Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


KÖYÜMDEN İNSAN MANZARALARI(6)

YÖRÜK OZANI AHMET ALİ BABACAN


YÖRÜK OZANI AHMET ALİ BABACAN

Yörük yakımcı olur. Çokça horlandığı için; demesi gerekenleri taşlama beyitlerle, dörtlüklerle söylemeye alışmıştır Yörük insanı. Ama günü gelmiş, köşe taşı gibi şairler de çıkmıştır. Babam, Ahmet Ali Babacan, o köşe taşlarından biridir.

Yörük Anası Emine Kadının tek çocuğudur. Kemik veremiyle ayağından da özürlüdür. Daha üç yaşında iken, Babası Avcı İbrahim, 1915 Çanakkale Savunmasına katılmış, bir daha da geri dönememiştir. Avcı İbrahim ilginç bir avcıymış. Av hayvanlarının sesini ayırt edilemeyecek derecede taklit edermiş. O yüzden birçok hayvanı, özellikle tavşanı eliyle tutarmış. Neylersin Çanakkale’de ecele av olmuş. Dul kalan Emine Kadın, evlilik önerilerini hep geri çevirmiş; sırtında bir özürlü çocuk ve yedi deve ile; Kurtuluş Savaşı boyunca Gülnar- Karaman; Gülnar- Tarsus hattında askeri malzeme taşımakla yaşamını sürdürmüştür. Yetim Ahmet Ali dövülmüş- sövülmüş, her yerde horlanmış bir çocuk olarak içedönük, çekingen, yüreği yiğitlik özlemiyle dolu bir delikanlı olmuştur.

1934’de soyadı yazan kurul, kişilerin sülale lakaplarını ya da kişinin özel isteği varsa onu yazıyorlarmış.

Yılgın Ahmet Ali, yüreğinin sesine uyup “ Ercan” istediğini söylemiş. O arada kurul üyelerinden biri “ Senin Babacan bir tavrın var. Ne diyorsun Babacan adına?” önerisini kabul ederek, gerçekten kendine yakışan bir adın sahibi olmuş. Ahmet Ali adı o günden sonra sanki unutulmuş, herkesin dilinde Babacan kalmıştır. “ Babacan Dedemin başka adı var mıydı?” diyen torun bile olmuştu.

1935 yılında Nebi kızı Rukiye ile evlendi. Ne var ki Rukiye gelinin sağlığı çabuk bozuldu. Göçebe yaşamının sert koşulları ona acımadı. Kalp Romatizması denen ve çaresiz görülen bir hastalıkla 1953’e kadar sürdü yaşamı. Daha üç çocuk anası ve otuz beşinde iken, hakkın rahmetine kavuştu. Rukiye gelini bir melek sayardı köylüler. Çünkü o sert mizaçlı kaynana Emine kadınla Rukiye gelinin, 18 yıllık sürede- bir kez bile- tartıştıklarını, çocukları bile görmemişti. Mekânları cennet olsun. Şair Babacan’ın İkinci evliliğinden de beş çocuğu olmuştur. Tüm kardeşler uygarca ilişki içindedirler.

***

Şair Babacan, gönül kırıcı olmayan mizahi taşlamaları ve yaygınlaşan şiirleriyle, giderek söyleşi ortamlarının aranan kişisi haline gelmiştir. O sıralarda bir PTT Dağıtıcısı da ünlenmektedir. Köylere taşlama dörtlükler yazan Postacıya, Gülnar Pazarında Babacan’ı uzaktan gösterirler ve derler ki: “ O karşıda gördüğün garip adam, Eskiyörüklü Babacan’dır. O köye taş atmaya kalkma, ağzının payını alırsın” Postacı, gözleriyle adeta fotoğrafını çeker Babacan’ın.

Günler sonra Menekşe Deresi’nde karşılaşırlar. Menekşe Deresi derince bir deredir. Eskiyörük köyünün kuzeyinden doğar, güneydoğusundan geçer ve Akdeniz’e  dökülür. Köprü İle geçilir. Köprüye varıncaya kadar yamaç yolları dere boyunca paralelleşir. Postacı bakar aynı adam. aynı şapka, aynı ceket. Zaten başka yok ki. Gene de denemek için: Köprüde karşılaşınca: “ Üşüdüm, buydum Menekşenin kışından Bir sigara ver de içeyim dışından” ( Yani avantadan)

Yanıt hazırdır: “ Yağmurlar yağdı da dereler aktı Dışından sigara bizlerden kalktı” Postacı “ Tamam o adamsın” der, otururlar da, güneş batınca anlarlar akşamın olduğunu.

***

Bir dönem de, sahilde Sipahili Köyünde ortaklı yerfıstığı tarımı yaptı. Tarlayı ekim için hazırlarken, otların arasında bir tahra bulur. Tahra ağaç dallarını kesmeye yarayan basit bir kesme aracıdır ki, köy yaşamında önemlidir.

Köyün kiralık mezrasında besi yapan Yahya Efendigil de, yana yana bir tahra aramaktadırlar. Tahra onlarınsa Süt, yoğurt gibi bir ödül bile umarak, seslenir Yahya’nın Eşine“ Aradığınız tahra burada” der. Her nedense, dünyası ile kavgalı bir kadın, ummadığı bir yanıtla “ Tahranın sapını ananın a..na sok” der. Karıncayı incitmeyen Babacan allak- bullak olur ve tütün paketinin kâğıdına şöyle yazar:

Babadıl düzünde sürerdim tarla

Otların içinde buldum bir tahra

Er- geç bir sahibi çıkar sorarsa

Gelip alın derim tahra burdadır

Eğildim tahrayı yerinden aldım

Babadıllılardan birinin sandım

Yahya’nın olduğun sonunda bildim

Haber ettim tahra işte burdadır

Acayip bir kadın sesimi duyup

Bir söz söyledi ki demesi ayıp

Terbiyeden tezmiş namusu kayıp

Bulmadım ki desem o da burdadır.

Bulsam da çıkarmam gayrı sesimi

Evvel bulduğumdan aldım dersimi

Felek burada da yıktı şansımı

Benim umducağım hani nerdedir?

Benim canım takdir ödül isterdi

O bana doğduğum yeri gösterdi

Yahya kapısında niye beslerdi

Tam sürü bekleyecek ayardadır.

Kadını anladım yüzsüzün biri

Bana tarif etti çıktığım yeri

Yanında duruyor koskoca Eri

Demez ki seninki işte burdadır.

Sözüme gücenme abla sen sakın

Ağzını topla da namusun takın

Tahra da sapı da hep sana yakın

Benim anam üç saatlik yerdedir.

 

O gönül insanı, günü gelir bir Karacaoğlan oluverir yayla Yolunda:

 

Yaylaya giderken bir güzel gördüm

Eğleme yolumdan duramam dedi

Kim olursun diye aslını sordum

Nedecen ben sana yaramam dedi

Susuz musun güzel yanmış dudağın

Niçin solmuş öyle pembe yanağın

Karışmış saçların yok mu tarağın

Bozulmuştur başım taramam dedi

Senin de ben gibi bahtın kara mı?

Felek mi yar ile açtı aranı?

Anlasan halimden sarsan yaramı

Ben doktor değilim saramam dedi

Niçin baktın bana sen öyle dik dik

Nedendir a canım böyle ürkeklik

Ben bir kafes olsam sen de bir keklik

Köhne kafeslere giremem dedi

Babacan şansını böyle denedi

Kimse de görmedim bunca inadı

Kulun olsam dedim o da olmadı

Başıma belayı saramam dedi

 

Dostluğu, insanlığın Kutup Yıldızı olarak gören Babacan,

arkadaşlık adına yapılanlara bakar bakar da, öğüt vermekten kendini alamaz

 

Pek güven olmuyor insanoğluna

Arkadaş bilme sen her arkadaşı

Kimisinin hırsı dünya malına

Bir pula satar da yer arkadaşı

Kiminin doyulmaz tatlı diline

Kimisi şükreder kendi haline

Kimisi dostunun ölür yoluna

Kimisi yollarda kor arkadaşı

Kiminin pek parlak dıştan cilası

Şu insanoğlunun içten alası

Kiminin girer de çıkmaz kınası

En yakın bilenden sor arkadaşı

Kimi çok naziktir çabuk kırılır

Kimi ahbabına yolda sarılır

Kimi kötü günde senden ayrılır

İyi gün dostudur var arkadaşı

Babacan gel sen de arkadaş yerme

Vardığın evlere destursuz girme

Her arkadaşına sırrını verme

Pek nadir bulunur sır arkadaşı

 

Arkada kendisini seven, sayan yedi çocuk bırakarak, 1975 yılında rahmete kavuştu. Şiirleri SELAM OLSUN adlı şiir kitabıyla yayınlandı. Mezar taşındaki kendi dörtlüğü ile seslenmeye devam eder:

“ Babacan’ıım gelmem daha

Yolumuz düştü toprağa

Ruhumuza bir Fatiha

Verenlere selam olsun”

Mekânı cennet olsun.

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92