Anılarımın kümelendiği yerlerden biridir Sarıkaya.
Kahve sobalarının yandığı günlerde tanışmıştım Sarıkayalılarla.
İlk günü hiç unutmam.
Sobanın başında 5- 6 erken genç bir çember oluşturmuş, arka planda
da orta yaşlılar ve gençler oturuyorlardı.
Konuk olduğum için mi, yoksa öğretmen olduğumdan mıydı bilmem,
beni de birinci çembere buyur ettiler.
Bir süre hal- hatır ettik. Memleketimi sordular, Gülnar’ı tanıyanlar bile
çıktı.
Konuşkan insanlardı. Ama aralarında birinin ağırlığı farklıydı. En yaşlısı
olmaktan ayrı bir ağırlıktı. Diğerleri onun sözlerine bolca onay veriyorlardı.
Onaylamayan da susmayı yeğliyordu.
Koca Dayı dedikleri bu amca, döne döne:
-Gülnar’da üzüm bağlarının gelişmiş olduğunu duyuyoruz, doğru mu?
diye soruyordu.
Ardmızda oturan orta yaşlılardan biri:
-Hocam hazır ol, sana bağını gösterecek, dedi.
Muhtar sonradan geldi ve beni konuk etti. O sırada sordum Muhtara:
-Muhtar kardeş, elbette gelecek günlerde köylümüzü tanıyacağım da,
Koca Dayı İlgimi çekti. Onda bir bağ merakı gördüm, deyince açıkladı.
-Koca Dayı köyümüzün en varlıklı kişisidir. Bunun yanında olgun kişiliği
bir saygınlık yaratmıştır. Herkes sayar- sever. Lafı da ağırdır ha!
Bizim köy hayvancı köydür. Yeni yeni ziraata geçiliyoruz. Bağcılık yoktu.
Koca Dayı ilk kez bağ dikti. Bağıyla gurur duyar. Yabancı kim gelirse mutlaka
götürür gösterir. Anlaşılıyor ki sıra sizde.
Aslında Toroslar bağa yabancı değildi. Romalılardan kalmış şırahane
yıkıntıları hala duruyordu.
***
Aradan iki gün geçmişti. Bir tatil günüydü.
Kahvede karşılaşır karşılaşmaz öneri geldi Koca Dayı’dan:
-Hocam, şurada benim bağ var. Vaktiniz varsa oraya doğru gidelim mi?
Birkaç yüz metre ileride tepemsi bir düzlük görünüyordu. O düzlükte
3- 4 dönüm kadar bir üzüm bağı dikmiş. Kenarına da evini yapmış.
Bağın kıyısına vardığımız anda birden boş bulundum:
-Koca Dayı bunu niye böyle yaptın? sözü kaçıverdi ağzımdan. Bağ çalı
fundalıktı sanki. Kesmeye kıyamamış olduğu için, bir halaza çalı ormanı haline
gelmiş. Oysa bağ, budamaya kıyamayanı budardı.
Beğenmediğimi anlamıştı.
-Ne olmuş yani, ne yapmışım ki? derken sesi ve tavrı hoşnutsuzluk ifade
ediyordu. Sözümü geri alamazdım.
-Koca Dayı, bunu kim budadıysa olmamış. Bir kök, gücünün üstünde dal
beslemek zorunda kalırsa, nasıl yaşayabilir, nasıl ürün verebilir?
Keşke bir makas olsaydı da bir örnek budasaydık. Tam da güz budama
zamanıydı.
-Var var, makas var dedi, oğlunu çağırdı. Yeni askerden gelmiş, gezinip
duruyormuş delikanlı.
-Oğlum, o bağ makasını bir getiriversene!
Az sonra makas geldi, bir kenardan başladım. Alabildiğine kesiyordum.
O, gözlerini makasa dikmişti. Kendisini izlediğimin farkında bile değildi. Sanki
parmağının bini kesiyormuşum gibi, yüzü kat kat oluyordu. Makası elimden
almak için çabalıyordu. Beş kök budamıştım ki yapıştı elime:
-Yeter Hocam, yorulma. Anladık gayrı böyle budarız, deyip makası aldı.
***
Kış boyunca unutmuştum Koca Dayını bağını.
Bahar gelmiş, yapraklar açılmış, meyve tomurcukları bile belirmeye
başlamıştı.
Kahvede buluşunca Koca Dayıdan ansızın bir öneri geldi:
-Hocam, benim bağa doğru bir gidelim mi? Hem yürümüş oluruz.
Budama işimiz aklıma geldi, içim cız etti birden. Acaba bir olumsuzluk
mu vardı? Ben toprak tahlili yapamamıştım ki. Acaba derin budamayı bu yıl
kaldıramamış olabilir miydi? Kuşkusuz sonu iyi olurdu, ama anlayabilecek
kültürde olmak gerekirdi. Korka korka vardım bağın kıyısına.
Bağı görünce güllerim açtı. Benim budadığım beş kök sanki ayrı bir bağ
olmuştu. Diğer taraflar eski hastalıklı halindeydi, tohum yükü çok azdı.
O sırada, olacak ya, oğlu gördü bizi:
-Ne o? Öğretmene mahvettiği çıbıkları mı gösteriyon Baba? demesin mi?
Meğerse o gün eve gittiğinde:
-Keşke getirmeseydim. Beş kökü mahvetti, demiş.
Artık dili tatlılaşmıştı:
-Ne bileyim be oğlum, bu adam da öğretmen mi, çiftçi mi belli değil ki,
dedi.
Merakını giderdim Kahvede.
Köy Enstitülerindeki Tarla Tarımını, Bağcılığı, Bahçeciliği, Meyveciliği,
Arıcılığı, İpek böcekçiliğini ve yapılan uygulamaları geniş geniş anlattım.
Köylüye bilimsel tarımı anlatmak için, bir seminer fırsatı doğmuştu.
Sanırfım, en çok da Koca Dayının bağı mutlu olmuştu.