ALİ TAŞ ADN.


“GÜNÜBİRLİK”(*)


Şair-Yazar-Yayıncı ve Editör Alaattin Topçu’nun Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları’ndan çıkmış Hande Baba’nın “Günübirlik” adlı öykü kitabı. 2012-2020 yılları arasında “Ölüm Bugün Hasta”, “Gelincik Tarlası”, “Rüzgâra Sarılmak”, “Korkunun Kokusu”, ve “Günübirlik” adlı öykü kitapları ile “İnadına Kadınım Kadınsın Kadınız”, “Ölüm Vardiyası”, “Yüreğimizdeki Öğretmen Yılmaz Sunucu” adlı antoloji içerikli derleme kitapları yayınlanmış. Ödüller ve seçkilerle taçlandırılan başarılı bir yazarlık için kısa sayılacak bir zaman diliminde iyi öykülerden oluşturduğu yapıtlarla öykücülüğümüzde iz bırakan Hande Baba; zamanla yarışan bir performans sergilemiş…

Hande Baba’nın “Çantamdaki Kuvars” adlı öyküsü, “Çığlık”; “Görünmez Gece”,  “Öykülerden Yansımalar”, “Didar: “Atatürk ve Çanakkale Öyküleri”; “Araf”: “Şeyzan Kurt Öykü Yarışması Seçkisi”; “Taşa Fısıldayan Öyküler: Kobane”; “Karanfil Oyalı Yazma”: “Bir Kadın Varmış Bir Kadın Yokmuş”; “Sarmaş”, “Öğretmenin Öyküsü: Eğitimde Şiddet”; “Kardeşimin Kanı”: “Kök’ten Değişen Hayatlar”; “Pembe Elbiseli Maymun”: “Sağlık ve İletişim Öyküleri”; “Yazmak (Yazı) Tüm Dünyayı Maviye Boyamama Olanak Tanıyan Bir Deniz”: “Kadının Sesi Kâğıda Düşerse”; “Köpük Köpük” ve “Berjerin Ardı”: “Kadında Söz İzleri”; “Bindeq”: “Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülleri 2016“, “Affet Beni”, “Kahramanlar Öykülerle Yaşar”: “Ali Tatar Edebiyat Ödülü Seçkisi”; “Buz Dağı”: “Acilin Öyküsü 2017”; “Emine Semiya Hanım ve Fatma Aliye Hanım’a Mektup” (Mektup), “Kalemden Kaleme” ve “Sevginin Kırkı Çıktı” adlı öyküleriyle “Kaynana Şekeri” adlı seçkilerde yer almış.   

Hande Baba, özgün ve nitelikli öyküleriyle 11 yıllık kısa bir zaman sürecinde 5 birincilik, 5 ikincilik, 5 üçüncülük, 6 mansiyon, 1 özendirme, 1 sergi, 1 Eskişehir Öykü Ödülü, 1 Akdeniz Büyük Öykü Ödülü, 11 seçkilerde yayınlanma ödülü ve 1 ödül de özelliği belirtilmeyen ödül olmak üzere toplam 38 ödül kazanmış ki; edebiyat adına çok kısa bir zaman sürecinde alınan, şaşırtıcı bir biçimde ve rekor denecek derecede düzeydeki bir başarı grafiği olarak yazarlık yolunun altın ışıkları olsa gerek… Şaşırılmayan bir şey ise biçim-içerik ve kurgusuyla özgün olan öykülerin ise böyle ce yerini bulmuş olması.

Yaşamımızdan yansıyan gerçekçiliğiyle Hande Baba’nın ağırlıklı olarak kadın izi taşıyan öykülerindeki tiplemeleri, kahramanları çevremizde kolayca bulabilmemiz olası. Kadın ezikliği ve talihsizliğinin tipik bir sonucu olarak kendine özgü güzel bir dille karşımıza çıkan Hande Baba’nın öykülerinde genel anlamda insan ve kadının sözcülüğünü üstlenen bir gözlem ve sıcaklık görülür. Hemcinsine duyarsız kalamayan, duyarlıkta çocuk gelinlerden, berdele, tecavüzden kumaya, aldatmadan ihanete kadar yaşamımızda tanık olduğumuz bu öykülerde dayak, yoksulluk, sağlık, geçim, yokluk yoksulluk alıp başını giderken eleştirellik de bir yerinden vurur.

Hande Baba’nın adıma imzalayıp gönderme zarafetinde bulunduğu 7 kitabının sonuncusu olan “Günübirlik”e döndüğümüzde, diğer kitaplarında olduğu gibi bu yapıtında da kendine özgü olumlu bir çizgide seyrederken, sıradanlığa düşmeyip, aksine, sanatının üstüne hep koymasının yanı sıra; kitabının adına koşut bir günübirlik gelgeçlik taşımadığı da görülmektedir. Yazmak, işaret etmek elbette ki bir hak ve adalettir ki, yaptığınız iş bir sanat duvarı üzerine bir tuğla koymak olsa da, hiçbir gerekçeyle ve de ödünsüz bir ilkeyle, iyilerin yanına iyi olmayanları çekmemenin ilkesinden asla vazgeçmeyeceksiniz de… Bu koşutta, yaklaşık bir yıl kadar önce bana gelen Baba’nın kitaplarına yapılan dönüşte, güzel ve içerik düğümleri sağlam atılmış, çarpıcı öykülerle karşılaşmak insanı mutlu ediyor.

Hande Baba’nın öykülerindeki hüzünlü yerini bulan ve kitaplarındaki bazı öykülerde dolaylı ve dolaysız olarak yer alan baba, Yüksel Baba’ya adanan “Günübirlik”; “Günübirlik”, “Kara Yaprak”, “Tahta Araba”, “Köpük Köpük”, “İsyan”, “İz, “Yeşil Kar Tulumu”, “Aşure Kazanı”, “Lüle Lüleydi Saçları”, “En Güvenli Yer”, “Dut Ağacı” ve  “Bendewar” adlı öykülerden oluşmaktadır.

“Şeyhmus Sanır’ın anısına…” üst notu düşülen, kitaba da ad olan “Günübirlik” (s.9/16) adlı öyküde, kemoterapi hastasının hastane çilesi anlatılır… Çocuklarını da yanında getirmek orunda kalan kemoterapi tedavisindeki kadınlar hastane manzarasındaki yerini  bulur!.. Böyle bir tipik görsellik içinde yer almasının hastaneyle özdeş somuttan soyuta imgelemsi görselliğin betimlendiği öyküde; “bugün güneşin şaha kalkmış” olsa da, karamsar yüzlerin pek yapacak bir şeyi de yok: “Yaklaşık bir saat sonra dışarda işlerimi bitirip günübirlik odasının yolunu tuttuğum da ayaklarımın her zamanki gibi geri geri gittiğini fark edince anlıyorum güneşe eşlik etme kararımın beni çoktan terk ettiğini…” (s.13) Çağının tanıklığına insansı yönelen gözlemlerde hastane koridorlarından tipik görsellikler yansıtmasında yaşamı size taşıyan hüzünlü ve çoğulcu görüntüler var… “…Çorbacıda garsonluk yapan yirmi iki yaşındaki Şeyhmus Sanır masaya ekmek koyarken vuruldu…” (s.15) haberini sunmakta geç kalmıyor spiker. Hastanedeki odanın kapısında yazan “Günübirlik Ünitesi” yazısını yaşamla genelleştiriyor yazar… İnsancıl ve toplumsal duyarlılığını öykülerde hissettiren yazar, bunu etkili, güzel bir dille anlatırken, dil ve biçemiyle verdiği biçim akışını öykünün özgünlüğüne taşıyor… Hastane görevlisi “…Arif Bey’in sesini duyuyorum./Koşun, refakatçilerden biri kriz geçiriyor!” Hıçkırıklarımı durdurmaya çalışırken nefesim kesiliyor. Boğulacağımı düşünüp paniğe kapıldığım anda biri tutuyor elimi. Yüzüne bakmadan anlıyorum onun Şeyhmus olduğunu. Çünkü diğer elinde masaya koyamadığı ekmek var. Şeyhmus benim yakınım, belki de en yakınım.” (s.16)

“Ateşi kontrol etmek için eğilince yüzünün buruş buruş olmuş derisinde kendine yol bulan iki ter damlası, peş peşe atılmış iki kurşun gibi düştü kızgın sobanın üzerine…” (s.17) örneği, öyküye görsellik kazandıran imgelemle başlayan “Kara Yaprak” (s.17-37) adlı öykü 26 Şubat 1992’de Dağlık Karabağ’daki Hocalı Katliamından kanlı izler taşır.. Secdedeyken evinin kapısı kırılarak açılıp, üç silahlı adamın saldırısına uğrarlar. Tecavüze uğrayan kadın saklanan oğlu ortaya çıkmasın diye bağırmasa da, Gaşkay ortaya çıkar ya da bulunarak başı kesilir. Büyük oğlu Akşin’in evde sadece kolu bulunup, hamile kızı Amina bebeğiyle birlikte öldürülürken, küçük kızı Elnur kolsuz ve bacaksızdır. Çektiği acıları “…göstermeden ağlamakta ustalaşan kadının…” (s.28) kocasıyla büyük oğlu Akşit kayıptır. Kanlı olaydan 25 yıl sonra Azeri kadının kapısı sinema adına çalınır. Öğretmen olan kadının ailesinin yaşadığı katliamı sinemaya taşımak isteyen yönetmenle asistanı bu olay için geldiklerinde kurtulamayan bir kadın görürler… “Kurtulmadım. Hiçbir zaman da kurtulamayacağım. Keşke öldürselerdi. Keşke gördüklerim, duyduklarımla yaşamaya mahkûm etmeselerdi. Bir şeyler yapabilsem, çocuklarımı ya da birilerini kurtarabilseydim… Hiçbir şey yapmadım,  öylece gelip birilerinin beni bulmasını, kurtarmasını bekledim. Bulmasına buldular da kurtaramadılar…”(s.29)

Katliamdan “…Saatler belki de günler sonra Gaşkay’ı kucağından bırakıp kalkmıştı ayağa. Etrafa saçılmış kol ve bacakların arasından bir mabette yürür gibi geçmişti. Tüm dikkatine rağmen kan balçığından kurtulamadan varmıştı pencerenin yanına. Perdeyi azıcık aralayarak bakmıştı dışarıya. Geniş sokakta maç yapan üniformalı adamları görünce de kapamıştı perdeyi. Sonra tüm cesaretini toplayı tekrar aralamıştı. Adamlar sık sık top değiştiriyordu. Önce duruma anlam verememişti ama sonra… Kaldırımın kenarına yığılmış toplara daha dikkatli bakınca… Hemen odaya çevirmişti gözlerini. Bakışlarıyla hızlıca aramıştı Gaşkay’ın başını. Bulamamıştı. Yoktu….//…//…Yaşlı kadın, ben yeryüzünde oynanabilecek en zorlu spor müsabakalarını izledim…” (s.31-32) ibretliğini yaşadığının altını çizer.

Kadın, oğlu Akşin’in, kendisine armağan ettiğini sandığı duvardaki yarım kalan Kasımuşağı halısının tamamlanmasını ister. Yönetmen de biraz önce içinden geçirmesine rağmen bunu söyleyemez. Ayrılırlarken, kadın, yönetmenin öğrencisi olduğu ipucunu veren bir konuşma geçer aralarında. Yönetmenin öğrenciyken burs kazandığında annesinin elleriyle örüp kendisine armağan ettiği atkıyla şapkayı bulup tamamlayarak, bir dahaki geldiklerinde kendisine armağan etmek isterken,, yönetmenin de bir dahaki gelişinde  oğlunun yarım bıraktığı duvardaki halıyı tamamlayacağı umudundadır. .   

Hande Baba, öykülerindeki olay örgüsünde, öykü durumunu, olayını geri dönüşlerle peyderpey vererek, anlatıdaki örgüleri açarken yer alan merak, çağrışımların yanı sıra görsellik ve duyumsatmayla sonuç vererek, etkili ve iddialı bir yazarın biçemiyle okuru öyküye çekiyor.  

*(Günübirlik/Öykü/Hande Baba/KKM Yayınları/Aralık 2020/110 sayfa)

YAZARLAR

  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • Pazar 35.8 ° / 19.6 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9809,64%0,96
  • DOLAR

    32,58% 0,30
  • EURO

    35,07% 0,29
  • GRAM ALTIN

    2457,40% 0,88
  • Ç. ALTIN

    3991,84% 0,00