SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


HAZİRANDA ÖLMEK ZOR  


Orhan Kemal'in güzel anısına

"işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!"-HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

 

Hasan Hüseyin’in bu şiirini ithaf ettiği ORHAN KEMAL, 2 Haziran 1970'de yitirdiğimiz usta yazarlardan biri... Oğlu Işık Öğütçü, Yeşilköy Lisesi'nde öğrencimdi. O da biyografi, edebiyat, eleştiri, inceleme, kuram kategorilerinde eserler yazmış popüler bir yazardır. 

 

AHMED ARİF'i de aynı gün, 2 Haziran 1991’de uğurladık sonsuzluğa.

“Canımın gizlisinde bir can idin ki,

Kan değil, sevdamız akardı geceye,

Sıktıkça cellad,

Kemendi…”   -AHMED ARİF

 

NAZIM HİKMET de 3 Haziran 1963'te sessizce gitti öteye, bilinmeze, sonsuza...

“Bizim avludan mı kalkacak cenazem?

Nasıl indireceksiniz beni üçüncü

kattan?

Asansöre sığmaz tabut,

Merdivenler daracık.”  -NAZIM HİKMET 

 

Ardından Hasan Hüseyin tamamladı Nazım'ın sözlerini :

"Yıllar var ki ter içinde

taşıdım ben bu yükü

bıraktım acının alkışlarına

3 haziran ‘63’ü”   -HASAN HÜSEYİN

 

Ekber Babayev 1976’da “yaşamı ve yapıtlarıyla NAZIM HİKMET” adlı bir kitap yazmıştır; dilimize Ataol Behramoğlu çevirmiştir.

Önsözde yazdıkları ilginçtir yazarın... “Çok kitap yazıldı onun üstüne. Sağlığında da öldükten sonra da... Sağlığında yazılmış olanları okudu. Kimilerini kitap olarak basılmadan daha. Benimkileri örneğin. Sayfa kenarlarına notlar düşmüş. Alabildiğine alaycı ve sert notlar: “Yalan!”, “Böyle bir şey olmadı”, “Söylendiği gibi değil”, “Yani aptal biriyim demek oluyor, öyle mi?”

Bu notları, şu cümlelerin karşılarına düşmüş: “Prangaya vurulmuştu”, “İşkenceler onu yıldırmadı”, “Ona şiir yazmayı dedesi öğretti”, “Dahice şiirler yazdığını kendisi de anlıyordu?”

Bir gün, “Biyografinizi kendiniz yazmayı düşünmüyor musunuz?” dedim. “ Hayır” diye yanıtladı beni." 

“BENİM İÇİN DÜN YOKTUR, YARIN VARDIR SADECE.”

"İnanın:

güzel günler göreceğiz çocuklar

güneşli günler

göreceğiz..." -Nazım Hikmet

 

Topraktan ateşten ve denizden

doğanların

en mükemmeli doğacak bizden...

ve insanlar ellerini

korkmadan

düşünmeden

birbirlerinin ellerine bırakarak

yıldızlara bakarak:

“YAŞAMAK NE GÜZEL ŞEY!”

diyecekler..." - Nazım Hikmet

 

"Düşmesin bizimle yola:

evinde ağlayanların

gözyaşlarını

boynunda ağır bir

zincir gibi taşıyanlar!

Bıraksın peşimizi

kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

Ölenler

dövüşerek öldüler

güneşe gömüldüler..."   -Nazım Hikmet

 

AŞK sorunu, bu eski sorun... Nazım’ın şiirinde nasıl da yeni bir anlam ve söyleyişle ışıldıyor:

"Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi

geceleyin ateşler içinde uyanarak

ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz,

telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi..." -Nazım Hikmet

 

Nazım Hikmet’in bir şiiri de vardır ki, göz pınarlarımızda kuruyan damla olarak kalır uzun süre... Hiroşima’da atom bombasıyla yedi yaşındayken öldürülen Sadako Sasaki için yazılmıştır. Çocuğun on yıl sonraki barışa çağrısı vardır içinde. Herkesin sevgiden, umuttan, barıştan yana olmasını diliyorum.

 

Çok sevdiğim, okumaktan çok zevk aldığım, birçok dizesini atasözlerimiz gibi, deyimlerimiz gibi benimsediğim ve âdeta içselleştirdiğim ozanlar vardır; Ahmed Arif de onlardan biri...Onun şiirleri yıllarca önce yazılmış; ama, bugün için yazılmış gibi... Şiirler dedim, yanlış, tek bir şiir, bir destan demeliydim. Doğu Anadolu’nun hem insanının hem doğasının destanı...

Terk etmedi sevdan beni

Aç kaldım, susuz kaldım,

Hayın, karanlıktı gece,

Can garip, can suskun,

Can paramparça...

Ve ellerim, kelepçede,

Tütünsüz, uykusuz kaldım,

Terk etmedi sevdan beni...

Yeryüzünde kaç mert, yiğit, delikanlı vardır; bu sözleri Ahmed Arif’in durumundayken söyleyebilecek?.. Ama, ardından, o söyledikten sonra, binlerce genç, genç olmasa da kendini delikanlı duyumsayan “genç”, bu dizelerden güç, bu dizelerden direnç alarak, geleceğe umutla, inançla bakarak, bu sevdayla yaşama sıkı sıkı sarılmıştır. 

“Vurun ulan,

Vurun,

Ben kolay ölmem.

Ocakta küllenmiş közüm,

Karnımda sözüm var,

Haldan bilene.”

Kim “Otuzüç Kurşun” şiirinde, vurulanların, kurşuna dizilenlerin yerine kendini koyarak, onların dilinden böyle, cehennem yürekli, çatal yürekli, sert, gürül gürül akan umudunu, ezilmişliğine karşın, aslan gibi kükreyerek dile getirebilir Ahmed Arif’ten başka...

 

“Benim için şiir ya da öteki sanatlar, insan ilişkisi demektir. Şiir sevdadır, kavgadır, savaştır, barıştır, bolluk, berekettir, zulümdür, özgürlüktür.” diyor Ahmed Arif.

Bir de Gülten Akın’ın söylediklerine bakalım ve aynı fikirde olduğumuzu belirtelim:

“Ahmed Arif’in şiirine umudun, inceliğin, korkusuzluğun şiiri demişler. Eklemek gerek: Bunlar, onurun, yalınlığın ve derinliğin de şiiridir. Benzersiz bir şair...

 

Ahmed Arif, "Akşam Erken İner Mahpushaneye" şiirinden söz ederken, "Ne diyorum orada?" der Refik Durbaş'a; ardından şu dizeleri okur:

"Vurulsam kaybolsam derim,

Çırılçıplak, bir kavgada,

 Erkekçe olsun isterim,

 Dostluk da, düşmanlık da.

 Hiçbiri olmaz halbuki,

 Geçer süngüler namluya.

 Başlar gece devriyesi jandarmaların..."

Sonra da "İşte benim bütün hayatım burada. Bu yedi mısrada. Hep böyle sürprizler, böyle başlangıçlar, böyle sonuçlar... Bu, bir bakıma benim kişisel hayatım değildir." der. 

Haziran ayı birçok ustayı aldı götürdü... "Haziranda ölmek zor."              RUHLARI ŞAD OLSUN. HOŞÇA KALIN.

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92