Prof. Dr. Özer OZANKAYA


"MADIMAK YABANLIĞI"NIN ÖNLENMESİ, ÖZGÜR VE BAĞIMSIZ ULUS OLMAMIZA BAĞLIDIR!

Yeni Madımakları önlemenin tek yolu, ulusal yaşamımızı özgürlük ve bağımsızlık ilkeleri temeline yeniden dayandırmaktan geçer.


.

Cumhuriyet okullarımız Hacı Bektaş'ları, Yunus Emre'leri, İbn-i Rüşt'leri ... öğretmeği sürdürselerdi, Türk ulusu "Madımak utançları"nı Yaşamazdı!

Atatürk'ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, baskıcı Osmanlı medreselerinin dışlayıp unutturmaya çalıştığı Hacı Bektaş'ları, Yunus Emre'leri, İbn-i Rüşt'ler ... i örgün ve yaygın eğitimiyle gün ışığına çıkarmakla, özgürlük ve bağımsızlığı da, ancak bu ortamın yeşertip yaşatabileceğ hoşgörü, kardeşlik ve dayanışmayı da kurup pekiştirmekteydi.

Atatürk dönemi Cumhuriyet okulllarında :

Hacı Bektaş'ın

"Hararet nârdadır, sacda değildir,

Keramet baştadır, tâcda değildir,

Her ne arar isen kendinde ara,

Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir."

diyen dizeleri okutulmaktaydı.

Yunus Emre'nin

"Çeşmelerden bardağın

Dolurmadan kor isen,

Bin yıl daha beklesen

Kendi dolası değil."

diyen;

"Kendine ne istersen

Kamuya (herkese) onu iste.

Dört kitabın anlamı

Budur, eğer var ise!";

"Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil!

Yetmiş iki millet dahi

Elin, yüzün yumaz değil!";

"Nazar eyle ileri, pazar eyle götürü,

Yaradılanı hoş gör yaradandan ötürü"

diyen şiirleri öğretiliyordu.

"Telli sazdır bunun adı

Ne âyet dinler, ne kadı,

Bunu çalan anlar kendi,

Şeytan bunun neresinde?"

diyen Kaygusuz Abdallar'ın özgür sanatı, hoşgörüyü yücelten dizeleri okutulmaktaydı.

Cumhuriyet, Yunus Emre'lerin

"Şeriat bir gemidir, hakikat (gerçeklik) denizidir;

Ne denli sağlam olsa geminin tahtaları,

Ona dalga vurdukça aşınıp gidesidir."

diyerek, gerçekliğin sürekli değişmekte olduğunu, bu nedenle hiçbir görüş dizgesinin yaşanan gerçekliği sürgit açıklayamayacağını, demek ki geçerliliğini de koruyamayacağını uyaran dizeleri çocuk ve gençlerimize ve genel olarak toplumumuza ulaştırmaktaydı.

Batı Avrupa'da Ortaçağ karanlığının aşılmasının öcülerinden Endülüslü İbn-i Rüşt'ün "Kâinat yaratılmadı, çünkü hep vardı." diyen felsefesini Atatürk Cumhuriyeti türkçemize kazandırmıştı.

Bunun gibi, insanın da bir evrim sonucunda ortaya çıkan bir canlı olduğunu Darwin'in doğumundan 50 yıl önce Mârifetnamesi'nde yazan Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi'nin bu yapıtı Atatürk Cumhuriyeti eğitim ve kültür atılımları içinde ulusumuza ulaştırılmaktaydı.

Cumhuriyetin Türk ulusunu ulaştırmayı amaçladığı düşünce düzeyini, Atatürk'ün şu çağrısı simgelemekteydi:

"İnsanlıkta dine ilişkin duygular bilimin ve tekniğin ışıklarıyla dupduru olup yücelmedikçe, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanacaktır."

Atatürk, kendi eliyle yazdığı, ama herkesin özgürce irdelemesini güçleştirmemek için Prof. Afet İnan'ın adıyla yayınlattığı ve 1939 yılına değin tüm Orta Öğretim kurumlarında okutulan Yurttaş İçin Medeni Bilgiler kitabında hoşgörüyü de yüceltmekte ve şöyle tanımlamaktaydı:

"Uygarlığın geri olduğu bilgisizlik dönemlerinde, düşünce ve inanç özgürlüğü boyunduruk ve baskı altında idi. İnsanlık bundan çok zarar görmüştür. Özellikle din koruyuculuğu kılığına bürünenlerin gerçeği düşünebilenler, söyleyebilenler hakkında uygun gördükleri ezinç ve işkenceler, insanlık tarihinde her zaman kirli, acıklı olaylar olarak kalacaktır.

"Türkiye Cumhuriyetinde her ergin dinini seçmekte özgür olduğu gibi, belli bir dinin törenleri de özgürdür; yani dinsel tören özgürlüğü dokunulmazdır. Doğal olarak dinsel törenler güvenlik ve genel töreye aykırı olamaz, siyasal görüşlerin gösterisi biçiminde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhuriyeti hiç katlanamaz."

"Laiklik : Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur. Devlet yönetiminde bütün yasalar, düzenlemeler bilimin çağdaş uygarlığa sağladığı ilke ve biçimlere, dünya gereksinimlerine göre yapılır ve uygulanır. Din anlayışı vicdan işi olduğundan, Cumhuriyet din düşüncelerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı ulusumuzun çağdaş ilerlemesinde başlıca başarı etkeni görür."

"Hoşgörü o kimsede vardır ki, yurttaşının ya da herhangi bir insanın vicdani inanışlarına karşı hiçbir kin duymaz; tersine, saygı gösterir. Hiç olmazsa başkalarının, kendininkine uymayan inanışlarını bilmemezlikten, duymamazlıktan gelir.

"Kuşkusuz düşüncelerin, inanışların başka başka olmasından yakınmamak gerekir. Çünkü, bütün düşünceler ve inançlar bir noktada birleşecek olursa, bu hareketsizlik belirtisidir, ölüm işaretidir. Öyle bir durum kuşkusuz istenmez. Bunun içindir ki gerçek özgürlükseverler hoşgörünün genel bir huy olmasını dilerler.

"Unutmamalıdır ki kimi insanlar geleceği geçmişin arasından görmekte diretirler. Bunlar, ilgimizi kestiğimiz geleneklere bağlılığın kesinlikle yeniden sağlanmasını isterler. Bu gibi insanlar kendi inandıkları gibi inanmayan kimseleri istedikleri gibi ezemezlerse, kendilerini cenderedeymiş gibi duyarlar.

"Herhalde hoşgörünün istenildiği gibi yaygınlaşması, huy durumuna gelmesi, düşünce eğitiminin yüksek olmasına bağlıdır."

Atatürk'ten sonra ve özellikle de 1950'den başlayarak yalnız demokrasimize değil, onun yanında İslam dinine de yıkıcı bir saldırı olan "dinci" bağnazlığı, Batı sömürgeciliğinin güdümünde, Hacı Bektaş'ları, Yunus Emre'leri, İbn-i Rüştleri, Erzurumlu İbrahim Hakkı'ları ... yalnız eğitim kurumlarından değil, örneğin resmi makamlarca yayınlanan İslam Dini ansiklopedilerinden de çıkarttı; öğretilmelerini engelleyici oldu!

Çünkü Atatürk'ün yukarda bir bölüm alıntı yaptığım, 1939 yılına değin tüm Orta Öğretim kurumlarında, Prof. Afet İnan'ın adıyla yayınlanıp ders kitabı olarak okutulan Yurttaş İçin Medeni Bilgiler kitabı da 1939'dan başlayarak okutulmaz, yeni basımları da yapılmaz olmuştu!

Sonuç, utanç verici, ilkellik göstergesi Çorum kıyımları, Maraş kıyımları, Madımak kıyımları ... oldu.

Evet, Sivas'ın Madımak Oteli'nde Cumhuriyetin seçkin aydınlarını yakma yabanlığını sergileyen örgütlü bilgisizlikte de 1946'dan, özellikle de 1950'den sonraki siyasal iktidarların Atatürk Cumhuriyeti'nin Türk Aydınlanması niteliğindeki eğitim ve kültür atılımlarını baltalayıp engellemiş olmasının da baş sorumluluğu bulunduğunu belirtmek gerekir.

Madımak Oteli'nde canlarına kıyılan herbiri yeri doldurulmaz birer değer olan aydınlarımızın anısını yüceltirken, Atatürk Cumhuriyeti düşmanı dış ve iç sömürgeciliğin güdümünde hortlatılan ortaçağcıl yaban katillerin (vahşilik) saldırılarını en ağır nitelemelerle kınıyoruz.

Yeni Madımakları önlemenin tek yolu, ulusal yaşamımızı özgürlük ve bağımsızlık ilkeleri temeline yeniden dayandırmaktan geçer.

Bunun için biz de Atatürk'le birlikte diyoruz ki:

"Özgürlük ve bağımsızlık bizim karakterimizdir. Bizce bir ulusta onurun, saygınlığın, doğruluk ve insanlığın varlığı ve kalıcılığı, kesinlikle o ulusun özgür ve bağımsız olmasına bağlıdır. .. Biz yaşayabilmek için kesinlikle özgür ve bağımsız bir ulus olmalıyız. Özgürlük ve bağımsızlık bizim için bir yaşam sorunudur."

Bknz.:

Atatürk, Yurttaş İçin Medeni Bilgiler, (Günümüz diliyle yayına hazırlayan: Ö. Ozankaya), ADD Yayını.

Ö. Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, CEM Yay.

Ö. Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı: Mustafa Kemal'i "Atatürk" Yapan Uygarlık Tasarımı, CEM Yay.

Ö. Ozankaya, Toplumbilim, CEM Yay.

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00