne de fikir elemlerine bir liman
Olan bu mavi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince taze kadın,
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü gidiş,
Bu düşkün iştiha, bu kirli bakış,
Bulamaz sende bende bir mâ’nâ,
Ne bu akşamda bir yumuşak keder,
Ne de durgun denizde bir küskün
Gizleniş ürpertisi ve nazlanma.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşam ki çırpıntısız, sessiz,
Topluyor ruhunun kokusunu gûyâ,
Uzak
Ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak
Bu sürgüne biz hep bu yerde mahkûmuz…"
AHMET HAŞİM
Kadın incedir, naiftir, güzeldir, nazlıdır, saklıdır- gizlidir, özeldir, ulaşılması zordur. Ona, Ahmet Haşim'in dizelerinde özellikle vurguladığı gibi, "kirli bir bakışla, sefil bir iştihayla; yalnız bir ince taze kadın" diye bakılamaz.
Böyle düşünen erkekler, çok acıdır, her devirde çoğunluktadır; ancak kadın naif olduğu kadar güçlüdür de... Cinsiyet eşitsizliği onu yıldıramaz; o, her zaman dik durmaya çalışır.
REFİK HALİT KARAY'ın dediği gibi, "Kadın ne gül goncasıdır, ne de diken. Koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur."
Kadın, AYTEN MUTLU'nun şiirinde söylediği gibi; güçlü, dimdik durarak, onu üzen/boğan/kıran, her ne varsa, haddini bildirip susturmasını bilir.
SUSUN
sizin bu hercai ikliminizde
birer birer çürüyor nardişi sevinçlerim
boğuluyor sesim seslerinizde
al basmış lohusaya dönüyor beynim
her gün yenisini eskittiğiniz
sevişmeler sürüklüyor cenazenizi
bastığınız her yerde ayak iziniz
eziyor başka bir ayak izini
yeşili unutmuş bahçeleriniz
eprimiş gecelerin isi gözlerinizde
yama tutmaz olmuş hüzünleriniz
yalan
yanar döner sevmeleriniz
aşka sıkılan kurşun bu yarım yamalaklar
siz plastik çiçekleri koklayın
kırışmasın ütülü elleriniz
vazgeçin bürünmekten çalınmış kederlere
içinizi örtemiyor maskeleriniz
düşmeyin gövdenizi nehirlerime
suları bıçaklıyor çirkinliğiniz
susun
sussun bu yankısız gülüşleriniz
ucu kırık iğnelerle batıyor
yüreğime sahte sevinçleriniz
bunlar sizin ısmarlama kimlikleriniz
yıpranmışlar boyanmaktan her renge
yüzünüze artık başka gözler boyayın
başka öyküler giydirin seslerinize
gidin
başka denizler yükleyin gemilerinize
bu ateşler külünüzü yıkamaz
bu dağlar rüzgârlara savurur alazını
bu sular okyanuslara akar
siz gidin
başka limanlar taşıyın yaldızlı mavinize
gün gelir içinizde yosun tutar dalgalar
yazılır suyun katli tarihçenize
AYTEN MUTLU
"KARANLIK ORMAN ORTASINDA BİR BEYAZ DÜĞÜM
GÖVDEDEN ÇOK
MÜZİK
MÜZİKTEN ÇOK KUŞLARIN UÇUŞU
KUŞTAN ÇOK KADIN"
OCTAVİO PAZ
HOŞÇA KALIN.
RESİM: ALP BARTU