Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


GÜLNAR’IN DELİLERİ


Kırsallığın, acımasızca kısıtladığı yörelerden biridir Gülnar.

Taş, orada yaratılmıştır, ama dağıtıma fırsat bulunamamıştır.

Akarsuyu, gözyaşı kadardır; kaderine ağladığı zamanlarda akar, ipil ipil.

Orada doğup büyüyenler, ekmeklerini hep dışarıda ararlarsa da devlet, yönetim gereği, durmadan kaymakam gönderir dağ başına.

Ne var ki, kaymakamlar da fazla durmazlardı Gülnar’da. Kimisi mahrumiyet yeri deyip, bir torpil yardımıyla kaçıp- gider; kimisi de, şikâyet yüzünden sürgün olup- giderdi. Canından bezip- gidenlerse cabası.

Daha doğrusu, altı aydan fazla kalan kaymakam için “ Bu herif kök mü saldı ne?” dendiğini duyanlardanız.

Yanlış anlaşılmasın ha, eskiden böyleydi.

Şimdilerde aranan bir yayladır Gülnar.

***

Günün birinde, yeni mezun bir Kaymakam, sessiz- sedasız, çıkıverip geldi Gülnar’a.

Yüreği görev aşkıyla dolu, idealist bir gençti. Gece- gündüz, başarılı olabilmek için neler yapmak gerektiğini düşünüyor; uykuları kaçıyordu.

Hangi açıdan bakarsa baksın, hep aynı sonuca varıyordu;

· Bilgili olmalı.

· Halkı iyi tanımalı.

Bilgilenmek kolaydı. Okul bilgilerinin üstüne kitapları, ansiklopedileri yığarak, yeterince bilgili olunabilirdi. Ama halkı nasıl tanıyacaktı? Halk bir kitap değildi ki, açıp sayfa sayfa okuyasın.

Çevresinde kümelenen insanları, dikkatlice gözlemliyor; yağcıları, dalkavukları, çıkarcıları, tek tek ayıklamaya çalışıyordu.

Amacı “Akil” adamlardan oluşan bir ekip kurup, onların düşüncelerinden yararlanmaktı.

Bu çaba bir hayli uzun sürdü.

Etiketlemekte usta olan çevreler “ Bu Kaymakam toplantıdan başka bir şey bilmiyor” demekte, gecikmediler.

Eninde- sonunda Akiller ekibi oluştu ve çalışmaya başladı.

Bu arada “ Kaymakam gizli örgüt mü kuruyor?” diyenler olduysa da; o zamanlarda “ Silivridaşlık” yoktu daha.

Akiller toplantısının ana gündemini:

· Halkı tanımak için ne yapmalı?

· Nasıl yapmalı?

· Hangi araçları kullanmalı?” gibi sorular dolduruyordu.

Bu yönde çıkan önerilerin en önemlilerini, şöyle sıralamak olasıydı:

1- Halkla sık sık toplantı yapıp, onları dinlemeli.

2- Halk önderlerini dinlemeli.

3- Yörenin halk söylencelerini, mizahını ve taşlamalarını taramalı.

4- Yörenin delilerini dinlemeli.

Delileri dinleme önerisi çok ilginç gelmişti Kaymakama.

Bu öneriyi savunanlarsa, görüşlerini şu temellere dayandırıyorlardı:

1- Deliler, yalan söylemezler; sözlerini sakınmazlar.

2- Deliler, yağcılık ve çıkarcılık etmezler.

3- Deliler, hatır- gönül için kıvırmazlar, takla atmazlar.

Öyleyse, gerçek görüş onlardan alınabilirdi.

Delileri bulmak da zor olmasa gerekti. Onlar kendilerini saklamazlardı ki.

Zaten,“ Her köyün bir delisi olur” dememiş miydi atalar?

***

Kaymakam Bey’in aklına yattı bu fikir. Çalışmalar bu yönde yoğunlaştırıldı. Köylerin listesini önlerine açıp, delilerini yazmaya başladılar. Amaç, onları ilçeye getirip, ağırlamak ve konuşturmaktı.

Sıra Koçaşlı Köyü’ne geldiğinde, grubun en yetkin üyesi söz aldı:

“ Efendim, o köyde deli aramaya gerek yoktur. Görevliler kimi bulurlarsa tutup getirsinler; hiç fark etmez” dedi.

Bu yargı daha çok ilgisini çekti Kaymakamın. “ Havasından mı, suyundan mı, neden öyle?” dediyse de, doyurucu bir yanıt alamadı.

“ Belki açık sözlülüklerindendir” diye düşündü, tarafsızca.

Bir yandan da, köy gezilerine başlamıştı. Yaptıkları gezi programına göre geziyor; ama Koçaşlı Köyü hiç aklından çıkmıyordu.

Sonunda sıra Koçaşlı’ya da geldi.

Yanına kimseyi almadan makam aracı jeep’e bindi, “ Koçaşlı’ya sür” dedi şoförüne. Köye girerken rastlayacağı ilk erkekle konuşmayı aklına koymuştu.

Sınava giden bir öğrenci gibi heyecanlıydı.

Orman yolundan ağır ağır ilerlediler. Tam köye girecekleri sırada, 55- 60 yaşlarında, sırım gibi bir adam çıktı karşılarına.

Adam, arabayı görmüyor gibiydi.

Üstelik de çakıllı yolda, hafiften ıslık çalarak, keyifle yürüyordu.

Durup beklediler. Adam tam yanlarından geçerken;

“ Merhaba amca” diye seslendi Kaymakam.

O zaman dönüp, umursamaz bir bakışla baktı adam.

Kaymakam, hemen arabadan atlayıp, yanına vardı;

“ Amca, sığara içer misin?” dedi.

“ Bulsam anasını bile ağlatırım da, hani yiğen?”

Bir sığara verip, yakıverdi Kaymakam. Taşların üstüne karşılıklı oturdular.

Konu bulup konuşmak gerekiyordu.

“ Amca nereye gidiyorsun böyle? Atın yok, eşeğin yok”

“ Hayırlı bir iş için gidiyom yiğenim. Defterimizin bir ucuna, bu sevap da yazılır inşallah.”

“ Amca, bir sakıncası yoksa, bize de söyler misin bu hayırlı işi? Yoksa kız istemeye mi gidiyorsun?”

“ Yok yok. Kız- mız değil. Kaymakamlık bir iş bu”

Kaymakam, iyice meraklanmıştı;

“ Allah Allah1 Neymiş bu iş yahu? Çatlatma bizi be amca.”

“ Tamam yiğenim tamam, anlatacağım. Merakta koymak günahmış zaten.

Dün, bizim muhtar dedi: Yeni bir kaymakam gelmiş. Tıfılın biriymiş hem de. Üstelik, garipliğine bakmadan köy gezilerine çıkıyormuş.

Buraları bilmez o şaşkın. Gülnar’da koltuk boş bırakılır mı hiç? Hemen biri gapıvirir koltuğu. Gidip, bir bir anlatacağım bunları. Dinlemezse kulağını çekivireceem”

Adamın lâfı bitmiş miydi, bilmiyorum; Kaymakam hızla ayağa kalkıp şoföre bağırdı;

“ Çabuk arabayı çevir, geri dönüyoruz!”

 

 

YAZARLAR

  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false
  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92