EŞSİZ GÜZELLİK
-O’na-
Gücün yok
Kötülük yarışında
galip çıkmaya
Saçmalık, çiğlik, yüzsüzlükle
donatılmış suratlarla
Yenilgiyi de içine sindiremiyorsun
Neredeyse onlar gibi olmayı deniyorsun
Sen bu savaşta olmak istemezdin
Biliyorum
Ancak bir karınca girişkenliğiyle
İşlemek senin işin toprağı
Eşsiz güzelliklere -Lüsan Bıçakçı
Size bugün tanıtmak istediğim şair, öykü ve deneme yazarı Lüsan Bıçakçı’nın ikinci şiir kitabı “Dilsiz ve Ağır”ın ilk şiiri bu... Oşin Çilingir, 2012’de onu tanıtırken “Son şiirleriyle Bıçakçı, artık ustalığın eşiğinde duruyor. Bu eşikte fazla oyalanmayacağını sanıyorum. Çünkü o şiiri, şiirin kaynağı olan sesi, doğrudan insanın kendisiyle özdeşleştiriyor.
Mühendis Bıçakçı, bu özdeşliği kurmakta hiç de zorlanmıyor. Bu yeteneğini kitabına seçtiği ilk şiiri “Eşsiz Güzellik”te ustaca sergiliyor. Şiiri adadığı o (üçüncü tekil kişi) hem çok sevdiği ‘insan’ı hem de şirin kaynağı olan ‘ses’i yansıtmakla kalmıyor, iki kavramı da bir araya getiriyor, insanla sesini özdeş kılıyor.” diye yazar gazete yazısında.
“Eşsiz Güzellik” şiirinde, şairin, sitemli seslenişinden kaynaklanan kırılgan bir hava var. Giderek bu hava yerini iyimserliğe bırakıyor. Bu şiir, şiirin kaynağı olan sesi sorgulama olanağı veriyor bize...
Bu ses ne; Lüsan Bıçakçı’nın şiirinde insanla sesini özdeşleştirmesi çabasından anlıyoruz?
Şiire dair denemeleriyle ünlü, Nobel ödüllü Octavia Paz’a göre bu ses, kısaca öteki sestir. “Şiirin sesi ötekidir, çünkü tutkuların ve görünümlerin” sesidir. Yaşamın sonsuz çeşitliliğini yansıtan öteki sesi, gerçek şairler duyarlar.
Olaya şöyle de yaklaşabiliriz. İnsan kendi benliğinin bilincinin farkına vardıkça, kendi oluş sürecini de keşfetmeye başlar. Kendi oluş sürecinin en önemli yanı, insanın kendi varlığının karşıt değerlerle ortaya konmasıdır. Bu durumda bireyin kendi varlığının bilincine karşıt “öteki” bir bilinç ortaya çıkar. Yaşam “ben” ve “ben” olmayanın yani ötekinin dünyayı anlamlandırmasıyla kavranabilir. İnsan da kendini bilmek için kendisi dışındaki “öteki ben” ve değerleriyle ilişki kurar. İşte Lüsan Bıçakçı öteki sese, öteki bene duyarlı bir şair...
YAĞMUR
Yapayalnız uyandım bu yabancı
Şehirde
Yağmur boyuyor
Her şeyi kendi rengine
İçime doldu dilsiz hüzün, ağır gerçek
Bir kez daha gitsem ve ağlasam
Evimde -LÜSAN BIÇAKÇI
Bu şiirde Lüsan Bıçakçı, dilsiz hüzünle öteki sesi ustaca birleştiriyor. Son dizede evini düşlüyor; ağlamak, arınmak istiyor. Öbür dizelerde yağdırdığı yağmurla süreci tamamlıyor.
“Bir yanı var ömrümüzün kırık
Farlar büyültür gecede
Garipsi türkülere üzgün
Başlamadan yollar
Evimize gidelim.” - BEHÇET NECATİGİL
B. Necatigil, sokak ve ev arasındaki karşıtlıktan yararlanarak, sokaktan nefretini, korkusunu, evine dönme isteğini vurguluyor. Bıçakçı da evine sığınıp ağlamak istiyor.
TENHA BİR ADA GÜNÜ
Ne harika bir gün! dedi
yaşlı kadın ana dilinde
Otururken derme çatma bir bankta
tenha bir ada günü
Kim bilir hangi günleri dinlendirdi
görmüş geçirmiş iri göğüslerinde
Güneş gökyüzünde yürüdü
Çaresiz kalktı gitti
Veda mı etti
Yoksa başka bir buluşma mı düşledi
Geri kalan ömrünün
Gelecek günlerinde -LÜSAN BIÇAKÇI
Şairin özgün bir şiiri; şiir duygulu bir şarkı gibi.
ŞAİR ÖLMÜŞ
-Zahrad için-
Ruhu uçmuş
Gövdesini yatağında bırakmış
Boş bir mektup zarfı gibi
Ağzı açık öylece kalmış
Meğer şair ölmüş
Son şiirini bize
Sözcüksüz yazmış. -LÜSAN BIÇAKÇI
Şair Zahrad için yazılmış bu şiir. Hani Can Yücel'in, “Ölüm ve Oğlum” kitabının yazıldığı günleri anlatırken arkadaş olduklarını anlattığı Zahrad için... “O devre hani atları maneje sokarlar ya, öyle bir şey... Hapishaneden çıktıktan sonra Kınalıada’da oturdum. O zamanlar daha güzeldi Kınalı. Orada halkla da ilişkiler oldu. Zahrad vardı, Ermeni şair, onunla da ilişkim oldu. Bir açılma oldu yani...” dediği şair.
Bu şiirde Lüsan, beden- ruh düalizmini temel alarak, duyumsadığı hüznü anlatıyor. Üçüncü dizede, mektup zarfı bedeni, mektubun içeriği ise ruhu simgeliyor. Yalın ve sarsıcı bir anlatım, sade ve can yakıcı...duyarlı, derin bence...
Şimdi siz, merak ediyorsunuz; kim bu şair ve Vildan Öğretmen niye bu şairin şiirleri üstünde bu denli duruyor, yorum yapıyor?
Lüsan Bıçakçı, 1 Nisan 1968 Adıyaman doğumlu... 1972’ de ailesiyle İstanbul’a yerleşir. İlkokul, ortaokul ve liseyi Yeşilköy’de okur. Vildan ve sevgili eşi Mustafa Güzel’le yolları Yeşilköy Lisesi’nde kesişir. Lüsan, ikimizin de öğrencisi bir DEĞER...
Biz iki emekli öğretmene tüm emeklerimizin karşılığını fazlasıyla ödemiş bir öğrencimiz... Eşim Mustafa Güzel, sevgili Lüsan’ın matematik öğretmeniydi; ben de edebiyat... Lüsan, İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezunu, aynı bölümde yüksek lisans derecesi de alan bir mühendis. 1990 yılından bu yana mühendis olarak çalıştı. Sizce de eşimin emeklerinin karşılığını ödemedi mi?
Gelelim bana... 1983 yılında iki buçuk- üç milyon nüfuslu Bakırköy’de “Atatürk ve Ağaç” konulu kompozisyon yarışmasında ikinci seçilmişti. 1987’de “Güneş Gazetesi Genç Şairler” yarışmasında ikinci oldu. Ödül kazanıp kaybolan şairlerden biri olmadı, damıtılmış dosyasıyla Hera Şiir’in kapısını çaldı 2001’de ve “Bana Sözlerin Kaldı” adlı şiir kitabı ile çıktı oradan. Sonra 2012’de Artshop Yayıncılığın kapısını çaldı; oradan da elinde “Dilsiz ve Ağır” kitabıyla uğurlandı. Çeşitli dergi -Yeni Çağrı, H. Gösteri, Sombahar, Çıkın vb.- ve bazı gazetelerde şiirleri yer aldı. Öyküler, denemeler yazdı. Evlendi bu arada, ikiz delikanlılar yetiştirdi... Daha ne yapacaktı, emeklerimin karşılığını ödemek için. Yolun açık, ömrün uzun olsun sevgili kızım.
TEŞEKKÜR ve ÖZÜR
Teşekkür ederim
Çünkü adımı öğrendiniz
Çok kalabalıktınız bazen
Kapımı kapattım
Usulca ayrıldım hepinizden
Siz ihtimalini bile bilmediniz
Aklımdan geçmenizin
Özür dilerim -LÜSAN BIÇAKÇI
Sevgili kızım sana veda etmiyorum!
Yarın “LÜSAN’IN ŞİİRLERİNİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI” konulu yazımda buluşmak üzere...
HOŞÇA KALIN...