Salih KOÇ


LEYLA

SALİH KOÇ


İl merkezinden yaklaşık yirmi kilometre uzaktaki Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda çalışıyordum. Kısaca biz ona (YİBO) diyorduk. İki bin yılının şubat ayında eğitim-öğretime açılmıştı. Ben okulun müdür başyardımcısıydım. Yaklaşık elli kadar öğretmenimiz, yirmi civarında yardımcı personelimiz vardı. Öğrencilerimiz, merkez ilçe ve çevremizdeki yüksek orman köylerden gelen yoksul köy çocuklarıydı.

Derslik binamız, kapalı spor salonumuz, pansiyon binamız, geniş bir bahçemiz, girişinde bir kulübesi, iki yüz tonluk su deposu bulunan ve on daire öğretmen lojmanlarıyla tam bir eğitim yerleşkesiydi.

Binanın yapımı geciktiği için normalinde eylül ayında eğitim öğretime başlayamamıştık. Şubat ayı ile beraber okula yatılı öğrenci kabul etmeğe başladık. O yıl diğer taşımalı, gündüzlü öğrencilerimizin yanında, yüz seksen kadar da kız, erkek yatılı öğrencilerimiz vardı. Ömründe ilk defa bir şehri, okulumuza gelirken görenler çoğunluktaydı. Bazıları da belki de ömürlerinde ilk defa evinden uzak bir yerde kalacaklardı…

Son sınıflarda yirmi kadar erkek öğrenci başka pansiyonlu okullarda kalarak bize naklen gelmişlerdi. Onların haricinde herkes ilk defa evlerinden bu kadar uzak ve kendilerine yabancı bir ortamda bulunuyorlardı. Derdini anlatabilenler olduğu gibi bir kenarda kalmış kabuğuna çekilenler de vardı içlerinde…

Uzakça bir köyden on iki, on üç yaşlarında Leyla adında bir öğrencimizi; eklem ağrılarından şikâyetçi olduğu için doktorlara götürmüştük. Aldığımız ilaçlar yeterli iyileştirme sağlayamadığından mıdır nedir, Leyla bir gün okul müdürüne, ‘’Çok hasta olduğunu’’ söyleyerek kendisinin evine gönderilmesini istemiş. Müdür de:

‘’Leyla, sen hasta falan değilsin, evine gitmek için yalan söylüyorsun’’ deyince Leyla çok üzülüp, ağlamış… O geceki nöbetçi öğretmenlerden de yeterli ilgiyi göremeyince arkadaşlarına:

‘’Kendimi pencereden aşağıya atacağım, kimse bana inanmıyor’’ diye söyleyince, çocuklardan birkaçı durumu anlatmak için yanıma geldiler. Ben de bir telaş ile Leyla’nın yanına giderek:

‘’Leyla Hanım neyin var? Yoksa yine mi hastalandın?’’ deyince, ağlamaklı bir ses tonuyla:

‘’Öğretmenim, benim hastalığıma kimse inanmıyor, müdür bana sen eve gitmek için yalan konuşuyorsun’’ dedi.

‘’Kendimi pencereden aşağıya atayım da herkes cezasını çeksin’’ demesiyle birden panikledim. Kendimi biraz toparlayarak:

‘’Leyla, o nasıl konuşma istersen seni hemen hastaneye götürürüz. Ayşen Öğretmenimiz de nöbetçi. Onun çağırttırayım, isterseniz biraz baş başa konuşun.’’                                                                                        

Ayşen Öğretmen okulumuza bu yıl sene başında geldi. Diğer öğretmenler gibi okulumuzun en çalışkan öğretmenlerinden biriydi. Onun gibi bazı bayan öğretmenler sayesinde pansiyonumuzun kızlar bölümüne nöbetçi öğretmen bulmaktan yana hiç sıkıntımız olmamıştı. Birlikte Leyla’nın yanına gittik. Ayşen öğretmen sevecen bir yaklaşımla:

‘’Leyla geçmiş olsun. Bana hasta olduğunu söylemedin.’’ dedi. Leyla da:

‘’Öğretmenim benim hasta olduğuma kimse inanmıyor ki! Onun için söylemedim’’ deyince Ayşen Öğretmen:

‘’Leyla, istersen nöbetçi öğretmen odasında baş başa konuşalım’’ dedi. Leyla da:

‘’Salih öğretmenim de yanımızda olsun. Öğretmenim, ben buraya gelince çok hastalanıyorum. Okumak için İstanbul’a ablamın yanına gitmek istiyorum.’’ deyince ben de:

 ‘’Bak Leyla, birinci dönem derslerimizden notumuz olmadığı için senin durumunda olan hiçbir öğrenciyi başka bir okula nakil almazlar. Bak şimdi nisan ayına girdik, Ayşen öğretmenin ve diğer öğretmenlerin de sana yardım ederler. Sınıfını geçince babanla konuşuruz. Seni İstanbul’a ablanın yanına göndermeye ikna ederiz’’ dedim. Onun üzerine Ayşen Öğretmen de:

‘’ Tabi ki yardımcı oluruz. Sen; hem çalışkan, hem de çok güzel bir kızsın, öğle değil mi Salih Öğretmenim’’ deyince Leyla, gamzeleri belli olacak şekilde tebessüm etti. İçimden, ‘’Gülmek çocuklara ne kadar da çok yakışıyor’’ diye geçirdim. Leyla ikna olmuşa benziyordu ama biz yine de işi sağlama alalım diye

‘’İstersen babana haber verelim. Seni önce hastaneye, sonra da evine götürsün’’ dedik…

Leyla’nın babasına telefon ederek durumu anlattık. Ertesi gün üzerinden yoksulluk akan, siması ile ‘ben Leyla’nın babasıyım’ dercesine bir adam okulun önündeki nöbetçi kulübesinden içeri girdi.

Telefonda konuşmuştuk ama yine de durumu bir kez daha kendisine anlatarak, hastane sevk kâğıdı evraklarını hazırlayıp eline verdim. Doktorun ilaç yazması halinde bu evraklarla hangi eczaneye gitseniz sizden ilaç parası almazlar diyerek Leyla’yı babası ile hastaneye gönderdim. Doktorun verdiği on günlük bir rapor ve izinden sonra Leyla tekrar okuluna döndü. Tamamen bir tesadüf eseri yine Ayşen öğretmeni nöbetçiydi. Leyla:

 ‘’Öğretmenim ben geldim’’ dedi. Ayşen öğretmen de olanca sevecenliği ile Leyla’yı kucakladı.

‘’Leyla geçmiş olsun, maşallah iyileşmişsin. Pek de güzel olmuşsun’’ diyerek gönlünü almaya çalıştı…

O yıl Leyla başka bir sorun çıkarmadan sınıfını geçti. Karnesini aldığı gün Ayşen öğretmenini kucaklayarak:

‘’Her şey için çok teşekkür ederim öğretmenim. Sizin sayenizde sınıfımı geçtim. Babam da söz verdi. Beni seneye ablamın yanına gönderecek. Ben orada okuluma devam edeceğim. Belki bir daha görüşemeyiz. Sizi çok seviyorum öğretmenim’’ diyerek bir kez daha Ayşen öğretmenine sarıldı. Bir yandan da akan gözyaşlarını silmenin telaşı içindeydi. Çok sevdiği şeyleri geride bırakan bir kişi edasıyla köyüne gidecek arabaya bindi…

  Salih KOÇ

hocsalik57@hotmail.com

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00