KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 81.Cİ YILDÖNÜMÜNDE
CUMHURİYET’İN YARIM KALMIŞ EĞİTİM DEVRİMİNİN SONUÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
(1)
Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen eğitim devrimine neden gereksinim duyulduğunu anlamak için Osmanlı eğitim sisteminin sonuçları üzerine bir değerlendirme yapmak yeterlidir.
Osmanlı dönemi eğitim sistemi: Ümmet döneminin ve siyasetinin bir aracı olmuştu.
Bu dönemde, tüm düşünürlerin ve hocaların devletin resmi öğretisi olan kutsal kitap dışında bir şeyler öğretmesine izin verilmemiştir. Bilim ‘şeriatın izin verdiği ölçüde, suya-sabuna dokunmaz konularda, âlimlerce araştırılmış ve öğretilmiştir. Onlara göre çağdaş dünyada insan aklının geliştirdiği tüm yapıtlar kitapta vardır. Kitap dışındaki arayışlar günahtı, arayışa girenler de kâfirdi. İşte bu yerleşik ve batıl anlayış, Türk Toplumunun Batı’nın çağdaş toplumlarından 300 - 350 yıl geri kalmasına neden olmuştur.
Aynı dönemde Batı, Ortaçağ karanlığından çıkmanın mücadelesini başlatmıştı. Keşifler, Rönesans, Sanayi Devrimi ve Dinde Reform hareketleri başarıyla sürdürülmektedir. Din karşısında, bilimin bağımsızlığını sağlayarak, inancın bilinçle çatışmasını önleyecek toplumsal kurumları oluşturmanın çabası içindedir. Eğitim yaygınlaşmış, okuyanların, düşünenlerin sayısı hızla artmaya başlamış, hümanizmanın cömert hoş görülü havası içinde tüm sanat dallarında ve bilimdeki hızlı gelişmeler, insanları kendi bilincine ve özgür istencine göre hareket etme olanaklarına kavuşturmuştu.
Sonuç olarak diyebiliriz ki: Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı devleti Batı’da eğitim ve bilim temelli gelişen teknoloji ve yenilikleri görememiş, Sanayi Devrimi’nin bilime katkısını kaçırdığı için Avrupa’nın çok gerisinde kalmıştı. Osmanlı bilim, eğitim konusunda geri kalmışlığını fark ettikten sonra Batı’ya öğrenci göndermiş, okullar açmış ancak eğitim medrese üzerinde yapıldığı için eğitimin toplumsal hayata yansımaları çok yetersiz kalmıştır. Halka gereksinimi olan eğitim hiçbir zaman gerçek anlamda verilememiştir. Halk tamamen cahil bırakılmıştır. Halk formal olmayan bir eğitimle yetişmiştir. Eski gelenek ve görenekleriyle yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı toprakları üstünde 300 iptidai, yirmi bin dolayında Sıbyan (kuran öğreten ilkokul) okulu olduğunu görüyoruz. Deyim yerinde ise, koca bir devede kulak bile değil. Devletin desteklemediği eğitimden daha ne beklenirdi ki. İmparatorluk tarihi boyunca okul eğitimi, nüfusun %2 sini bile kapsamamıştır. Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu’da okuryazar oranı, Osmanlı’nın ne kadar okumuş bir halkı miras bıraktığının kanıtıdır! Erkeklerde okuryazar oranı %7, kadınlarda %04( binde dört). İşin kötü tarafı bu rakamların gayrimüslimleri de kapsamasıdır. Onlar çıkarılırsa, Müslüman halkın okuryazar oranı çok daha düşük olacaktır. Daha kötüsü, bu sayıya girenlerin çoğunun İstanbul’da yaşamış olduğudur. İstanbul, İzmir gibi büyük şehirleri çıkartırsak, kasaba ve köylerde okuryazar oranının sıfıra yaklaştığını, yani yöneticiler ve medrese eğitimi görmüşler dışında buradaki insanların tamamının kör cahil olduğunu, okuma yazma bilmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
(DEVAM EDECEK)