SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


KEMALETTİN KAMU ÜSTÜNE


Şairlerimizi çabuk eskitiyoruz!  Şiire saygı göstermeyişimiz eskitme sebeplerimizin başında geliyor bence; bu, şairlere yaptığımız büyük haksızlık... Her şeyden önce şiire verdikleri emeği düşünerek saygı duymalıyız. 

Şiirleri, yazıldıkları dönemin değerleri içinde düşünmemiz gerek... O şiiri yazdıran koşulları bilmemiz gerek... Aslında şiirin de eskimesi doğal, olağan bir şey; ama sadece eskiden yazıldığı için eskimiş demek, işe yaramaz demek yanlış. İyi şiirlerini bulup okumamız gerekir diye düşünüyorum. 

Örneğin Kemalettin Kamu... Bestelenmiş şiirleri olmasa  kimler anımsar onu; kimler sevdiği şairler  içinde sayar?

Yaşanmış olaylar ve gözlemlere dayanan; döneminin ruh hâlini yansıtan şiirler yazmıştır Kamu...

Hece ve aruz ölçüleriyle savaş, aşk, gurbet, özlem, yalnızlık konularındaki şiirleri, ölümünden sonra "Kemalettin Kamu, Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri (Rifat Necdet Evrimer tar. 1949) adlı kitapta toplanmıştır.

“Ona en büyük şair diyemeyeceğiz. Fakat, şiirleri sevilen, dilden dile dolaşan bir şair demeye hakkımız vardır... Kemalettin Kamu’nun dili temiz ve güzeldir.. Şair umumiyetle dil ve üslûp üzerinde durmuş ve çalışmıştır."

“Daima romantik yaşamış ve öyle kalmıştır. Onun tek farklı tarafı, memleket sevgisini mısralarında en iyi işlemesidir. Bütün şiirlerinde bu asil sevginin renkli ve çekici pırıltılarını görüyoruz, onlarda ülküsüne bağlanmış bir şairin kuvvetli inanışları yaşar."

                                                                 (R. Necdet Evrimer)

“Kemalettin Kamu, gurbeti her zaman içinde duymuş, temiz ve sade bir dille yazılmış içli ve samimî şiirleriyle hepimize duyurmuş ve haklı olarak gurbet şairi unvanını almıştır.” (İlhan Geçer)

(...) ‘Kimsesizlik’, ‘Bingöl Çobanları’, ‘Gurbet’ adlı şiirleriyle hep hatırlanacak olan Kamu’nun şiirimizde ‘zaman’ konusunu işleyen ender şairlerden biri olduğunu da söylemek gerekir.” (Eray Canberk)

GURBET 

Gurbet o kadar acı
Ki ne varsa içimde,
Hepsi bana yabancı,
Hepsi başka biçimde!


Eriyorum git gide,
Elveda her ümide,
Gurbet benliğimi de
Bitirmiş bir içimde!


Ne arzum, ne emelim,
Yaralanmış bir elim,
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde!   -KEMALETTİN KAMU


BİNGÖL ÇOBANLARI

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum,

Bu dağların eskiden âşinâsıdır soyum.

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların,

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların

Görmediği gün yoktu sürü peşinde bizi,

Her gün aynı pınardan doldurup destimizi

Kırlara açılırız çıngıraklarımızla.


Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni,

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini,

Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;

Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,

Dolaştırıp dururuz aynı dâüssılayı.

Her adım uyandırır acı bir hâtırayı.


Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,

Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;

Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,

“Suna”mın başka köye gelin gittiği akşam,

Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,

Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.

Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,

Diye hıçkırır kaval:

Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun,

Daima eğeceksin başkalarına boyun;

Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,

Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı

Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an,

Madem ki kara bahtın adını koydu çoban!

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden

Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun

Nadir duyabildiği taze bir heyecanla,

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla

Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına. - KEMALETTİN KAMU


Bizim  kuşak bu şiiri severek okurdu; Faruk Nafiz Çamlıbel'in Han Duvarları şiiri ile de karşılaştırarak. İki şiirde de Anadolu coğrafyası, Anadolu insanı, şairin "ben"i birlikte işlenir; ancak Faruk Nafiz Çamlıbel, Anadolu'yu bir gurbet diyarı olarak görür, çünkü o, hayatında ilk kez gurbete çıkmaktadır. Ayrıca şairin İstanbullu oluşunun da Anadolu'ya bakış açısında etkisi vardır. Türk aydınları gözlerini "taşra" (dışarı) diye nitelenen Anadolu'ya ancak, Kurtuluş Savaşı yıllarında, özellikle de devlet merkezinin Ankara'ya alınmasıyla çevirmişlerdir. Şiire gurbet duygusu egemendir.


BİNGÖL ÇOBANLARI'nda  şair, Anadolu topraklarının yerlisidir. Soyu "bu dağların eskiden beri âşinâsı"dır. Onlar buraların "ebenced" bekçisidirler. "Tenha derelerin, vahşi kayaların" onları sürü peşinde görmediği gün yoktur. Şiirde, şairden çok, çoban egemendir; o konuşur. Şiirin son bölümünde şair, konuşur; çobanla ruhsal kaynaşmasını anlatır. Kamu, şiirden kendi "ben"ini silmiştir. 


Kamu, 15 Eylül 1901'de Bayburt'ta doğar. 6 Mart 1948'de Ankara'da yaşamını yitirir.

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Erzurum ve çevresinde geçirmiştir. İlk izlenimlerini BİNGÖL ÇOBANLARI şiirinde betimlediği çoban gibi, Anadolu dağları ve yaylalarından almıştır.

İstanbul Darülmuallimini'nde (Erkek Öğretmen Okulu) son sınıf öğrencisi iken Kurtuluş Savaşı'na katılmak amacıyla Ankara'ya gider. 1923-1933 yılları arasında, Matbuat ve İstibarat Müdüriyet-i Umumiyesi'nde (bugünkü adıyla Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü) çalışır.

1933'te Paris'e gider, Siyasal Bilgiler Okulu'nda öğrenim görür. 1938 yılında tekrar Ankara'ya döner. Erzurum ve Rize milletvekili olarak BMM'ye girer. 

O, bütün kalbiyle Anadolu'ya, Bingöl çobanlarının yaşadığı topraklara bağlıdır. 6 Mart 1948 yılında Erzurum yüksek öğrenim gençliğinin düzenlediği Erzurum Gecesi için hazırlıklar yaparken yaşamını yitirmiştir. Ruhu şad olsun. 

Kamu, ruhunda Bingöl çobanlarının anısını daima taşımıştır. Şiirin sonunda çoban çocukla kaynaşması bu yüzdendir. O, gerek Mütareke dönemi duygusallığı gerekse kendi mizacının etkisiyle çobanı; duygulu, içli, duygusal olarak görür. İçinde yaşadığı dönem, o yıllar, dönemin gençlerinin hemen hemen hepsinde  olduğu gibi Kamu'da da içli bir duyarlılık yaratmıştır.


KİMSESİZLİK 

Yıllardır bir kılıcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi;
Mustaribim bu duvarın dış tarafında,
Şefkatine  inandığım biri var gibi.


Sanıyorum saçlarımı okşuyor bir el,
Kıpırdamak istemiyor göz kapaklarım;
Yan odadan bir ince ses diyor gibi gel!
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım.


Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde;
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Baş ucumda biri bana ‘su yok’ desin de!   -KEMALETTİN KAMU 


KİMSESİZLİK şiirinde de şair kendisini bir kında kapalı kılıca benzetir. Kimsesizlik dört yanını bir duvar gibi sarmıştır. O denli yalnızdır ki, kendisine "su yok" diyen birisinin varlığını özler.

Şiiri seven bir öğretmen olarak, unutulmaya yüz tutmuş şairlerimizi birkaç şiiriyle de olsa  anımsatmak boynumun borcudur. Günümüze uyduklarını iddia etmiyorum; ama aşk, özlem, yalnızlık gibi duygular insana özgü duygulardır. Şiirin değişme ve gelişmesine göre farklı biçimlerde ifade edilse de, herkesin zaman zaman yaşadığı duygulardır. 

Yazımı şairimizin bir aşk şiiri ile bitiriyorum.

İRŞAD

Sevgilim güvenme güzelliğine,

Senin de saçların tarumar olur;

Aldanma talihin pembe rengine,

Hayatın uzun bir intizar olur.


Sevgilim her insan doğarken ağlar,

Çiçeklerle açar, sularla çağlar,

Rehgüzârı olur bahçeler, bağlar,

Nihayet isimsiz bir mezar olur.


Sevgilim baksana bir yanda gülen,

Bir yanda gözünün yaşını silen,

Kimi benim gibi erir derdinden,

Kimi senin gibi bahtiyar olur!


Sevgilim senin de geçer zamanın,

Ne şöhretin kalır, ne hüsn-ü ânın,

Böyledir kanunu kahpe dünyanın,

Dört mevsim içinde bir bahar olur!   -KEMALETTİN KAMU 

       HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04