Söz konusu ahlaksal davranışın kökenini, neden böyle olduğunu ele alır. Ahlak ve etik kavramları çoğunlukla davranış bağlamında birbirinin yerine kullanılmaktadır.
“Etik davranış” söylemi yanlıştır, doğrusu “ahlaklı davranış”dır. Ahlak kuralları vardır, ahlak ilkeleri yoktur. Ama etik ilkeleri vardır!
Bilindiği gibi Ayasofya Camisi’nde cumhurbaşkanı Özal zamanında 1991yılından beri ibadet yapılır, 5 vakit ezan minarelerinden okunur, namaz kılınır. Özcesi, zaten açık olan Ayasofya,Osmanlı hukuku dayanak yapılarak müze olmaktan çıkarıldı,büyük bir gösteriyle yeniden ibadete açıldı. Dahası Erdoğan tarafından Diyanet’e devrildi.
Neden acaba?Bu soruyu Deva Partisi başkanı “Türkiye’nin büyük sorunları var. Hükümetin büyük sorunları örtmek için getirdiği olaylardan biri.” diye yanıtlarken, “İslamcı Cumhuriyete” giden yolun döşenmesine Bergama milli eğitim müdürü “ Bize dayatılan Lozan kilidinin bir parçasını daha çöpe attık. Darısı diğer maddelerin…” diyerek gerçeği dillendirdi.
Tesadüfe(!) bakın, ibadete açılış, Lozan Utkusu’nun tarihi olan24 Temmuz’a denk getirildi. Bu, bir tür Lozan ile Atatürk’esaldırının ilan edilmesidir.Acaba içi boş bir gövde gösterisi mi?
Lozan Barış Antlaşması (LBA)
LBA’nın 97. yılının kutlanmasınıkimi valilikler yasakladı. İstanbul’da salgıngerekçe gösterildi. Üç yüz bin kişiyi aştığı söylenen Ayasofya Cuma namazına neden izin verildi?Orada salgın yok muydu? Herhalde virüs korkudanAyasofya semtine uğrayamadı!
İzmir’de “toplumsal ayrışma ve kargaşaya neden olabileceği” gerekçesiyle, Eskişehir’de ise, kanuna aykırı ve koronavirüs sebep gösterilerekizin verilmedi.
Resmi izne karşın ziyaret saatinden yarım saat önce Anıtkabir “dezenfekte edildiği” gerekçesiyle kapatıldı.
Bu davranışlar, ahlak kurallarıyla, etik ilkelerle çelişmektedir.
Siyasal önderlerden ilginç açıklamalar:
“Lozan Antlaşması devletimizin tapusudur, inanç, cesaret ve fedakarlık zaferidir, diplomasi ve uluslararası hukuk alanında tescillidir.” Bir süre sonra
“Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar, zafer mi bu” dendi. Bu arada köprülerin altından iktidarda tutunma suları aktığını Bursa’da Sağır Sultan bile duydu.
“Ayasofya’yı camiye çevirmenin faturası çok ağırdır, Ayasofya ibadete açılsın diyenler dünyayı tanımıyor, ben bir siyasi lider olarak, bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim.”
24 Temmuz’da “gayretlerimiz neticesinde hamdolsun Ayasofya cami oldu.” dendi.
Kılıçla bir şeyhülislam havasında minbere çıkan, Milli Bayramlarda Atatürk’ü anmayan diyanet işleri başkanı (dib), kılıçla ne mesajı vermek istedi?
Üstüne üstelik adını anmadan Atatürk’e lanet okuyan kişi, gelen güçlü tepkiler karşısında sözünün arkasında duracak denli cesaret gösteremedi. Yoksa birilerince verilen bir buyruk muydu?
Böylesi ahlaklı (!) birdavranış, İslam etiği ilkeleriylebağdaşır mı?
İktidarın ortağı şöyle dedi: “Atatürk’e hakaret ve hıyanet vatan hainliğidir… Türkiye’yi uçuruma çekmenin zehirli hazırlığıdır.”
Atatürk’e hakaretten yargılanma, dava adamı olmanın ölçütü haline getirildi, açıkça söyleniyor.
dib hakkında “Atatürk’e hakaret” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddialarıyla suç duyurusu yapıldı. Bakalım “saray ne diyorsa yargı onu yapıyor” diye nitelenen bağımsız yargımız nasıl karar verecek merakla bekleniyor!
İktidara yakın bir dergi “Hilafet için toparlanın” çağrısı yaptı.
Ortak bile tepki gösterdi: “Yeniden hilafet demek, yeni bir cepheleşme, önü arkası kestirilemeyen iç kargaşa demektir.”
Atatürk’ün savunması, kitaplarını bile saraya sunan tarihçiye, tarih bilenlere mikaldı?
Herhalde Türkiye Halkı bunu affedecek, diye düşünüyorlar!Sesi kısılmış Türkiye Halkı olanları yalnızca izleyecek mi?
Atatürk 20 Ekim 1927’de “Gençliğe Hitabesi”nde ne dedi? “
… Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir…”
Kurban Bayramınız kutlu olsun!
Sağlıcakla sevgiyle Atatürk ile kalınız!
