SABAHATTİN EYÜBOĞLU'nun, 1940 -1967 yılları arasında yazdığı denemelerinden seçmelerin toplandığı kitabın adıdır MAVİ VE KARA...
Kitapla aynı adı taşıyan 1958 yılında yazdığı denemesine, "Maviyle sanat, karayla para demek istiyorum." diyerek başlamış ve birkaç tümce sonra da "Her rengin bir başka tadı, yerine göre bir başka derinliği olabilir; ama, her yaşayanın iliklerine işleyen ölüm karasına, yüz karasına, kasvet karasına birebir gelen renk mavidir. Karanlığı asıl yenen mavidir, güneş değil! Güneş çekilip gittikten sonra bile mavi, sabahlara kadar cenkleşir karanlıkla. En güzel gecelerin bile rengi mavidir." diyerek devam etmiştir.
“Karadır bu bahtım kara
Sözüm kâr etmiyor yâra"
Kara deyince ilk usuma gelen iki dize... Bu sözcüğü sevmiyorum; yapıt adı da olsa, çok sevdiğim türkülerin içinde de geçse, içim kararıyor. Kara, Türkçe bir sözcük, eş anlamlı olanı, Farsçadan dilimize geçmiş olan siyah... Eş anlamlı sözcükler birbirinin yerine kullanılırken, kara ve siyahı, her zaman böyle kullanmak olası değildir.
Az önce içim kararıyor dedim; içim siyahlaşıyor diyebilir miydim? Şu deyimlerimize bakalım; bir tane bile iç açıcı deyim bulamadım, içinde kara sözcüğü geçen...
"bahtı kara, alın yazısı kara, kara haber, gönlü kara, kara cahil, kara gün, bağrı kara, kara çalmak, alnına kara sürmek, başına karalar bağlamak..." Sevmiyorum "kara"yı tek başına kullanımıyla... Karaca, Karacaoğlan, Karaoğlan dendi mi; yüzüm aydınlanıyor..
Amacım karayı karalamak değildi, yine sözü uzattım. Aslında renkler dünyasına girmek istiyordum. Özellikle mavinin, kırmızının, yeşilin dünyasına... Sarı'yı bile istemiyorum şu an; dert, hüzün çağrıştırıyor bana...
"Büyük yaratıcıların, idealistlerin ve bilim adamlarının genellikle favori rengi sarıdır. Sarının insan psikolojisi üzerindeki pozitif etkileri bilinmektedir; sarı güneşin rengidir ve onu simgeler, güneşin parlaklığı ve kişinin yaşamının parlaklığı arasında güçlü bir bağ kurar. Sarı, kişilerin öz güvenlerini doğru orantıda etkilediği gibi, yazı ve sıcağı anımsatan, insanlara mutluluk veren bir renktir."
"Pozitif etkileri çoğunlukta olmasına karşın, koyu sarı kıskançlığın ve ihanetin rengi olarak da bilinir."
Her neyse! Ben şu an istemiyorum; bu sarı renkleri taşıyan dizeleri yazmayı...
Denemeyi okur okumaz, öncelikle mavi, kırmızı, yeşil dedim. Yıllar önce ilk okuduğum zaman da buna benzer duygular içinde kalmıştım. Kitabın basım tarihine baktım; 1973 yılında ikinci basımıymış elimdeki kitap. O yıllarda Motaigne'nin denemelerini okumuştum, etkilenmiştim; Mavi ve Kara'yı neden daha öne almadığımı düşünmüştüm.
Şimdi tekrar okurken çok mutlu oldum. Kitaplar değişik etkiler bırakıyor insanda zaman zaman... Gençken başka, yaşlılıkta başka demiyorum, olgunlukta başka... Hele hele kitapların yazarını çok yönlü tanıyınca, çok başka seyler anlatıyor, duyumsatıyor güzel yapıtlar... Doğu ve Batı kültürlerini insanı önceleyen bir bakış açısıyla, sağlam biçimde birleştirip özümseyerek yazılmış bu seçme denemeleri tekrar okumak çok iyi geldi bana...
Türkçeyi en iyi kullanan yazarlardan biridir Sabahattin Eyüboğlu, bu yönüyle de okurken çok zevk aldım.
Gelelim renklere... Mavi, kırmızı ve yeşile... Bu renkler nice nice şair ve ressamlara esin kaynağı olmuş; onlar da insan düşüncesini coşturan anlamlar kazandırmışlar renklere.
Bu renklerin bulunduğu, yeni anlamlar kazandırıldığı dizeleri sevdiğim şairlerden seçtim sizin için...
ONUR DA AĞLAR
Gözlerinin pınarında
Bir bulut,
Boşandı boşanacak
Nerdeyse.
Aklımdan geçenleri
Okuyorsun su gibi.
Dünya gördü
Bizi boğazladılar...
Tutma gözyaşlarını
Onur da ağlar...
Bırak yıkansın gökyüzü,
Lacivert, yeşil, altın
Işıkları günbatının.
İşte şafaktayız gene
Çırılçıplak
Ve mavi.
İşte sanki dağ yeli
Ve işte sanki meltem...
Kimse toz konduramaz
Kesip attığımız tırnağa bile.
Sen en güzel kızısın
Bütün galaksilerin
Bense tözüyüm artık
Akkor tözüyüm
Prometheus'u yakan
Kara sevdanın...
Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız.
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz... -AHMED ARİF
AHMED ARİF, lacivert, yeşil,altın (sarı), mavi ve kara rengi kullanmış şiirinde... Günbatının lacivert, yeşil, altın renkleri gökyüzünü yıkayacak; şafak mavi!.. Tüm dinginliği ile gelecek o güzelim mavi ve duygusallığı, duyarlılığı ortaya çıkararak...
Efsaneye göre Zeus, itaat etmediği için Prometheus’a çok kızar. Önce besinleri toprağa gömdürür. Sonra en önemli silah olan “Bilgi Ateşini” de onlardan saklar. Prometheus, ağır bir suç olduğunu bile bile, bu bilgi ateşini götürüp insanlara ulaştırır. Artık bu ateşi söndürmeden korumak insanların görevidir.
Prometheus'un insana, çok önemli bir güç olan “bilgi ateşi”ni vermesi; insanın kendi yaratıcı gücünü fark ederek özgürlüğünü kazanması ve uygar bir dünya kurması demektir.
Ahmed Arif, Prometheus'u yakan o umutsuz, olanaksız aşkın temeli, kökü olarak duyumsar kendini; hem de akkor tözü... O şafak maviliği, o gökyüzü ve denizin simgesi olan renk, sonsuzluğun da simgesi olur. Coşturur Ahmed Arif'in duygularını...
"Biz bu halkı sevdik / Ve bu ülkeyi." der coşup taşarak...
AY KARANLIK
"Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık…" -AHMED ARİF
ÜVERCİNKA
"Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil." CEMAL SÜREYA
ELMA
"Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı
Bir yandan sevgilerini sebil ediyorsun sıcak
İstanbul’da bir duvar." -CEMAL SÜREYA
Bu kırmızı rengin yer aldığı şiirlerin bana anımsattıkları; Cemal Süreya'nın yaşamında da önem taşıyor.
Üvercinka, şairin âşık olduğu bir genç kızın adıdır; şair takmıştır o adı...
Elma şiiri de şairin 1956 yılında yazdığı bir şiirdir. Elma şiirinin buraya almadığım bölümünün son dizesinde, Süreyya adını, Süreya olarak değiştirdiğini ilan etmiştir şair, "Adımın bir harfini atıyorum." diyerek.
Cemal Süreya, Üvercinka'yla bahse girmiş ve kaybedince, bahis öncesinde verdiği sözü tutarak Süreyya adından bir harfi atmıştır.
MAVİ GEÇTİ
Öyle bir yazdı ki
sanki gökyüzünde oturuyorduk..
Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi
mavi bir şeydi..
Gençlik öyle bir yazdır ki
ne yurt ne ev ne oda
yalnızca gökyüzü
yeter insana..
Biz seninle gökyüzünde
çok oturduk
gençliğimiz
çok mavi geçti...
Çok! -HAYDAR ERGÜLEN
Mavi, gökyüzü ve denizin simge rengidir. Bazen göz rengidir ve yangın mavisine çalar. Mavi bazen huydur; yetinmezliğin simgesidir. Kimi zaman dinginlik verir mavi, öyle bir duygusallık da verir ki insana, sevgiliyle birlikte geçirilen bir yaz ya da yaza benzeyen gençlik, gökyüzünde oturur gibi mavi geçer. Bazen de sonsuzluğun simgesi olur mavi. Kimi zaman da öyle coşkun öyle sonsuz duygular uyandırır ki, insan gün olur tepeden tırnağa maviye kesilmiş duyumsar.
GELECEK YAZIMDA "MAVİ VE KARA"DAN BAŞKA DENEMELERİN ÇAĞRIŞTIRDIĞI ŞİİRLERLE BULUŞMAK ÜZERE, HOŞÇA KALIN.