Ben tuhaf bir adamım yav.
Onca insanlık ayıbımız tükenmiş gibi; hayvanların
ilişkilerini merak ediyorum bazen.
Acaba hayvanlar da yalan söyler mi?
Birbirlerine küfür ya da hakaret ederler mi?
Hatta onlardan birinin şöyle başını kaldırıp “ Bizim ne
yaptığımızı bırakın da kendi rezaletlerinize bir bakın”
dediği de oluyor mu acaba?
Ne dediklerini bilmem, ama dayanışmalarının birkaç
kez tanığı olmuştum ben:
***
7- 8 yaşlarımdaydım.
Halamgilin bir ineği ölmüştü. Gece ahırda ölmüş.
Kesilmediği için, murdar sayılıyor, eti yenmiyormuş.
Derisini yüzdüler, leşini boş bir tarlaya sürüyüverdiler.
Köpekler, kuşlar vs. yesin istediler.
Önce kargalar üşüştü. Sonra diğer kuşlar derken, bir
köpek gelip kovaladı onları.
Az sonra bir ses duyuldu. Bir başka inekti feryat eden.
Leşin yanına gelmiş, ön ayaklarıyla toprağı kazarken, yürek
parçalayan bir ses çıkarıyordu.
Az sonra o sese toplanıp geldi yazıdaki diğer sığırlar.
Bir ineğin gözünden akan yaşları gözlerimle gördüm.
Yemeden, içmeden akşama kadar sürdürdüler ağıdı.
***
Delikanlılık çağımızda arkadaşlarımızla ormanda
keklik, tavşan vs. avına giderdik.
Ormanlar daha zengin ve korunaklıydı. Nüfusun azlığı
da etkendi elbette.
Böyle bir günde boş yazıdaki hayvanlara rastladık.
Daha çok eşek ve at cinsi vardı. Yılkı mıydı, sahipli miydi?
bilmiyorum.
Rastladığımız eşek dayanışması ilginçti doğrusu.
Oturup hayretle izlemiştik.
Onları seyrederken, özgürlüğü daha iyi duyumsuyor
gibiydik.
İki eşek karşı karşıya durmuşlar, ağızlarıyla birbirinin
sırtını kaşıyorlardı.
Ne yazık ki fotoğraf makinemiz yoktu.
Sırtında kaşınan bölgeyi titreterek bildiriyor gibiydi.
Kaşıyan da işareti hemen alıyordu. Aynı anda her ikisinde
de aynı eylem sürüyordu.
***
Bir yaz günüydü. Bir ağacın gölgesinde dinleniyordum.
Daha önce oturanlar yemek yemiş olmalılar ki ekmek
kırıntısı dökülmüştü.
Karıncalar bu kırıntıları yuvalarına taşıyorlardı. Yuvaları
on metre kadar ileride bir çalının içindeydi. Yükünü alan
yuvaya bırakıp, aynı yoldan geri geliyordu. Bir süre zevkle
izledim. Taşıdıkları parçalar kendilerinden büyüktü. Canla-
başla götürüyorlardı.
Bir tanesinin taşımaya çalıştığı ekmek parçası şaşırtıcıydı.
Kendisinin 3- 4 kat büyüklükteydi. Yuva uzak, yol engebeliydi.
Engelleri aşıramadığında acaba parçalayacak mıydı?
Yola küçük bir engel koydum.
Yuvadan gelenler tırmanıp geçtiler.
Sıra buna geldi. Birkaç deneme başarısız oldu. Biraz tırmandı
geri düştü.
O sırada yuvadan boş dönenlerin biri gördü, yanına geldi.
Burunlarını birbirine dokundurdular. Ne konuştular bilmiyorum.
Sonra birlikte engeli geçmeyi denediler. Üç kez zirveye yaklaştılar,
ama geri kaçırdılar. Onların çabasını görenlerden iki tanesi daha
yardıma geldi ve engeli geçtiler.
Sonrasında herkes gene kendi işine gitti. Yardımcılara teşekkür
eden karınca, tek başına taşımayı sürdürdü.
Onları izlerken, yer yer insanlığımdan utandığımı söylerken de
utanıyordum.
Mehmet BABACAN