İkinci Dünya Savaşı süresince Türkiye savaşa girmemiştir. Uygulanan politika değişiklikleri, ülke içinde savaşın sosyoekonomik etkilerinin görülmesini engelleyememiştir.
Türkiye'ye sığınan mültecilerin bakımı, ordunun silah altında tutulması, dış ticaretin ciddi zarar görmesi sebebiyle yokluk ve pahalılık görülmüştür. Varlık vergisi, ekmeğin karneyle dağıtılması gibi uygulamalar halkı zor durumda bırakmıştır.
Ülkedeki yokluğa paralel olarak karaborsacılık artmış, hükûmetin tepkisi ise idama varacak kadar ağır cezalar vermek olmuştur . Yetersiz beslenmeye bağlı salgın hastalıklar da görülmüştürı.
KAHVELER GAZETELER şiirinin ilk bölümünde savaşın halkımızı nasıl olumsuz etkilediğini dile getirmiş Ilgaz... "39 Harbi kimini sefil ederken, kimini de şair etmiştir."
KAHVELER GAZETELER
Kimini vurguncu yaptı 39 harbi
Kimini karaborsacı
Laf olur diye dost çayı içmeyenler
Mahkemelik oldu rüşvet yüzünden
Gaz fişi, ekmek karnesi derken
Kimler karışmadı ki piyasaya
"Kimini sefil etti 39 harbi,
Kimini şair etti."
Beni de gazete tiryakisi.
Dadandık kahvelere ajans yüzünden,
Bir bardak ıhlamur bedeline
Yeni nizamdan dem vuran yazılar okuduk
Düştük eli kalem tutup da
Eli silah tutmayanların peşine,
Cenk meydanlarını dolaştık,
Denizler geçtik dağlar aştık,
Gün oldu kırıldı kanadımız
Kaldık çöllerde.
Gün oldu Urallar'dan vurup
Ulaşmak istedik Kızılelma'ya
Yürüdük şehir şehir,
Bir de ne görelim
Arpa boyu yol gitmişiz!
Düşenin dostu mu olur,
Zafer nerde, biz orda:
"Meserret" de kurtardık Sivastopol'u
"İkbal" de girdik Berlin'e
Atikali kahvesinde patladı
Atom bombası
Pes dediler, bir yaz akşamı
Şehzadebaşı'nda Japonlar,
Çektik zafer bayrağını kapıya!
RIFAT ILGAZ
Savaş, ENVER GÖKÇE'yi de hemen hemen aynı biçimde etkilemiştir:
"düşman oldum
939 harbi
Beni dostlarımdan ettin,
Beni mahzun ettin
Sefil ettin
Şair ettin!
Sana bin teşekkür
Büyük ızdırap
Bana sevmeyi
Bana hakikatı
Bana insanları öğrettin."
ENVER GÖKÇE
İkinci Dünya Savaşı yıllarını, bu biçimde anlatabilen çok az şiir vardır bizim edebiyatımızda. Rıfat Ilgaz usta, ironik bir biçimde öylesine ustaca anlatmış ki, bir benzeri zor bulunur diye düşünüyorum.
Şiirde savaşı izleyen bir meraklı kişi her şeyi kahvede öğreniyor; Meserret'te, İkbal'de, Atikali kahvesi'nde. Bu kişilerle de bir güzel dalgasını geçiyor Ilgaz.
Onun şiirlerinde ironi, günlük yaşamın içindedir; yapay değil, gerçekçidir.
PAS
Doğduğum kente gittimdi, bazı pasları silmeye
Yerinde görmeye bazı taşları, bazı oyukları, v.b.
Saçlarımı yine uzun tuttumdu bir ağırlık olsun diye
Dışarlıklı bir pabuç giydimdi
Yitmesin gelişim diye tozda toprakta
Beni kentin dışında durdular karşılamaya
Çevirip yöremi ayrıladılar
Sanmazdım konuk olayım çocukluğuma
Geri göndermenin ilk adımı olsun hiç sanmazdım
Yengelerim için karşılama
Sanmazdım çocukları asfalta ve parka başlatsınlar
Oteller hanlar yapsınlar canım viraneliklere
Pastalar, vitrinler çiğdem pilavına karşı
Sanmazdım kar yerine buzdan dondurma
Bir tek Çapanoğlu kalmasın Yozgat'ta
Dedem ölmüş ninem ölmüş annem ölmüş
Giremedim eski evimize
Dedem ki karşı durmuştu yıllarca
Tütünün ve ağıdın yıkımına
Ninem ki karşı durmuştu yıllarca
Yokluğun ve dedemin yıkımına
Annem ki karşı durmuştu yıllarca
Onulmaz bir inceliğin yıkımına
Gülten'i Yozgatlı demesinler bundan böyle
Nerde ölürsem oralı olayım
Doğularda, yolsuz dağların
Soğuk suların başında öleyim.
GÜLTEN AKIN
İkinci Dünya Savaşı'nın etkilerinin şiddetli bir biçimde duyumsandığı, yokluğun hüküm sürdüğü ve ekmeğin karneyle alındığı bir dönemde çocukluğu Yozgat'ta geçen Gülten Akın, burada ilkokulu bitirir.
Şair doğduğu kente, bazı pasları silmeye gidiyor. KESTİM KARA SAÇLARIMI şiirinde, "Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi" derken "Geldim gittim kara saçlarımdan kurtuldum" derken, PAS şiirinde, "Saçlarımı yine uzun tuttumdu bir ağırlık olsun diye" deyiveriyor ironik bir biçimde.
Doğduğu kente gittiğinde yıkımla karşılaşıyor şair. Dede-nine tütünün, ağıtın ve yokluğun yıkımına karşı durmuşlardır. En son bu yıkımlara annenin ölümü de eklenmiştir. Anne de "onulmaz bir inceliğin yıkımına" karşı durmuştur.
Bireysel ve toplumsal belleğin içi zamanla boşalıyor. Akın'ı, tarihsel ve kentsel belleğin de içinin boşaltılması çok üzüyor. Yozgat'ın eski Yozgat olmayışı, kimliksiz değişmesi, herhangi bir kente dönüşmesi ironik eleştirmesine neden oluyor.
BOZUK DÜZEN-PİRELİ ŞİİR
Bu ne acayip bilmece!
Ne gündüz biter, ne gece.
Kime söyleriz derdimizi;
Ne hekim anlar, ne hoca.
Kimi işinde gücünde,
Kiminin donu yok kıçında.
Ağız var, burun var, kulak var;
Ama hepsi başka biçimde.
Kimi peygambere inanır;
Kimi saat köstek donanır;
Kimi katip olur, yazı yazar;
Kimi sokaklarda dilenir.
Kimi kılıç takar böğrüne;
Kimi uyar dünya seyrine:
Karı hesabına geceleri,
Gündüzleri baba hayrına.
Bu düzen böyle mi gidecek ?
Pireler filleri yutacak;
Yedi nüfuslu haneye
Üç buçuk tayın yetecek?
Karışık bir iş vesselâm.
Deli dolu yazar kalem.
Yazdığı da ne ? Bir sürü
ipe sapa gelmez kelâm...
ORHAN VELİ
Orhan Veli'nin halk şiiri edasıyla yazdığı şiirlerin en başarılılarından biri Pireli Şiir'dir. Söyleyiş edası ile birlikte, biçimi de halk şiirinden geliyor.
Halk ozanlarının kullandıkları deyim ve sözcüklerle Orhan Veli, yeni bir şiir çıkarmış ortaya...
Şiirde, hayattaki zıtlıklar ve terslikler söz konusu edilmiş; bunları, yanında gelen haksızlıklar ve sitem izlemiştir. Şiir satirik bir şiirdir.
Toplumsal eleştirinin dozunu iyi ayarlamış PİRELİ ŞİİR'de Orhan Veli; sesini yükseltmiyor. Bozuk düzenin yanlışlığı, bilge halk adamı ağzıyla bir soruya bağlanıyor.
ŞİİRLE KALIN. HOŞÇA KALIN.
Rıfat Ilgaz, Gülten Akın, Enver Gökçe ve Orhan Veli'ye saygıyla...