CENGİZ ARCAN


Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Berlin


RAFET EL ROMAN 

Şatafatlı iftar sofralarına inat, yine sessiz sedasız bir Ramazan geçirdikten sonra Bayramı da tek başıma geçirmek zorunda kaldım ama bu yalnızlık beni her zaman mutlu etmiştir.

Bayramın birinci günü ormana attım kendimi! Baharla birlikte büyük bir heyecan ve telaşla çalışan kuşların şarkıları eşliğinde gezdim. Yaşlı ağaçlarla konuştum; yalnızlığımı paylaştım onlarla. Birbirleriyle göklere erişme yarışı yapıyorlardı sanki ama birbirlerini kırmadan ve birbirlerine çamur atmadan.

Baharla palazlanmış olan ısırgan otlarını görünce dayanamadım toplamaya başladım. Yirmi yıl önce bana can vermişti onlar. Isırganları toplarken ve torbama koyarken ellerimi ısırıyorlardı ama olsun; onların ısırmaları bile bana şifa oluyor. Arılarla ısırganların ısırması bana şifayla birlikte zevkte veriyor.

Oradan geçen bir yaşlı bey ile genç bir bayan benim bu hâlime bakakaldılar. Isırganları neden topladığımı sorarlarsa bana,  bunların şifa olduğunu yarım yamalak Almancamla nasıl anlatabilirim diye düşünürken onlar gülüşerek uzaklaşıp gittiler. Ne diyeyim ki? İyi olacak hastanın doktor ayağına gelirmiş. Ölüm kararı almış olan hastaya ise hangi doktor şifa verebilir? 

Bugün 23 Nisan, Ramazan Bayramının üçüncü günü, aynı zamanda Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Bu akşam, dört yıldır Berlin’de yaşamama rağmen bir hafta önce ilk defa ismini duyduğum ‘’Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin’’ düzenlediği geceye gideceğim. Daha önceleri çevremi tanımak için parti gönüllüleri, dernekler ve Cami gibi dini mekânlara da girip çıktım ama bir tat alamadım. Doğruyu söylemek gerekirse en başta Cami olmak üzere hiçbiri toplayıcı değil, hepsi belirli gruplara hitap ediyor, toplumun bütününü kucaklayamıyor ya da kucaklamıyorlar. Bakalım, belki bu gece gönlüme göre değişik bir ortam olur ve ben de gözlemlerimi sizlerle paylaşırım. 

Gece, saat sekizde başlayacak ama ben saat beş buçukta evden çıktım. Sağa Sola bakarak gezerek gidiyorum. Trenle giderken, Köln tarafında yaşayan değerli hocam Recep Yılmaz beni telefonla görüntülü aradı ama irtibat kuramadık. Trenden inip başka bir araca aktarma olacağım zaman hocam tekrar görüntülü aradı ve hâl hatır sorduktan sonra ‘’bak seni kiminle görüştüreceğim’’ diyerek teli bir başkasına verdi. Karşımdaki kişi Cumhurbaşkanı adayı Sinan Ogan’dı. Şaşırmıştım ama mutlu olmuştum, genç ve donanımlı bir adayın olması seçimlere renk katıyordu. Ben zaten oldum olası yöneticilerin genç olmasından yanayım; benim gibi altmışına gelmiş insanlardan anca danışman olur ya da torun bakıcısı! 

60 Euro olan bilet parasını hazırladım ve saat tam sekizde kapıda oldum. Giriş yolu ortasından bariyerlerle ikiye ayrılmış ve bir taraftan bilet gişesine gidiliyor diğer taraftan da misafirler içeri giriyordu. Ben misafirlerin giriş yerine yöneldiğimde daha önce bir kez, şimdi ise ikinciye gördüğüm Ş.A.Y.D.D.B gönüllü çalışanı bayan beni karşıladı ve iç kapıdaki görevliye benim için ‘’misafir’’ bana da ‘’iyi eğlenceler’’ diyerek görevinin başına döndü. Berlin’de ilk defa bir yere gazeteci ve davetli misafir olarak giriyordum. Aslında ben gazeteci değilim, kartım falan da yok, sadece amatörce yazılar yazıyorum.

İçeri girdiğimde müziğin sesi ve kalabalık hemen kafamı şişirdi. Bu tür yerlere yılladır gelmiyordum. Burası eski bir sanayi binasından dönüştürülmüş çok yüksek bir salon. Sahneye bakan taraf ile sol yan taraftaki yüksek teras localara bölünmüş. Alt solda bar ve ön tarafta sahne! Bilirsiniz buralarda oturma yeri yok; herkesin içecekleri ellerinde ve ayaktalar. İnsanlar şarkılara eşlik ederken içiyorlar ve oynuyorlar.

İçeridekilerin %80’i bayan! Türbanlısı da var açığı da. İçeni de var içmeyeni de. Bayanlar harika varlıklar; renk renkler ama aralarında bir ayrışma yok. Biz erkekler ‘’parti, din, futbol’’ deyip ayrışırız hemen ve sonunda kavga ederiz.

İki farklı varlık; biri kalas, diğeri de erkeğin evrimleşmiş hâli! Estetik, zarif ve sevecen!

Sahnedeki sanatçı şarkılarıyla izleyenleri coştururken ben de etrafımı gözlemliyordum. Yıllardır gelmiyorum ama böyle yerleri çok iyi bilirim. İçerde çok görevli eleman ve Bodyguard var. İki kişi gözüme battı; biri siyah deri ceketli bir diğerinin üzerinde ise sarı kaşe şık bir palto var. Neme lazım yakışıklı çocuklar ama bu havada bu kıyafetler biraz ağır kaçmış. E bazı insanlarımız Ağustos ayında ceketini çıkarmazlar(!)

Ben göz ucuyla süzdüm ya onları onlar da beni süzüp birbirleriyle fiskoslaştılar. Kusura bakmasınlar, ben girdiğim yerde mekânı ve kişileri tanımak isterim. Nerelidir, ne iş yapar gibi!

Bu arada sahneye Ş.A.Y.D’nin Başkanı davet edildi. Başkanın konuşmalarından derneğin 15 yıl önce kurulduğunu, çalışma metotlarını ve çeşitlerini, son deprem bölgesinde birebir fiziki olarak çalıştıklarını ve bu geceyi de deprem mağduru çocuklara burs vermek amacıyla düzenlediklerini öğrenmiş oldum. Daha sonra Berlin Konsolosu Sayın Olgun Yücekök sahneye davet edildi. Sayın Olgun Bey de deprem süresince Berlin’den ve tüm Almanya’daki Türklerin yapmış olduğu yardımları anlatınca hem şaşırdım hem de umutlandım. Binlerce ton ilaç ve eşyanın yanı sıra verilen paralar dudak ısırtacak düzeydeydi.

Demek ki bizi kimse bölemez! Biz parti ve futbol fanatiği olabiliriz, dinci ve etnik kökenlere göre bizi bölmek isteyebilirler; bu sebeple birbirimizle kavga da edebiliriz ama bir dert esnasında hemen organize olup tek yumruk olabiliyoruz. Bence bu normal çünkü Anadolu topraklarından binlerce yıldır birçok medeniyetler gelip geçmiş. DNA’larımız, genlerimiz, kanlarımız birbirine karışıp zengin bir kültür yaratmışız. Bu topraklardaki yardımlaşma kültürünü hiçbir yerde bulamazsınız. İşte bizim zenginliğimiz de bu!

 Arap’ın petrolü, Batının teknolojisi varsa bizim de kültürümüz var. Bizi varlıkta da yoklukta da ayakta tutacak olan bu kültürdür. Keşke yöneticilerimiz bu kültürün üzerinde durup bu konuda çalışmalar yapsalar… 

Rafet El Roman sahneye çıktığında biraz şaşırdım. Ben onun genç günlerini hatırlıyorum, kendisi yakın köylüm olur. Birkaç kez görmüşlüğüm ve televizyonlardan çok seyretmişliğim var ama konuşmuşluğum yok. Demek ki yıllar sanatçıymış, şöhretliymiş deyip es geçmiyor, herkesin üzerinde izler bırakarak yoluna devam ediyor. Rafet El Roman’ın sesi ve şarkıları yorumlayışını çok beğendim. Aşk şarkılarıyla izleyenleri hüzünlendirirken bazen de taklitlerle güldürdü ve hareketli şarkılarıyla da izleyenleri coşturdu. 

Rafet’ten sonra kemençesiyle birlikte sahne alan Karadenizli sanatçı bayanları iyice coşturdu. Aman ya rabbi, ne çok Karadenizli bayan varmış! Yer titremeye başladı. Kenardaydım, kendimi korumak için iyice duvara yapışıp dimdik duruyorum. Bu arada nereden geldiyseler, sarı paltolu ile yanındaki kişi de benimle aynı duvara yapıştılar. Başka kaçacak yerim kalmadı; horan tepen bayanlardan biri ayağıma bastı ama umurunda değil. Canım yandığı halde bağıramadım ama sarı paltolu fark etti herhâlde; bakıştık ve gülümsedik.

‘’Karadenizliler sert oynar. Ben Trakyalıyım, biz de daha yumuşaktır oyunlar’’ dedim.

Sarı paltolu ‘’ben Adanalıyım’’ dedi ama yalan söyledi. Dikkat edilirse insanların şivelerinden,  hâl ve hareketlerinden nereli ve ne işle meşgul oldukları üç aşağı beş yukarı belli olur.

-Adanalılar da iyi oynar hani!

Gerçekten bizim çok zengin bir kültürümüz var. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine öyle zengin ve çeşitli folklorumuz var ki! Tabii ki dört mevsimin yaşandığı coğrafyada folklorun da çeşitliliği kaçınılmazdır.

Berlin kozmopolit bir şehir; dünyanın her yerinden insan var. Türkiye’nin de her şehrinden gelmiş insanları burada görmek mümkün. Türkiye’nin ve dünyanın insanlarını tanımak isterseniz Berlin’de yaşamalısınız. Burada dünyayı gezmeden dünya insanları hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Tabii ki bakmasını bilirseniz! 

Berlin Şehit Aileleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin gönüllü çalışan bayanı (müsaade almadığım için adını yazmadım) ilk kez gazetecilerin gecesinde dinlemiş ve tanımıştım. Bu genç insanlar çalışmalarında parti, ırk, din ayrımı yapmadan çok iyi anlaşıyorlar. Bir gazetecinin sorusu üzerine ‘’biz gayet iyi anlaşıyoruz’’ demişti. Diğer bir gazetecinin ‘’büyüklerinizden yardım ve destek görüyor musunuz?’’ sorusuna da gözleri nemlenerek çok ilginç bir cevap vermişti.

-Maalesef yardımcı olmuyorlar hatta köstek bile oluyorlar…

E işte büyükler böyledir. Egolarının uğruna hep önde görünmek isterler ve gençleri istemezler. Çünkü gençlerin çalışkanlığı ve iş bitiricilikleri büyüklerin tembelliğini gözler önüne serer.

Gençlerin yardım kuruluşlarındaki çalışmalarını kıskanıp köstekleyen yaşlılarla bu dünyanın çarkı dönmez arkadaşlar. Dönmüyor da zaten! 

Sağlıcakla kalın

 

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 30.8 ° / 18.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00