Sabri Galip Nakipler


İSTİKLAL MARŞI


İstiklal Marşı’nın Meclis’te oy birliği ile kabul edilişinin 100. yılı kutlanıyor.

Dinci gazeteler başta olmak üzere Sözcü, Cumhuriyet, HaberTürk, Hürriyet; gerek gazete olarak, gerekse kimi yazarlarıyla  hamaset sosuna batırılarak işledi bu konuyu..

Tamam. Doğal. Gerekli. Doğru.

Ne var ki şu ayrıntıyı gözden kaçırmadan olaya bakmak lazım:

Mehmet Akif Ersoy, iyi bir şair, güçlü bir şair, usta bir şair.

Ama her iyi yazan şair iyi bir insan olmayabilir.

Her iyi yazan bir romancı, bir gazeteci, bir senarist iyi bir insan olmayabilir.

Her güzel konuşan, her güzel türkü, şarkı gazel söyleyen, iyi insan olmayabilir.

Güzel, doğru, iyi; pat diye vuracağınız bir damga değildir, sağdan soldan duyduklarınızı referans sayarak.

Doğruyu bulmak zordur. Doğru, bir çuval pirinç içindeki beyaz taştır.  Hele bu, insansa, onu iyi tanımak lazım, onunla konuşmak lazım, hakkında yazılanları okumak lazım. kısaca en ince elekten geçirmek lazım onu. Bugün, özellikle parlamentoda bir yasa taslağı üzerinde görüşlerini dile getirirken kükreyen, partisi tarafından ayakta alkışlanan bir vekile, sadece bu konuşmasından dolayı - senin de söyleyemediğin düşüncelerini dile getirdiği için- ona iyi bir insan, doğru bir insan diyebilir misin?

İktidarda da çok güzel konuşan vekiller var. İktidara başarılı mı diyeceğiz?

Mehmet Akif; İslamcı bir şairdir evvel emirde. Olabilir. Kişisel görüşüdür. Saygı duymak lazım. Ama Cumhuriyeti kabul etmeyen, şeriatı öven ve destekleyen, Harf Devrimini, Kılık Kıyafet Devrimini reddeden, Hilafeti ve Saltanatı savunan bir insandır.İmzası bile arap harfleriyledir. O kadar yani. Siz bakmayın Türkiye’deyken kimi fotograflarının kravatlı olmasına.

Milli Mücadeleye bu islamcı anlayışın ışığı altında destek vermiştir. İslami hareketin en önemli yayın organı olan ve 1925’te Takrir-i Sükun Kanunu ile kapatılan  Sırât-ı Müstakîm  (sonraları Sebîlürreşâd adıyla devam eden) dergisinin başyazarıdırAkif. Savaş yıllarındacamilerde verdiği vaazlarda da insanları sürekli İslamın savaş ve şehadet ilkeleri doğrultusunda uyarmaya ve yönlendirmeye çalışmıştır. Şiirlerini topladığı Safahat da bu özlemlerinin bir özetidir. Akif’e göre savaş kazanılacak, saltanat ve hilafet devam edecektir. Abdülhamit, despot bir padişah olduğu için yerilmeli ve onunla mücadele edilmelidir. O, tahttan insin de yerine padişah sülalesinden kim geçerse geçsin,ona tabi olunmalıdır.

İstiklal Marşı da işte bu İslami duyguların yoğunlaştırıldığı bir şiirdir. İçinde demokrasiyle, insan haklarıyla, cumhuriyetle, Türklükle ilgili bir satır bulamazsınız.  Bulduğunuz şey sadece müslümanlık, tek dişi kalmış uygarlığı red, şehadet, vatan, sancak,  Allah, din, peygamberdir. “Çanakkale Şehitlerine” adlı o güzel şiir de bu temaları işler.

O zamanki halkın  ve yönetim kadrosunun tümünün kafa yapısı buydu. Kuvvet komutanları da dahil hiç kimsenin aklından Cumhuriyet kavramı geçmiyordu, Atatürk hariç. Hatta Atatürk olmasaydı ve onun dışında bu zafer kazanılsaydı eğer, İnönü’nün bile Cumhuriyeti savunacağı ve onu devlet literatürüne sokacağı konusunda  şüpheliyim. Fevzi Çakmak da öyleydi, Kazım Karabekir de. Yani tablo bu renkteydi. Ve bu kadro, ülkeyi yönetecekti, Atatürk olmasaydı.  Daha doğrusu Vahdettin’in çocuklarından birisi padişah, bu isimler de sadrazam, vezir, şeyhülislam statüsünde olacaklardı.

Düşünün ki 21. yüzyılda bile hala bunun mücadelesini veriyoruz iktidara karşı. Ne garip bir tecelli değil mi?

 Erdoğan’ın Halife olmasını isteyen yığınla insan var Türkiye’de. Bu yığınla insanı  üstü kapalı da olsa destekleyen bir muhalefet var. İnanmayın ve kanmayın muhalefetin mikrofon önünde  cav cav etmesine. Samimi değiller. Göründükleri gibi değiller. Göründükleri gibi olsalardı Halifeliğe soyunan Erdoğan’ı, çoktan, soyunup soyunacağına pişman etmişlerdi şimdiye kadar. Ellerinde onu makamından indirmek için  yüzlerce gerekçe  yüzlerce yolsuzluk dosyası bulunmasına rağmen  hiç biri ses edemiyor, sadece konuşuyor.

Hele şu chp yok mu, şu chp?

Kılıçdaroğlu’nun, Erbakan’ın ölüm yıldönümündeki törene katılıp onu övmesi, arkasından bugün İç İşleri Bakanı Soylu’nun annesinin ölümü üzerine taziye mesajı yayınlaması, insanı duygu yağmuru altında ıslatıyor, tüylerini ürpertiyor, okuyanın görenin dinleyenin gözlerini yaşartıyor.

Çelişkileri, pişkinlikleri, vurdumduymazlıkları görüyorsunuz işte.

Kemal bey’in perde arkasından Soylu’ya söylemek istediği şu aslında :

“Sayın İç İşleri Bakanı!

Sizin göreviniz sırasında bana linç girişiminde bulundular. Ufak yara berelerle kurtuldum. Siz kılınızı bile kıpırdatmadınız. Sağ olun. Gerçi bu saldırı, amacına ulaşamadı; ama n’olur, ikincisi olursa gene aynı duyarsızlığı gösterin . Olur mu? Teşekkür ederim. “

İsa’nın İncil’de söylediğiyle Kılıçdaroğlu’nun düşündüğü aynı : “Birisi yüzünüze bir tokat vurursa, öbür yüzünüzü de gösterin.”Anlayış bu.

Kılıçdaroğlu, kafasından geçenleri sergiliyor, insani yönünü yani. Ama politik yönden yanlış. Bu genel başkanın, yarın başbakan olsa, Erdoğan ve kadrosundan hesap soracağını mı sanıyorsunuz?Ben sanmıyorum. Kılıçdaroğlu, “Canım, insan ülke yönetirken elinde olmadan bir takım yanlışlıklar yapabilir. Bunu bu kadar büyütmeye gerek yoktur.” diyebilecek bir tiptir. İşte onun için milletçe doğruyu ve güzeli seçemiyoruz. Birinin iyi dediğine balıklama atlıyor, kendimizi mecbur hissediyor ve onu sırtımızda taşımaya çalışıyoruz.

Taziye mesajının içeriği de zaten bunu gösteriyor.

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92