ALİ TAŞ ADN.


“RÜZGÂRA SARILMAK” (*)


”Ölüm Bugün Hasta” adlı kitabının ardından “Rüzgâra Sarılmak” adlı, içerik olarak öykü poetikasıyla uyumlu bir kitapla okur karşısına çıkan Hande Baba  “Bitmek Bitmeyen Mola”, “Mavi Dolap”, “Denizi Görmek”, “Rüzgâra Sarılmak” İstiyorsun”, “Kırmızı Pabuçlar”, “Küçücük Bir Deniz Yıldızı”, “Güneş Renkli Kazak”, “İlk Makarna”, “Sevmesini Sevdiğim”, “Bir Nefes Ver”, “Bıçak Sırtı”, “Aynadaki Kadın”, “Mavi Patikler”, “Acı Pilav” ve “Bir Tutam Bulut” adlarını taşıyan öykülerle kitapta yer alıyor. Öykü ağırlıklı 20 kadar ödül kazanan Hande Baba, ilk yapıtının çizdiği içerik yolunda ilerleyişini sürdürürken;  kahramanlarını gerçekçi yaşamdan ve sıradan insanlar arasından seçen bir yazar yönüyle, gerçek ya da gerçeklik olasılığına koşut bir içerik olgusu oluşturuyor. Kadınlar konusundaki öyküsel duyarlılığını sürdüren yazar, toplumun her kesiminden kadın kahramanlarını başat bir öncelik hâline getirirken, yoklar üzerine kuruyor öykülerini.

Hande Baba’nın baba duyarlılığı da ilk kitabından kalan bir içerik alışkanlığından öte “Bitmek Bilmeyen Mola”lar veren  küllenmeyen bir can ateşi olsa gerek ki; 73 yaşında ölen bir mavi gözlü babanın, şirketin iflasıyla birlikte benliğinin de iflas ettiği görülüyor. Daha sonra kalp krizi ve beyin kanaması geçirip, sağ tarafı felç oluyor; babanın böylece sonu insancıllık ve vefasızlık olan dostluk sınavından geçiyor yakın çevresi derken bu vefasızlıkları en iyi bu yazar bilir “hımm…”lığı geçebilir insanın içinden… “…Bizim hastaneye yerleşmemizden iki ay geçmiş ama babamın durumunda en ufak bir gelişme olmamıştı. O haliyle dahi varlığından güç aldığım babamın öleceğini düşünmediğim gibi, düşünenlere de tahammül edemiyordum. Uzak-yakın tüm akrabalar gelmişler, son görev babında ziyaretlerini yapmışlar, içlerini rahatlatmışlardı. İflas ettiğinde telefonlara çıkmayan, bir kere olsun, ‘Nasılsınız, bir şeye ihtiyacınız var mı?’ diye sormayanların ziyaretlerini elimden geldiğince sessiz izliyordum. Ancak bazen tahammül sınırlarım zorlanıyor, hırçınlaşıyordum. Öyle durumlarda annem büyük bir sabırla araya giriyor, ‘Siz onun kusuruna bakmayın, üzüntüsüne verin. Çok yorgun, sinirleri de yıprandı’ diyerek ortamı sakinleştiriyordu.” (s.12)   

            Hande Baba’nın öyküleri kendisine sahip çıkacak okurunu arıyor; insanlar da öyle değil mi?.. Anlayacak, anlaşılacak olmayı aramazlar mı?.. Bir bunaltı ve kaçış öyküsü olan “Mavi Dolap”da (s.16-23) yoklara el eden karakter, bir bardak sudan içinin yazın denizine geçen, iyisi kötüsüyle geçebilen yurtsuzluğunu, kendine ördüğü mavi dolap hapisliğinde yazarak geçiren, hasta sanılan kadın, yakın arkadaşı, eşi tarafından tecavüze uğrayan kadınla, küçük kızın öyküsünü yazar. Mavi dolaptaki kadın; “…Keşke dışarıdakileri de kurtarabilse, çekip alabilse yanına. Ama onlar kayboluşlarını fark etmedikçe, kendilerini durdurmadıkça bir şey yapamayacağını çoktan öğrenmişti. Gözyaşları indi yanaklarından. Sevdikleri dışarda… Kendisi burada… Bir yolunu bulup onları kurtarabilmek… Buraya gelene kadar bildiği tüm yolları denememiş miydi?” Kadın ne kadar haksız olabilirdi ki?.. En azından Baba’nın öykü kahramanlarından başlayabilirdi…

“Çocuklarını okula göndermekten hoşlanmayan ana babalar, kardeşlerine analık yapmak zorunda olan kızlar, tarlada tırpanda çalışmak, hayvan gütmek zorunda olan oğlanlar, on üçünde evlendirilenler, askere giderken ardında üç çocuklu eş bırakanlar, selde çığda kaybolanlar… Daha neler neler görmüştü orada Ahmet Öğretmen…” (s.33)

Yaşamanın yanı sıra eğitim, okul, çocuk olmak kolay değildi oralarda… Biraz öznellik koksa da, insancıl ve çoğulcu duyarlılıklar taşıyan yazarın öykülerinde kadınların hemen yanı başında yer alan figürlerden biri de çocuklardır ki tüm yokluk ve yoksunluklara rağmen eğitim, okul, kitap, öğretmen arasında gelgit taşırlar. “Denizi Görmek” de (s.24-35) bu kategoriye giren öykülerden biridir… Öğretmen Ahmet okuldan alınan Ömer’in peşindedir; kütüphaneden aldığı kitabın çalıntı olmadığı yolunda ikna eder onu; burdaki olumsuz gizli nesne ve içerik para ile yokluk, olumlu sonuç okuyup adam olmaktır: Çocuk beş parasızdır, nasıl kitap alabilecektir. Kitaplık kurulur, kitap sevgisi aşılanır, okuma alışkanlığı ve eğitsel başarılar kazanılır… Ömer avukat olur, köye her gelişinde çocuklara kitap getirir. Anne ve babası çalıştığı için kendinden küçük altı kardeşine bakmak için okula gitmeyen Zenan’dadır sıra…  Sonuçta kardeşlerini de sınıfa getirerek okula devam eder Zenan.

Anılarına dalan Öğretmen Ahmet, Esma’yı düşünür…

Zenan’dan geri kalır mı Esma?.. “…Zenan’ın okula kardeşleriyle geldiğini duymuş, dikilmişti genç öğretmenin karşısına. Annesi altıncı doğumunu yaparken öleli daha bir yıl bile olmamıştı. Kararlıydı; okuyacak, doktor olacaktı Esma. Doktor olamazsa hemşire olacaktı, ebe olacaktı; kararlıydı Esma. Babası da iyi insandı, söz vermişti kızına. Kardeşlerini, evi ihmal etmeden okumayı başarırsa yolunu kesmeyecek, evlendirmeyecekti onu…” Kardeşlerine bakmaktan kurtulup ders çalışabilmesi için babasının yakında analık getireceğini bile benimser olmuştu. Sonuçta, bebeklere Esma ile Zenna’nın sırayla bakmasıyla okulsuzluk engeli aşılmıştı. Diğer köyden okula gelen Fuat da kar yolları kapadığından gelemediğinden gizlice köyden kaçarak muhtara sığınmıştı. Fuat, dedesi gelse de köye geri dönmeyip, Öğretmen Ahmet ile kalmaya başlamış; daha sonra da parasız yatılı sınavını kazanıp öğretmen olarak, mecburi hizmetten sonra köyünde öğretmenlik yapmıştı. Ahmet Öğretmen, Berdan’ı eğitime kazandıramamıştı. Okumayı sevmeyen, tarlaları olan Berdan da zengin babası gibi fıstıkçı olmuştu.   

            “Rüzgâra Sarılmak İstiyorsun” (s.40-43) ve “Kırmızı Pabuçlar”da (s.44-48) uzun soluklu bir tutkunun nefesiyle büyütürken insan kendini; “Küçücük Bir Deniz Yıldızı”nda (s.49-56) ise sevgi, dostluk ve aşkla dolu anıların avuntusunda görülür öykü kahramanımız. ”İlk Makarna” (s.62-66), makarna yemeğini yapmak üzerine kurgulanan bir öyküdür; “Sevmesini Sevdiğim”de (s.67-73) evdeki küllüğün gözlemleri; “Bir Nefes Ver”de (s.74-79) ölümcül bir trafik kazası; “Bıçak Sırtı”nda (s.80-87) bıçaklı bir aile kavgası; “Aynadaki Kadın”da (s.88-93), rahmi alınan, kemoterapi gören bir kadın ve “Mavi Patikler”de (s.94/104) okumaya giden oğlunun yokluğunun duyumsanması yer alır. “Bir Tutam Bulut”da (s.111-120), 97 yaşında, babası ile ağabeyini savaşta kaybeden,  öğretmenlik yaptığı okulu Atatürk’ün ziyaret ettiği emekli bir öğretmendir babaanne. ilk görev yaptığı yeri görme hayalini torunu ile birlikte gerçekleştirmek üzere 20 saatlik yola çıkarlar.     

 “Acı Pilav”da (s.105-110); askere giden oğlu Mehmet sekiz yıl önce ölünce, taze pilavı çok sever diye sekiz yıldan beri her gün pirinç ayıklayıp pilav yapan kadının, sözlü olan kızının düğün tarihinin belli olmasıyla sürüklenen hüzünlü bir öyküdür. Bu ara, Mehmet’in askere gitmeden önce birbirlerini severek evlenen ve oğlunun ölümünün ardından kendini asarak intihar eden gelini Nisa’nın  annesiyle birlikte iki eski dünür el ele vererek Mehmet’in kız kardeşinin düğününü yapmaya karar verirler. Mehmet’in annesinin ise artık pilav yapması sona erer.

             “Güneş Renkli Kazak” (s.57-61) bir madenci öyküsüdür… Maden göçüğünde hayatını kaybeden babasının yerine alınan Rıza aynı sonu yaşarken, annesi işe çağrılır: “Rıza’yı defnettikten yaklaşık bir ay sonra ‘Gelip işe başlasın. Çayımızı, kahvemizi, temizliğimizi yapsın. Bir maaşı olur. Okutur kızlarını’ diye haber yollamışlardı şirketten. İki çocuklu dul kadın ‘Yok, istemem, oğlumun kırkı çıkınca kızlarımı alıp gideceğim buradan. Kocamın, oğlumun ise bulanmış alın teriyle yapamadıklarını ben kanlarıyla hiç yapmam’ demişti kızları için örmeye başladığı güneş renkli kazağa sımsıkı sarılarak.” (s.61)

 

*(Rüzgâra Sarılmak/Öykü/Hande Baba/Kurgu Kültür Merkezi Yayınları/Ocak 2016/128 sayfa)

YAZARLAR

  • Salı 27.1 ° / 18.7 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Çarşamba 30.1 ° / 19.3 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Perşembe 25.8 ° / 16.9 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    10082,77%1,69
  • DOLAR

    32,41% 0,05
  • EURO

    34,75% 0,03
  • GRAM ALTIN

    2434,82% 0,00
  • Ç. ALTIN

    3907,21% 0,00