SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


KİTAPLAR VE DÜŞÜNCELER


Bugün de kitaplar arasında dolaşmaya çıktım. Umarım siz de benimle dolaşırken aynı tadı alırsınız. Çalışma odamdayım; İzmir'de hava yağmurlu, hava hüzün dolu...

"Hüzün hüzün bahçeler dolusu

Düşün düşün kitaplar dolusu." -BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU 

En güzel iş benim için, kitaplar dolusu düşünmek ve duygulanmak... Dolaşırken kitaplar arasında Tahir Kutsi Makal'ın "KOMYON" kitabına uzandı elim. Ta 1979 yılından kalmış bir kitap; o yıl okumuşum. Kitabın arka kapak yazısını okudum hemen; içeriğini anımsamak için. Gerçi  elime aldığım her kitabın arka kapak yazısını okumak gibi bir alışkanlığım vardır; yeni aldığım bir kitapsa koklaya koklaya okumak gibi... Öneririm, çok zevklidir!

Kitabın arka kapağında, içeriği hakkında birkaç cümle vardı:

-“Umutla evden çıkan insanların yol sıkıntısı.” 

-“Dağ köylülerinin bitmeyen çilesi." 

-"Kahırlı insanların yarın özlemi ve yaşama sevinci.” 

 -“Türk toplumunu canlı kişiler, kır renkleri ve töreleriyle anlatan eser.” 

Hemen kitabı açtım. 1978 "PEYAMİ SAFA ROMAN YARIŞMASI" BİRİNCİSİ yazıyor. Bir de baktım, "Tahir Kutsi Makal'dan Vildan Güzel'e saygıyla 1979" diye imzalanmış. 

O yıllarda ben İstanbul Yeşilköy Lisesi'nde edebiyat öğretmeniydim. Tahir Kutsi Makal'ın kızı Çimen de öğrencimdi. Hemen anımsadım Çimen'i; çalışkan, hanımefendi iyi bir öğrenciydi. Hiç unutmayışımın bir nedeni daha var; Tahir Kutsi Makal'ın öbür kızının adı... Çeyiz... Çeyiz, Çimen... Anadolu kadını kız çocuğu için "kız beşikte, çeyiz sandıkta" der ve gerçekten kız çocuğuna, ekonomik  gücüne göre bir sandık alır, ÇEYİZ ÇİMEN düzmeye başlar. Trakya'da da aynı gelenek vardır; sandığa önce güzel bir bohça içinde don konur, "donansın" dileğiyle... Şimdi devam ediyor mu o coşkulu istek bilemiyorum?

Ben elli yıl önce donatmıştım kızımın çeyiz sandığını, ama... O yaşta kızları olanlar bilir o amanın arkasından gelecek sözcükleri... Geçelim, konumuz bu değil!

Karıştırdım kitabı; "Kamyon yokuşu tırmanırken eksozun dumanı daha da bollaştı. Üstelik daha da siyahlaştı. Adamın gözü pencerede idi ilkin... Sonra gözüyle birlikte başı da dışarıya kaydı. Sağ kolunu yarı aralık camdan dışarı attı. Sol elle camı iyice indirdi. Bu sefer boynu da dışarıdaydı." diye başlıyordu roman.

Yavaş yavaş, bölük pörçük de olsa anımsamaya başlamıştım... Bir dağ köyünden sırtına yorganını vurarak iş bulmak amacıyla yollara düşen bir köylünün, yolda karşılaştığı bir kamyona binmesiyle başlıyordu roman. Alıntıda konuşanlar "Kaptan"la "Adamım" diye seslendiği yolcusuydu. Roman 12 bölümden oluşuyordu.

Romanda 11. bölümde tanıtılan bir "Karadayı” vardı ve o kadar güzel anlatılmıştı ki, tıpkı romanın iki kahramanı olan “Kaptan ve Köylü” gibi romanın esas kahramanları arasına girivermişti.

Kamyoncuların uğrak yerlerinden biri “Karadayı” nın yeridir. Kamyoncular hükümet merkezi bellemişlerdir orayı. Fotoğraflarla dolu, camla kaplanmış masadaki resimler,  kamyoncular başkentine, kamyoncular hükümet merkezine uğrayanların fotoğraflarıdır; ancak çerçeve içine alınanlar rahmetli olanlara aittir.

Karadayı, görmüş-geçirmiş biridir. Şoförlerin gece konaklayacakları  oteli de vardır. Orada konaklayan kamyoncular, saz çalan bir şoförün sazı eşliğinde türkü söyler, kıvrak olursa türkü, hepsi kalkar oynarlar.

Roman, baştan sona akıcı, şiirsel bir üslupla kaleme alınmış, sayfaları karıştırırken bir baktım ki, her bölümü tekrar okumuşum. Elinize geçirirseniz bu güzel kitabı, okumanızı öneriyorum.

Saz çalan şoför, her toplantıda "Karadayı'nın türküsü" dedikleri ve Karadayı'nın ağladığı bir türküyü çalar. Karadayı, gözleri kapalı dinler türküyü, gözlerinden çenesine yaş tanecikleri akar. Dokunaklı bir hapisane türküsüdür bu. Karadayı "namus belâsına" iki can almış; yıllarca hapis yatmıştır. "Başına ne gelirse katlan, aldırma, doldur çileni..." sözleri geçmektedir türküde...

Belki de Sabahattin Ali'nin hapisane türküleridir söylenen, olamaz mı?

"Başın öne eğilmesin,

Aldırma gönül, aldırma;

Ağladığın duyulmasın,

Aldırma gönül aldırma..."- SABAHATTİN ALİ

Karadayı'yı ağlatan ilk türkü budur belki de, kim bilir? İkincisi de bu:

"Düşünme, gününü doldur
Gurbet hapishanesinde;
Günler yıllara bedeldir
Gurbet hapishanesinde.

 

Bahtım dağları aşırdı,
Yâdelde dama düşürdü.
Yine gözlerim yaşardı
Gurbet hapishanesinde.

 

Akşam gökler bulutlanır,
Demir kapılar kilitlenir,
Gönül her derde katlanır
Gurbet hapishanesinde.

 

Hâlini bilen bulunmaz,
Yüzüne gülen bulunmaz,
Kapıya gelen bulunmaz
Gurbet hapishanesinde."  -SABAHATTİN ALİ

 

İlhan Başgöz'ün hapisane türküleri ile ilgili yazdıklarını anımsadım:

"Hapishaneye düşenlerin acısını, çilesini dile getiren türkülerde, sevgiliden, anadan, babadan ayrı kalmanın acısı, gardiyanın kötü davranışları, geçmeyen günlerin insanı azar azar tüketişi konuları işlenir. Türküyü yakana göre, verilen ceza ağırdır, haksızdır. Dışarıda kalanlar vefasızdır. Karamsarlıkla beraber af umudu da bu türkülerde yerini alır."

Yeri gelmişken, yeni yitirdiğimiz (13 Nisan 2021) Prof. Dr. İlhan Başgöz'ü anmak istiyorum. Sivas'ta 1921'de doğan Başgöz, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunudur.

"1949 yılında doktor unvanını kazandım, asistan olarak fakültede kaldım. Üç solcu hocayı, (Pertev Naili Boratav, Niyazı Berkes, Behice Boran) fakülteden atmak için kaynatılan cadı kazanı devrinde ben de Tokat Lisesi Edebiyat öğretmenliğine sürüldüm. 

1952 yılında ve Tokat Lisesi edebiyat öğretmeniyken, Demokrat Parti'nin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri benim görevime son verdi, bir zaman işsiz kaldım. Sonra askerliğimi yaptım. 1952 yılında Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesini ihlal etmek suçlaması ile tevkif edildim. 8,5 ay mahpusta kaldım. Bana iki yıl ceza verildi. Türk Ceza Kanunu'nun aklımda kalmayan bir maddesi uyarınca verilen cezanın tamamı kaldırıldı." diyerek anlatmıştır başına gelenleri İlhan Başgöz.

İlhan Başgöz, Türk folklorunu, halk edebiyatını dünyaya tanıtmıştır. Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın, Köroğlu’nun sözünü günümüze kadar getiren önemli bir folklor uzmanıdır. 

Ambülans  uçakla 5 Ocak 2021'de Türkiye'ye getirilen Başgöz, yurt dışında 33 yıldır çalışmanın yorgunluğu içinde olduğunu ifade etmiş, "Memleketime dönmemin sevincini Enver Gökçe'nin bir dizesiyle anlatacağım: 'Senin emekçin olaydım şen olası türküsü, dost kokusu, dost selamı Türkiye'. Yorgunum daha fazla konuşamayacağım." diyerek dile getirmiştir.

TÜRKİYEM

Senin emekçin olaydım 

şen olası türküsü 

dost kokusu, dost selamı Türkiye.   -ENVER GÖKÇE

 

Enver Gökçe, 1920’de Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Çit Köyü'nde doğmuştur; sekiz yaşında ailesiyle birlikte Ankara'ya gelmiştir. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiştir.  

O, sadece kendi köyünün şairi değildir; ulusun şairi, halkın şairidir. Halk şiirinin, halk dilinin zenginliğini bilir; o şiirin canlı yanlarını şiirinde yansıtır. Halk kültürünü bilinçle,  halkçı bir görüşle değerlendirir. O da, çeşitli nedenlerle hapis yatar, sürgüne gönderilir.

 MEMLEKETİMİN ŞARKILARI

Ben, bizden olan bütün insanların dostu;

Adı, haritalarda bile bulunmayan

Bir köyündenim Anadolu'nun.

Güzel şeylere hasrettir memleketim,

Güzel şeylere hasret bu dünya.

Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım

Yanan şehirlerin,

Ağır tankların tekerlekleri arasında.

Biliyorum,

Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce

Pasifik kıyılarından Volga'ya kadar.

Benim arzumanım kaldı

Hürriyet boylarında tank oynatanlarda.

Bütün kıtalarda

Tulu arzda, İslam içinde, küffar içinde

Mülhit, mümin ve vatanseverim.

 

Bende türküler oldu ağlamaklı,

Bende türküler oldu dizim dizim.

Doldurdum sineme, ciğerlerime,

Doldurdum derdi mihneti

Pamuk tozunu, kömür tozunu;

Memleketimin şarkıları kadar acı çektim.

 

Ben şairim

Halkların emrinde, kolunda, safında.

Satırlarım vardır kahraman,

Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı.

Ahdim var :

Terli atlet fanilalı göğüslerden

Püfür püfür geçeceğim.

Bir de aşıkım, kanlıbıçaklı

Yâr için serden geçeceğim.

İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim

Bu hususta :

"Üçten, beşten, senden geride kalan değilim.   -Enver GÖKÇE 

Roman, yol serüvenleriyle bezendikten sonra, gene bir yol üzerinde, hem de kar ve tipi nedeniyle kaybolan yol üzerinde beklemekle sona ermektedir. 

Tahir Kutsi Makal, 1937'de Acıpayam'ın Oğuz Köyü'nde doğmuştur. Rençberlik yapan Hacı Mehmet Hoca'nın 13 çocuğundan üçüncüsüdür. Acıpayam Ortaokulu'nda ve Denizli Lisesi'nde okur. İstanbul'da gazetecilik öğrenimi görür.

Çeşitli gazetelerde; muhabir, haberler müdürü, yazar, sekreter, yazı işleri müdürü ve genel yayın müdürü olarak çalışır; çeşitli dergiler yönetir.

Gazetecilik yıllarında çok kere ödül alır. 1962-63'te "İçgöç" dizi röportajıyla "Yılın Gazetecisi" seçilir ve ödül olarak Avrupa'ya gönderilir. Röportaj, öykü, şiir, araştırma dallarında yapıtlar verir. "Kamyon" romanıyla Peyami Safa Roman Ödülü'nü, "Karadon" kitabıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı öykü ödülünü kazanır. İnönü Üniversitesi Senatosunca kendisine "Fahri Doktor" unvanı verilir. Hazandede Belediyesince Kırıkkale'nin hemşehrisi ilan edilir. 1999 yılında yitirdiğimiz değerli yazarın ruhu şad olsun.

Tahir Kutsi Makal, halk edebiyatı ile de ilgilenmiştir. Konferanslar vermiş, bilimsel folklor kongrelerinde bildiriler sunmuştur.

Romanda olaylar 1960'lı yıllarda geçer; ama, daha önce bu konuda yazılmış öykü ve romanları okuduğunuzda, aradan geçen yıllara karşın, değişen pek bir şeyin olmadığını görürsünüz. Sabahattin Ali'nin Kağnı ve Kamyon öykülerini okursanız ne dediğimi  anlarsınız. Bu iki öykü de 1935 yılında yazılmıştır.

1936'da, belki de biraz daha sonra yazılmış olan Cahit Külebi'nin

SİVAS YOLLARINDA şiiri de bu gerçeği vurgular. Anadolu gerçeği çağdaş yaşamın gereklerine uygun olarak çözümlenmemiştir.

 

SİVAS YOLLARINDA

Sivas yollarında geceleri

Katar katar kağnılar gider

Tekerleri meşeden.

Ağız dil vermeyen köylüler

Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?

Ağır ağır kağnılar gider

Sivas yollarında geceleri.

 

Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,

Ne, sevdayla dolup taşar gönüller,

Bir rüzgâr eser ki, bıçak gibi

El ayak şişer.

Sivas yollarında geceleri

Ağır ağır kağnılar gider.

 

Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider

Toz duman içinde,

Şavkı vurur yollara,

Arabalar dağılır şoförler söver,

Sivas yollarında geceleri

Katar katar kağnılar gider.    -CAHİT KÜLEBİ 

 

Tahir Kutsi Makal'ın maddî aşkı, ka­dın tutkunluğunu anlatan, bu yanı ile de Ümit Yaşar Oğuzcan’ı andıran şiirlerin­den birini okuyalım:

SOHBET

Babanız yine âşık çocuklar.

Yüzünün gülüşü ondan, 

Erken gelişi ondan.

Ve bu sefer iş berbat!

Babanız yine âşık çocuklar.

Aşksızlığı kaldırın mezara,

Şiirin bini bir para gayri, 

Türkünün bini bir para.

Cıvıl cıvıl kuş sesleri balkonda,

Evde cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları.

Derim ki bu sevgide etmeli sebat!

Babanız yine âşık çocuklar.

Mahzun duruş çoğaldı, 

Kalpte vuruş çoğaldı, 

Son resmi de yırtıver, at!

Babanız yine âşık çocuklar.

Duyurmayın ananıza, utanırım. 

Dövüş-kavga çıkarır, onu iyi tanırım. 

Sizi asar, beni keser, surat asar, surat!

Azar köftesi gelir sofraya, surat çorbası konur.

Bırakın yüzüm gülsün ne olur,

Bırakın hızlı çarpsın yüreğim.

Bırakın bir daha âşık olayım,

Bırakın erken öleyim.

Duyurmayın ananıza, utanırım.

Babanız yine âşık çocuklar.   - TAHİR KUTSİ MAKAL

              HOŞÇA KALIN.

Nevzat Saylan
21.04.2021 19:41:31
Gazetenizi inceleyince eski alıştığımız demokratik ortamı ve özgür-bağımsız gazeteleri hatırladım. Özetle geriye gidiş konusunda çok yol aldığımızı fark ettim. Sizin yazınızdan da edebiyata katkılarınızın çok olduğu belli. Emeğinize sağlık. Cumhuriyet in asaletine sahip olduğunuzu her okuyan anlayacaktır. Saygılar.

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04