ALİ TAŞ ADN.


“GÜZ SÜRGÜNLERİ”(*)


“Güz Sürgünleri”; “Adresini Açık Yaz”, “Düşlerim Üşümesin”, “Hüznevimin Konakları” (öykü) ve “Babam Şiir Abim Öykü Ben Roman” adlı kitaplarından sonra öykücü Mehmet Taşar’ın, “Gün Düne Yas/lanır” adlı deneme kitabıyla birlikte yayınlanan bir öykü kitabı… İnsan, toplum, emek, doğa, çevre, hayvanseverlik,  töre, yaşam, emperyalizm, uyuşturucu, göçmen deniz kazası gibi anı ve izleklerdeki gerçekçi ve anısal kaynaklı duygularla güncel olayların yansımalarıyla; yerel, yöresel tatlar veren yaşanmışlıklar yansıtır. İzlenimler bırakan Adana kokulu yarı biyografik öykülerden oluşan ve yalın, duru bir sanatsal dil görülen “Güz Sürgünleri”nde; “Güz Sürgünleri” (s.9-14), “Yeşilevler Portakalı” (s.15/19), “Acıların Silgisidir Anılar” (s.20-26), “Deniz” (s.27-35), “Yalnızlığın Aralanan Kapısı” (s.36-41),  “Sığınak” (s.42-47), “İnfaz” (s.48-57), “Kirlenme” (s.58-83), “Acıya Göç” (s.84-93), “Fallik” (s.94-98), “Vicdan Kanaması” (s.99-103), “Sabahat” (s.104-117), “İnadına Bahar” (s.118-121), “Açlık” (s.122-125) ve  “Gölge” (s.126-128) adlı öyküler yer alır. Ali Ozanemre ile birlikte kitabın editörü olarak da adı geçen Duran Aydın: “Güz Sürgünleri” için kitabın girişinde; “Acıların Belleğine Tutunan Öyküler” başlığıyla, ön söz niyetine değindiği yazısında: ”Okumaya hazırlandığınız bu kitabındaki öykülerinde Mehmet Taşar, gözlerindeki pencerelerinden akıp giden görüntülerin öznesi olarak hayatın kuytularında sizleri dolaştıracak” (s.6) vurgusuyla “Güz Sürgünleri”ni değerlendirir. 

 

*ÖYKÜLERDE ADANA

“Yeşilevler Portakalı” (s.15-19) adlı öyküde talan olan Adana bahçelerinin altını çizerken Yeşilevler portakalının da maziye karıştığına değinilirken; “Kirlenme” (s.58-83) adlı numaralı bölümlerle verilen uzun öyküde, klimalı dolmuş ortamında Çukurova sıcağının yansımalarıyla, doğa, çevre duyarlılığı, tarlalarda anız yakılması, termik santral konusundaki çevreci duyarlılık taşıyan hareket. “Acıların Silgisidir Anılar” (s.20-26) adlı öykü “kör olasıcılar”, “olmaz olasıcalar” ve “gırangiresiceler” gibi kulaklardaki Adana kadınının söylemleri yer bulurken; “Deniz”de (s.27-35), oğlundan, kızı Deniz”in ölüm haberini alan baba Merdan çok zor durumdadır. Annesinin diretmesiyle yurt dışında okuyan kızı İtalya, Amerika derken altın vuruşun kurbanı olmuştu. Pavyon muhabbetinin yer aldığı  “Yalnızlığın Aralanan Kapısı”nda (s.36-41) ise Adana basınından gazeteci Hilmi Kürklü görülür. Toplumu  ve gençliği kemiren, öykülerde eleştiri getirilen uyuşturucu alışkanlığı konusu “Sığınak” (s.42-47) adlı öyküde de, sorumsuz ve kontrolünde zorlanan aile yaşamında büyüyen kızın evlendiği gençle uyuşturucuyla tanışıp, altın vuruşla hayattan ayrılması yer alır.   

Güz Sürgünleri” adlı öykü kitabını sevdiklerine adayan Mehmet Taşar, kitaba adını veren “Güz Sürgünleri” (s.9-14) adlı öyküsünü de Kelebek şairi “Ahmet Fazıl Göktuğ’a adar. Yani ben o yıllardan aklımda kalan bir isim olan, Ümit Yaşar’ın yönettiği Kelebek gazetesi şiir köşesinde Adana kaynaklı bir film şirketi adresli şiir ya da yazıları yer alan yetmişli/seksenli yıllardan kalan ve de sanırım geçtiğimiz yıllarda da yaşamını yitiren bir isim Ahmet Fazıl Göktuğ. Öykü belli ki hastalık sürecinde olan, daha sonra da yaşamını yitiren Ahmet Fazıl’ın son günlerini anlatan gerçekçi bir Adana öyküsü. Kanal’dan Denizli mahallesine uzanan öykü mıntıkasında, Adana’daki dam kültürünün tipik bir olgusu olan kuş uçurma faslı görülür ki, lanşami, şami, taklacı, sakar, zırhlı, maverdi gibi güvercinlerin bulunduğu bu kuş uçurma kültürü de tiryakileri için ayrı bir otantik renk ve heyecandır.  

 

*YAŞAM

Kedi öyküsü “Fallik”te (s.94-98) hayvan sevgisi yansıtılıp; “Yalnızlığın Aralanan Kapısı” (s.36-42) “Sığınak” (s.42-47) ve “İnadına Bahar” (s.118-121) adlı öykülerde yaşam koşullarının zorladığı sıradan yaşam figürlerinin yaşam atmosferi verilmekte.

 “Sabahat” (s.104-117), adlı öyküde erkeğin içkili ortamlarla da artan yanlışlarıyla bozulmakta olan bir kenar mahalle evliliğinin, yine erkeğin geri dönüşlerle alevlenen pişmanlık sonucu oluşan özeleştirisiyle düzeltilmeye çalışılıyor. Öykünün girişindeki “şey” dikkati çekiyor; “1-Hep şeyi içine gömüyor, hiçbir şeyi dışa vuramıyordu. dönüp duruyordu ortalıkta…” (s.104) Bu ara zaman zaman karşılaşılan dizgi hataları da dikkat çekici. Sonra, “sallan pullan” (s.104) deyimi hoş geliyor kulağa, hangi yörede kullanıldığını bulamıyoruz; bir Tokat türküsünden ezgiler çağrışıyor: “Sarı giy sallan yârim/Yeşil giy pullan yârim/Yeşil sana yakışmaz/Al giy de allan yârim” /Âşık Eşref Tonbuloğlu)

 “Açlık”a (s.122-125), yazarın betimsel anlatımına uygun bir giriş yapılan bölümde, diğer bir adı da ponsetya olan “Atatürk çiçeği” dikkat çeker… Önem verdiğiniz birine götürülecek çiçek bu. Atatürk, bir yurt dışı gezisinden getirdiği için onun adıyla  anılmaya başlamış. “Açlık”tan, yaşam patırtısı içinde seyreden kesitte doğa ve kuş sevgisi yansırken; yazarın yalın ve duru anlatımında uç veren betimsel görsellik taşıyan esitlerden biri yer alır: “Her sabah kuş cıvıltılarıyla uyanıyordu. Evin duvar dibinden dama, ordan da kurulu çatıya uzanan, yeşil bir örtü gibi damın büyük bir bölümünü kapsayan asma ağacına, dört mevsim yeşilini koruyan Atatürk çiçeğine, limona konan kuşlar; gün kararırken susan cıvıltılarını, gün ağarırken salıyorlardı ortalığa.   

 

*İNSAN VE TOPLUM

Mehmet Taşar’ın öykülerinde insan ve toplum  “İnfaz” (s.48-57), karakolda sahte çek, sahtecilik, ensest zanlılarının ortamından bir kesit verilirken; 

“Gölge” (s.126-128), törelerin kıskacında gelişen, sevdalarına izin verilmeyen bir sevda öyküsünün gölgesinde gelişen kedi değinisi yer almakta. 

 “Acıya Göç” (s.84-93), adlı öyküde eşini kaybeden üç çocuklu kadının varsıl yaşamdan yokluğa düşüşünün çocukların dünyasında yarattığı sarsıntının izleri duyumsanabilmekte.

“Açlık”a da sızıntı yapan “Vicdan Kanaması” (s.99-103), adlı öyküde, “…dilenci ve dilenciliğin altın vuruşu duygu sömürüsü.” (s.100) gibi bir benzetme dikkat çekiyor. “Uza kızım, hadi”…” (s.100) tümcesi dikkat çekiyor. Böyle olduğunu kabul ettiğimizde, hani, anlam olarak da “uzaklaş” ile aynı sonucu vermekten de uzak. Sünecek sonuçta, yerinde kalarak sünecek. “Bay”, … örneği, uzaklaşma sözcüğünden argoca türetilen bir dil yozlaşması örnek verilebilecek lümpen bir kestirme sözcük üretimi olsa gerek. Şimdiye kadar da duyduğum bir şey değil.  “Vicdan Kanaması” adlı öykü, ülkemize de hüzünlü gölgesi düşen, çoğunun hayatını kurtarmak için topraklarımızı basamak ve insan tüccarlarının onları oyuncak yaptığı, insancıl yönden de ister istemez dolaylı eleştirellik taşıyan Suriyeli göçmenlerin deniz faciasıyla son bulur:

“Sokakta yürüyenlerin kucaklarında o çocuk…

‘Denizden aldık, toprağa vereceğiz… ‘Denizden aldık, toprağa vereceğiz… ‘Denizden aldık, toprağa vereceğiz!..”

Dönüp duruyorlardı.” (s.103)

 

*(Güz Sürgünleri/Öykü/Mehmet Taşar/Aysad Yayınları/Ocak 2017/128 sayfa)

YAZARLAR

  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9716,77%-0,05
  • DOLAR

    32,47% -0,17
  • EURO

    34,91% 0,40
  • GRAM ALTIN

    2434,93% 0,50
  • Ç. ALTIN

    3991,84% -0,04