YAVUZ ALİ SAKARYA


HASANOĞLAN, SABAHATTİN ALİ VE “RÜZGAR” ŞİİRİ


40’lı yıllarda Türk yazınının ünlü ismi Sabahattin Ali, yazıları ve şiirleri ile yazdıklarına ilgi duyulan, dikkatleri üzerine toplayan bir sanat eri idi.

Köken olarak Almanca öğretmeni idi ve bir dönem Almanya’da kalarak yabancı dilini daha da geliştirmişti.

Toplumcu görüş ve düşünceleri ve yazıları ile giderek tutucu çevrelerin tepkisini toplamış, bir süre tutuklanmış, çıkınca başkent Ankara’da Devlet Opera ve Balesi’nin kurucusu Nazi zulmünden kaçan Carl Ebert’in çevirmenliğini yapmaya başlamıştı. İkili arasında çok yakın bir ilişki doğmuştu. Kardeş gibi.

Günlerden bir gün Carl Ebert, yanında Sabahattin Ali olduğu halde davet edildiği Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ne giderek yüksek kısım öğrencilerine kültür-sanat üzerine bir konuşma yaptı. Konuşması öğrencilerin ilgisini çekti, ama yanında çevirmen olarak bulunan Sabahattin Ali’ye olan ilgi çok daha fazla, çok daha yoğundu.

Hazır fırsat çıkmışken, Enstitü öğrencileri Sabahattin Ali’yi de dinlemek, onun da görüş ve düşüncelerini öğrenmek istediler. Bu konuda ısrar ettiler.

Sabahattin Ali onlara “Rüzgâr” adını taşıyan şiirini okudu, sonra birkaç şiir daha okuyarak konuşmasını tamamladı.

RÜZGAR

Arzularım muayyen bir haddi aşınca
Ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca
Bir ihtiras duyup vahşi maceralara
Çıkıyorum bulutları aşan dağlara.
Tanrıların başı gibi başları diktir,
Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir,
Ben de katıp vücudumu bu genişliğe,
Bakıyorum aşağılarda kalan hiçliğe.

Bu dağların bir rakibi varsa rüzgardır.
Rüzgar burda tek başına bir hükümdardır.
Burda insan duman gibi genişler, büyür.
Bu dağlarda ıstıraplar, sevinçler büyür.
Buralarda her düşünce sona yakındır,
Burda her şey bizden uzak, ‘O’ na yakındır.
Burda yoktur insanların düşündükleri,
Rüzgar siler kafalardan küçüklükleri.
Yanağıma çarpar geniş kanatlarını
Ve anlatır mabutların hayatlarını.
Ara sıra kulağını bana verdi mi,
Ben de ona anlatırım kendi derdimi.

“Ey dağların dertlerini dinleyen rüzgar!
Benim artık yalnız sana itimadım var.
Gelmiş gibi uzaktaki bir seyyareden
Yabancıyım bu gürültü dünyasına ben.
Etrafımın sözlerine aklım ermedi,
Etrafım da bana asla kulak vermedi.
Senelerden beri hala anlaşamadık,
Ben de kestim anlaşmaktan ümidi artık.
Gözlerimde hakikati sezen bir nurla
Etrafımı süzüyorum biraz gururla.

Bir dürbünün ters tarafı gibi bu dünya
En büyük şey, en asil şey küçülür burda.
Burda yalan para eden biricik iştir,
Burda her şey bir yapmacık, bir gösteriştir.
Kimi coşar din uğruna geberir, yalan!
Kimi gider vatan için can verir, yalan!
Bir filozof yetmiş eser yazar, yalandır;
Bir kahraman istibdadı ezer, yalandır.
Şairlerin büyük aşkı fani bir kızdır,
Bu dünyada herkes sinsi, herkes cılızdır.
Ne hakiki aşktan burda bir çakan vardır,
Ne de onu görse dönüp bir bakan vardır,
Her büyüklük cüzzam gibi dökülür burda,
En muazzam ölüm bile küçülür burda.

Benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
Her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
Zaman zaman mağlup olsam bile etime,
İnsan olmak dokunuyor haysiyetime.

Büyük, temiz bir arkadaş arıyor ruhum,
İşte rüzgar, şimdi sana sığınıyorum!
Asaletin yeri yoktur gerçi hayatta,
En asil şey seni buldum kainatta,
Güneş gibi ne bin türlü ışığın vardır,
Ne de süse, gösterişe baktığın vardır.
Deniz gibi muamma yok derinliğinde,
Bir ferahlık, bir saflık var serinliğinde.
Bir dev gibi küçük, mızmız sesleri yersin,
Allah gibi görünmeden hüküm sürersin.

Düşmanıyım ben de cılız güzelliklerin,
Rüzgar! Bu dağ başlarında çırpınan serin
Kanatların gökyüzünde akan bir seldir,
Bana kudret ve cesaret veren bir eldir.
Beşerlikten uzaktayım senin ülkende,
Senin gibi azamete aşığım ben de.
İşte Rüzgar! Senin gibi ben de deliyim.
Islıklarım senin gibi inlemelidir,
Herkes beni ürpererek dinlemelidir.
Rüzgar! Sana, yalnız sana benzemeliyim.”

Öğrenciler çok beğendikleri sanatçının bu şiirinden ve diğer şiirlerinden çok etkilenmiş, okumasına doyamamışlardı.

Yüksek kısımdan biri ayağa kalktı, Sabahattin Ali’ye dönerek:

“Zaman zaman mağlup olsam bile etime,
İnsan olmak dokunuyor haysiyetime” dizelerini yineleyerek, “Hocam insan olmak gerçekten haysiyetinize dokunuyor mu?” diye sordu.

Sabahattin Ali:

Bakın arkadaşınızın bu sorusu üzerine bir açıklama yapma gereği duyuyorum burada. Ellerinizle yükselttiğiniz yapıları, diktiğiniz ağaçları gördük, yetiştirdiğiniz bağı, açık hava tiyatronuzu, çalışmalarınızı gördük. Bambaşka bir hava esiyor Hasanoğlanda. Kişi kendini, dünyasını yeniliyor, mutluluk duyuyor… O dizeyi şöyle düzeltmek istiyorum sizin önünüzde “Gayrı insan olmak dokunmuyor haysiyetime”

Doğal olarak bir alkış koptu ve öğrenciler hocaya olan hayranlıklarını yeniden dile getirdiler.

O,enstitülerin son dönemlerinde sorgulanan “Fontamara” (Yazarı, Ignazio Silone) olan kitabı da dilimize çevirerek kazandıran çevirmendi. Yaşamına kıyılmakla yazık edildi. Yazın dünyası, gerçekten yetenekli bir yazarını, şairini çok erken yaşta kaybetti.

Köy Enstitülerine gelince, her daim insan olmanın gereğinin yapıldığı, insanın insanı sömürmediği, imece yoluyla işlerin ortak kotarıldığı, kıvançta ve tasada birlikte davranılan, sevinçlerin çoğaltıldığı, acı, elem ve üzüntülerin birlikte yoğaltıldığı, kısıtlı olanaklara karşın her aşamada insan onuruna yakışan davranışların sergilendiği, işbirliği ve dayanışmanın temel düşünce olduğu kurumlardı.

Keşke yurdun yaralarına merhem olmaya, umarsızlıklarına umar olmaya devam edebilselerdi! Keşke haini bu kadar bol, kendi topuğuna kurşun sıkan insanların olduğu bir ülkede yaşamasaydık! 27 Kasım 2020, Antalya

 

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51