Dün, YKKED ( Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği)
etkinliği olan bir kutlama toplantısında buluştuk.
Duzeyli bir etkinlikti. Saygın Bilim- Kültür insanları
doyurucu bilgiler sundular.
Köy Enstitüsü kültüründen gelen az sayıda emekli
emekçiye plaket verme gibi bir hakbilirlik yaklaşımı
birazcık da duygusallık kattı.
Neyleyim ki böyle etkinliklerde zaman planlaması
kolay değildir. Çünkü emeklinin söylemek isteyip de
söyleyemediği o kadar çok şeyi vardır ki..
Bana da söz düştü. Ama zaman yetersizdi.
Köy Enstitüleri konusunda çok önemli bulduğum,
daha doğrusu bilinmeyen değil de yererince vurgu
yapılmayan bir öz noktayı dillendirmek istedim.
Yeterince söyleyebildim mi, bilemiyorum? Uykum
Kaçtı. Ben öğretmen emeklisiyim.
“ Acaba anlatmadığım bir şey kaldı mı?” duygusu
çoğumuzda bir saplantı boyutundadır.
O nedenle, düşüncelerimi bir kez daha söylemek
gereğini duydum:
“ Cumhuriyet Devrimleri yarım kaldı” söylemini
çoöça duymuşuzdur. Bence de yarım kaldı.
Devrimlerin gelişme düzeyini gösterecek ibre
Köy Enstitüleriydi. Bu gerçekliği germe şansından
yoksun olanlar “ Köy Enstitüleri lafı artık bıkkınlık
verdi” bile diyebildiler.
Bilindiği gibi “ Devrimlerin başarıya ulaşabilme
şansları, karşıdevrimcilerini yok edebilmekle doğru
orantılıdır.”
Karşıdevrimcileri yok etmenin ise iki yolu vardır:
- Bedenlerini ortadan kaldırmak. ( Kanlı , acılı
bir seçenektir, ama kolay yoldur.)
- Karşıdevrim Bilincini yok ederek, o insanları
Devrime kazandırmak. ( Uzun ve zor yoldur.)
Anadolu Aydınlanma Devrimini gerçekleştirmek
İçin yola çıkan Atatürk’ün seçtiği yol, bu ikinci yoldu.
Amacını, daha Kurtuluş Savaşı’nın ortasında “ Eğitim
Kurultayı” toplamakla ortaya koymuştu.
Öyle bir “ Eğitim Sistemi” olmalıydı ki bilgisizliğin,
kanmışlığın ya da çıkarcılığın yarattığı “ Karşıdevrim
Bilinci” ni yok etmeyi başarabilsin.
Bu sistem kısa sürede bulundu. Sistemin adı:
“ İş İçinde, İş ve Üretim İçin, Yaparak- Yaşayarak
Eğitim- Öğretim Sistemi” idi.
Bu sistemden geçen bir toplumun “ İnsan Hak ve
Özgürlükleri” ni yaşamsal bulmaması olası mıydı?
Üretim gücünden gelen “ İmece Ruhu” en doğal
İnsan kardeşliğini ve Hukukun Evrenselliğini kültür
boyutunda bilince dönüştürmez miydi?
Bu sürecin anlamı şu idi:
“ Köy Enstitülerinde gözlenecek olan başarı ibresi,
Anadolu Aydınlanma Devriminin başarısını gösteren
biricik göstergedir.
Ne var ki Şevket Süreyya haklıydı, Atatürk “ Yalnız
Adam” dı. Elbette ekibi, arkadaşları vardı. Ama bilinç
Düzeyi olarak yalnızdı. Onun anladığı derinlikte sezgi
ve öngörü yoktu onlarda.
Oysa Ulusal Kurtuluş Savaşına ve çağdaş bilime
karşı olanlar pusuda bekliyorlardı.
2 Dünya Savaşı gibi felaket yıllarına denk düşmek,
karşıdevrimcilere yardımcı olmuştur. Bu koşullarda
siyasi iktidarlar, karşıdevrimcileri yok etmek yerine,
yer yer ödün verilerek zaman kazanma politikasına
düştü. Yenilgi kaçınılmazdı artık.
O kurumları canla- başla yaratan H. Âli Yücel ve
İsmail Hakkı Tonguç, canlarını zor kurtardılar, yargı
kararıyla emekli olabildiler.
Ve onlar ışık oldular.
Işığımız olmayı hep sürdürecekler.