Prof. Dr. Süleyman BOZDEMİR


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 81.Cİ YILDÖNÜMÜNDE (5)

CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME


CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Gelin görün ki vereceğim şu örnek Atatürk’ün ne kadar doğru bir noktaya işaret ettiğini göstermektedir. 20 Mart 2016 tarihinde bir TV kanalında konuşan özel bir üniversitede rektör yardımcısı da olan bir zat aynen şunları söylüyordu: ” Okuma oranı arttıkça bana afakanlar basıyor. Cahil okumamış halka daha çok güveniyorum. Eğitim düzeyi ve eğitimli insanlar arttıkça memlekete daha çok zarar verdiklerine inanıyorum.” Böyle saçmalık olur mu? O zaman bunca eğitim- öğretim için çabalamaya, masraf etmeye ne gerek var? Ülkeyi cahillere teslim edelim, istedikleri gibi yönetsinler!  Bir akademisyenin bunları söyleyebilmesi için bunca aldığı eğitimden hiçbir şey öğrenmemiş, hep zararını görmüş olması gerekir. Bu zat-ı muhterem hocanın daha sonra YÖK’e üye seçildiğini görmüş ve bir kez daha şaşırmıştık.

            “Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkar.” diyor Atatürk (18.02.1923’te Tarsus’ta çiftçilerle konuşmasında)  Uygulanan eğitim ve öğretim yöntemleri genelde çağdışıdır. Bu çağdışı eğitimin sonuçları hakkında daha ayrıntılı bilgiler “Osmanlı Dönemi Eğitim Sistemi’nin Sonuçlarını Bir Değerlendirme” bölümünde verildi.

Atatürk’ün okullarda bizzat uygulandığını gördüğü yöntemler şunlardır:

Baskıcı yöntemlerin yanında kısmen serbestliğe dayanan yöntemler.

             Edilgen, aktarmacı ve ezberci yöntemlerin yanında, kısmen etkin, akılcı, deneyci yöntemler.

             Dinsel eğitimin yoğun olduğu okullarda, Cumhuriyet’ten önce insanlarımız ülkenin gerçek gereksinimlerine ve ulusal düşüncelere göre değil, geleneklere göre eğitiliyordu. Öğretimde bilimsel yöntemler ve amaçlar hiç uygulanmıyordu. Öte yandan temelleri II. Mahmut zamanında atılan laik eğitim kurumlarında din derslerine yer verilmemiş, tamamen çağdaş yöntemlerle eğitim-öğretim sürdürülmeye çalışılmıştır. Laik bir eğitim düzeninin ilk örnekleri sayılabilecek olan bu okulların Batılılaşma sürecine, akla, bilime dayanan eğitime katkıları asla küçümsenemez. 19.yüzyılın ikinci yarısında devleti yönetenlerin ve Abdülhamit despotizmine karşı çıkanların büyük bir çoğunluğu bu okullarda yetişmişti.

 Ne var ki ulema ve tutucu çevrelerin desteklediği İslami eğitim düzeniyle, yenilik taraftarlarının yaygınlaştırmaya çalıştıkları laik eğitim düzeni felsefeleri, amaçları, ders programları ve genel yapılarıyla ayrı dünyalara sesleniyorlardı. Bu nedenle de, yetişme kaynaklarının farklılığı nedeniyle insanlarımız arasında düşünce, duygu, ülkü birliği yoktu. Yalnızca azınlıklar ve yabancılar, eğitimin kendi siyasi ve ekonomik amaçları için önemini anlamışlardı. Böylece Osmanlı’da yüzyıl süren bir eğitim ikiliği çatışması yaşanmıştır. Atatürk bütün bu gözlem ve tespitlerden sonra, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı olarak Osmanlı eğitim sisteminin yerine, yepyeni bir eğitim felsefesi ve politikası ortaya koymak için olağanüstü bir çaba göstermiştir. Atatürk’ün uygulamaya koyduğu ulusal, laik ve bilime dayanan çağdaş eğitim ve öğretim; akılcı, gerçekçi, deneyci, araştırıcı, eleştirici ve yaratıcı bir öze dayanır. Yabancı doktrin ve dogmalara da bağlı değildir.

Atatürkçü eğitim; insanları hayata etkin olarak katılan, kültür ve uygarlığın değerlerinden yararlanabilecek duruma getirebilen, her alanda bilime ve sanata, kendi öz değerlerine, uygarlığa katkıda bulunabilecek yaratıcı bir nitelik sağlamak amacına yöneliktir. Bu amacın gerçekleştirilmesinde en temel ilke; kişiye olumlu ve rasyonel düşünme yeteneği kazandırmak, bağnazlıktan uzak görüş ufku geniş, kişiyi yetiştirme yolunda insanlığa mal olmuş kültür kaynaklarından yararlanmak olmalıdır. Her şeyden önce gelecek kuşaklar Türkiye’nin bağımsızlığını koruyacak Cumhuriyet’i koruyup yükseltecek biçimde yetiştirilmelidir.

Atatürk’ün eğitime bakışından çıkarılacak çok önemli dersler vardır. O her şeyden önce öğretmenlere çok büyük bir önem vermiştir. ’Ancak, üstün fikri ve etik özelliklere sahip öğretmenlerdir ki yeni kuşakları iyi yetiştirebilirler.’’ diyor. Bu bize bugün öğretmen yetiştirmede niteliğe çok önem vermemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.

Atatürk’ten başka insanlar da eğitimdeki yanlışları ve kötü gidişi görmüşler ve düzeltme yollarını araştırmışlardır. Fakat hiç kimse ayrıntılı, doğru, sistemli bir çalışma yaparak kesin tanısı konulamayan ve çözüm yolları bulunamayan toplumsal felaketlerin nedenlerini, bunların eğitim ve öğretimle ilişkilerini, ortadan kaldırma ve çözüm yollarını Atatürk kadar çok iyi gösterememiştir. Atatürk, kurduğu yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti için çağa uygun yeni bir ulusal eğitim felsefesi ve politikası benimsemiş ve sağlığında bizzat uygulatarak sonuçlarını görme şansına sahip olmuştur. Atatürk’ün öğretmenlere, ana-babalara, öğrencilere, devlet adamlarına, hepimize verdiği görevleri, eğitimimiz için gösterdiği amaçları her an hatırda tutup gerçekleştirme çabası içinde olmalıyız. Onları unutur ya da savsaklarsak ne büyük hatalar yapıldığını yaşayarak görüyoruz. Onları içtenlikle, gereği gibi uyguladığımız zaman ulusumuzun gelişme ve yükselmesi kesinlikle gerçekleşecektir. Bundan kimse kuşku duymamalıdır.

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04