Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu ve Balkanlar'da kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir Hıdırellez. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılır; dünyada darda kalanların, özellikle karada, yardımcısı olduğuna inanılan Hızır ile denizlerde zor durumda olanların imdadına yetiştiğine inanılan İlyas'ın, yeryüzünde buluştukları gün olarak düşünülür ve kutlanır.
Hıdırellez'in UNESCO'nun 'İnsanlığın Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi'ne alınması amacıyla 2010 yılında çalışmalar başlatılmıştır. Halk, kışın sona erdiği doğanın uyandığı Hıdırellez gününde kutlama yapmak için yeşillik, ağaçlık alanlara, su kenarlarına gider.
Trakya'da, özellikle Tekirdağ köylerinde Hıdırellez kutlaması nasıl yapılır?
HIDIRELLEZ (TEFERRÜC): MAYIS ayının altısında veya o hafta sonunda yapılır. Neşeli ve eğlenceli geçirilir. O sene Hıdırellez eğlencesini uygulayacak kadın bir hafta önceden ev ev dolaşır. Her evden topladığı çeşitli şeyleri (yüzük, eski para, halka vs...) bir çömlek içine koyar. Çömlek su ile doldurulur; bir gül dibine gömülür. Hıdırellez günü köyün uygun olan bir meydanında toplanılır. Çevre köylerden gelen de olur. Gül dibine gömülen çömlek çıkarılır. Suyu, yağmur yağsın diye bir dereye dökülür. Sonra teferrüç hazırlanır.
Teferrüç, bir tepsi içinde hazırlanan börek, mısır, piliçten oluşur. Satışa çıkarılır; bu satış semboliktir. Teferrücü alan kadın, gelecek sene teferrücü düzenler. Bir kadın çömlek içindeki bütün işaretleri teker teker çıkarır, sahibine maniler söyler:
"Ana ilk tepe, ilk tepe
Kamyon gelir diktepe
Benim yârim okuyor
Tekirdağ'da mektepte"
"Asker yapar talimi
Kimse bilmez hâlimi
Hem askerlik hem sevda
Öldürecek yârimi"
"Armut koydum sepete
Yâri gördüm tepede
Öyle bir yâr sevdim ki
Şan olsun memlekete"
"Ateş başında ibrik
Kâğıt dolusu kibrit
Sana gelirim ama
Bir hafta daha sabret"
Bu bilgileri erken yitirdiğim, gençlik çağımızda Tekirdağ'da aynı yıllarda öğretmenlik yaptığımız Çukurova Üniversitesi Halk Edebiyatı hocalarından Prof. Dr. Erman Artun'un Tekirdağ Folklor Araştırması kitabından aldım. Sevgili, değerli arkadaşım, üniversite bitirme tezi olarak hazırladığı "Tekirdağ ve Balkan Muhacirlerinin Ağızlarının Fonetik ve Morfolojik incelemesi" adlı çalışmasını temel olarak almış ve sonraki araştırmalarını da ekleyerek 1978'de bu kitabı yayımlamıştı. O günlerden başlayarak aramızdan ayrılışına kadar bağımızı hiç koparmadığımız arkadaşımın ruhu şad olsun.
Buna benzer ama, ufak çapta kutlamaları Kırklareli'de de yapardık çocukluğumda... Bahçeli evlerde otururduk; herkesin bahçesinde de gül fidanları olurdu. 5 MAYIS günü isteklerimizi, dileklerimizi küçük kâğıtlara sembolik olarak çizer; sabahleyin de yakınımızdaki dereye götürür atar, sular götürene kadar da beklerdik.
Akşam saatlerinde de sokağımızın dört yol ağzında ateş yakılırdı, büyük küçük herkes gülüş-cümbüş ateşten atlardık. Bir de kim öğrettiyse "hastalıklar papaz kızına" derdik.
Şimdi düşünüyorum da sokağımızdaki göçmenler öğretmişti büyük olasılıkla...
Bir de 41 otu geleneği vardı; bahçeden 41 çeşit ot toplardık. Kapıya da yeşil bir çalı asardık. Biz hem Hıdırellez hem de Kakava derdik.
O pazar günü de bütün şehir Hasibeyli (Asılbeyli) deresine pikniğe giderdik. Talikayla; talika bir at arabası çeşididir. Tek atla çekilen dört tekerlekli yaylı at arabası demektir, sözcük olarak da Rusça'dan dilimize geçmiştir. İlk kullanım yeri Edirne'dir. Annem, babam Edirneli oldukları için öyle söylerlerdi. Arabanın içine pala kilim yayılır; üstüne şilte ve yastıklar döşenir tıngır mıngır yola koyulurduk. Biz çocuklar, talikamızın başka arabaları geçmesi için, avaz avaz arabacımızı coştururduk; türkülerle ... En çok da "Arabamın Atları" türküsüyle...
"Arabamın atları
Deh deh aman da
Boyalı konakları
Deh deh aman da
Yılmaz Mahmud'um gel
Gel aman da
Aslan Mahmud'um gel
Arabamın zilleri
Deh deh amanda
Selime'nin dilleri
Deh deh amanda
Yılmaz Mahmud'um gel
Gel aman da Aslan Mahmud'um gel"
Arabacı coşar da başka arabaları geçerse, keyfimiz tam olurdu. Hasibeyli deresi ve çevresi çok güzeldi. Ağaçlıktı. Anımsadıklarım beni yanıltmıyorsa salkım söğütler de vardı Edirne'deki gibi. 59-60 yıl öncesinden söz ediyorum. Çünkü o yıllardan sonra yatılı okuldaydım ve o çoşkulu eğlenceleri yaşayamadım.
Hıdırellez coşkunuz sürekli olsun; her gününüz Hıdırellez sevinciyle geçsin.
HOŞÇA KALIN.