"ARKADAŞ 'GENÇ' OLMANIN HAKKINI VERMİŞTİR"-HAYDAR ERGÜLEN
"Sonraki yıllarda, başka genç şairleri tanıdıkça Arkadaş'ın, onun paylaşımcı kişiliğinin, şiire adanmış dünyasının değerini daha iyi anladım. Ne yazık ki bunu anladığımda o gitmişti. Erken gelmiş, erken gitmişti." -TAHİR ABACI
Ferhat
kara yeller ak yelleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat
dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar....
ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan
sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zülme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi -Arkadaş Z. ÖZGER
İsmail Uyaroğlu, bu şiirle ilgili şunları yazmıştır: "Aralık 1971 tarihini taşıyan 'Ferhat' ise, Arkadaş'ın en güzel şiiri. Yalnız Arkadaş'ın değil bence, Türk şiirinin en güzel şiirlerinden biri. İçeriğiyle, biçimiyle, sesiyle, imgeleriyle, her şeyiyle dört dörtlük bir şiir. Türk şiiri üstüne yapılmış her antolojiye girebilecek yetkinlikteki bu şiirin, ayrıca, gelenekten yararlanmanın ne demek olduğunu gösteren, bu konuda örneklik edebilecek bir özelliği var."
Arkadaş'ın kitabı yayımlanmamıştır; şiirleri dergilerdedir. Tekin Sönmez'e yazdığı bir mektubunda, Ferhat, Sana Benzer ve Pencere şiirlerinin birlikte konmasını ister dergiye. Pencere şiirinin, aslında ağırlığı olan o günkü siyasal ortamı vurgulayan bir şiir olduğunu, bir yerde öteki şiirler için bir ön şiir olarak düşünülebileceğini söyler.
Üçü birden basılırsa çok sevineceğini de ekler.
"Bu benim, derli-toplu ve (şiir) yolunu kesin olarak belirleyen bir şair olarak yeniden çıkışım olacak ve sanıyorum bu üç şiir bir birikimle birlikte beni değerlendirecek." diye yazar.
sana benzer
Dişle düş arasında bir helezon,
bir gerçek gibi bulguladım. Seni,
bir akrep soksa kızarır elim
koyu bir kızıllıktır çünki
anası sabahın
benzer sana.
Ay yüzlüm,
sağlıklı güneş bakışlım
taze fidanım benim.
Nemli bir bulut gibi
çöktün ya kuru yaylama
gayrı nice döl versen
benzer sana.
Yazsa sonsuz göğü, kuş kanatlarını
kışsa dağları giyin,
bağrımdaki tufanı
canımdaki acıyı gör.
Az mı şahan verdik
kartal vurulduk.
Oğul için döl bereketi gerek.
Sevdamızın, sabrımızın meyvesi
benzer sana.
Ben severim al almayı
dişlerken ürpermeyi,
bir çocuğun aydınlık yüzüyle
ava çıkmayı,
ki bir fenerci ustasının oğludur.
Ateş böcekleri ve çılgınlık
hep bir kırmızıyla karışır, yüzünde
hiç bitmeyen bir fener
ustasının sonsuz maviliğindeki
acısını kanırtır.
Ne soluk, ne titrektir
ne azalır, ne yiter
Sana benzer. -Arkadaş Z.Özger
"Sana Benzer" şiirine gelinceye dek hemen hiç noktalama imi kullanmamış, bütün dizeleri küçük harfle başlatmıştır Arkadaş Z. Özger. Bu şiirde noktalama imi ve dize başlarında yer yer büyük harf kullanmaya başlar.
Yeri gelmişken Arkadaş'ın bir özelliğini daha belirteyim; sözcükleri okunduğu hâliyle yansıtır şiirlerine ve mektuplarına...
Bu konuda bir örneği de, beni çok etkileyen bir şiirinden vermek istiyorum. "Kurdeşen" şiiri... Bir de bu şiiri, mektubunda el yazısıyla yazdığı arkadaşı Cavit Kürnek'e yazdığı mektubuyla...
Belki anne olduğum için, belki oldum-bittim en ufak bir sakatlık beni etkilediği için, yoksulluk -hele çocuklukta yoksulluk çekenler- canımı çok yaktığı için, yaşıtım bir şairin çok genç yaşta geçirdiği hastalık yüzünden bir mektubunda, "elimde değil, ben böyleyim. Acılarla geçen çocukluğum. Yaşıyamadığım ve o hep yaşıyamadıklarımla yoğrulu geçmişim, yeniyetmeliğim. Gençliğimi eskiten rüzgâr" diye yazdığı için...
Belki de "Çocukluğumda ve yeniyetmeliğimde hiç arkadaşım olmadı. Şimdi Ankara'da üç yıldır korkunç bir yalnızlık içindeyim. İntiharı (o hep bordo kokusu) düşündüğüm geceler çok oldu, ama bunu beceremiyecek denli güçsüzdüm."dediği için... Her neyse sevme nedenim, sevdim işte, beni etkiledi işte!..
kurdeşen
cavit'e
"balıkların ve kuşların öldüğü saatlerde
en çok o saatlerde
çekerim küreklerimi saçlarının kumsalına
esmer bir sarıkumda sarışın bir karaburunda
en çok karaburunda
bir sandalcıya merhaba derim küskün"
..........
"bir akşamüstü daracık bir sokakta
bitimi tahta bir köprüye ve dereboyuna varan bir sokakta
tek katlı iki odalı kerpiç bir evin karşısında
iki odada altı kişi yatan kerpiç bir evin karşısında
(bu ayrıntılar şiirin özünü bozabilir
ama söyleyin iki odada kaç kişi yatabilir)
en çok kendi evinizin karşısında
akranlarınızdan uzak bir köşede büzülmüş
oyunlarına neden katılamadığınızı düşündüğünüz bir sırada
şiddetli bir üşümeyle gelir
girilir kerpiç evin sokağa bakan odasına
tahtadan bir sedirin kıl kiliminin üstüne yatılır
büzülür dizler çeneye yakın
çenenin bir mekanik işleyişi vardır
dişleriniz korkunç bir makinenin dişlileridir
tik tak gıcır gucur zangır zungur
anne gelir üşüttün galiba kendini yine der
babanın yaşlı ama kaç kışı sömürmüş paltosu
ihtimal ki annenizin mantosuyla üstünüze atılır
yani kurulur titremenin ateşten çadırı
yangın sıcağı gevşemeyle uykuya dalınır"
.............
"sonrası mı sonrası ostomyolit işte
bir çeşit kemik hastalığı
sağ bacağa ve sağ bacağa musallat olur
en çok sağ bacağa
sekizbuçuk yaşındayken musallat olur
yirmibirlere kadar birlikte büyürsünüz
sonra hep birlikte büyürsünüz
en çok o büyür siz küçülürsünüz
...............
bir şiirin içindeki yerini
sarı kuş ve karaburunla ilintisini
anlamıyan anlamaz
anlayan gine anlamaz
ayrıntılara girersek şiirin özünü yitirebilirsiniz
bu konuda daha geniş bilgiyi
ostomyolitist arkadaş z. özgerden edinebilirsiniz" -Arkadaş Z. Özger
Şiirin ithaf edildiği kişi Cavit Kürnek'tir. Sarıkum, Bilge Karasu'nun Troya'da Ölüm Vardı adıyla yayımladığı kitaptaki öykülerin geçtiği yerdir. Karaburun, İzmir'e yakın bir tatil beldesidir.
Sonuçta, ben eleştiri yazmıyorum; yazdığım kitaplarda da eleştirmedim kimseyi olumsuz yönde; ama sevdiklerimi, beğendiklerimi övmeden geçemedim. "Bir şiiri sevmek, bir şairi sevmek şiir bilgisiyle orantılıysa sağlıklıdır. Artık kuramlardan bağımsız bir şiir sevgisinden söz edilemez." diyor Veysel Çolak. Bunu da biliyorum; ama ben bu şiiri duygusallığımla sevdim.
Arkadaş Z. Özger'in ilk şiirlerinde; hüzün, acı, umutsuzluk egemendir. Şiire başlarken karamsardır yazdıkları...
Geçen gün yazdığım yazımda iki bölümünü sunduğum, "sakalsız bir oğlanın tragedyası" şiirinde olduğu gibi bazen ironinin ağırlıkta olduğu şiirler de yazar. Bu ilk şiirlerde bazen hüzünlü, bazen mizah ögesine bolca yer veren, güler yüzlü, bazen çocuksudur şair...
sakalsız bir oğlanın tragedyası
"sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış
bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine
sakalınız uzamış inmiş ta belinize
at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz
kedinizin bıyığını usturayla kesiniz
yanaklarım bileytaşı ispirto sever misiniz
yoksul ve utangaç bir müşteriyim ben
sizde güneş bulunur mu biraz kaktüs alıcam
saksılarım yeşersin üç beş bulut verin de
çok üşüdü güneşten şizofreni olucak
çabuk olun lütfen dikenleri solucak
yanaklarım gobi çölü soğuk su içer misiniz" -Arkadaş Z. Özger
"çocukluğum acılarla, yoksullukla ve hastalıklarla geçti. / benim hiç oyuncaklarım olmadı. anımsadığım tek oyuncak, babamın hastaneden çıktığım gün bana aldığı onbeş liralık bir bisiklet. sonra o da eskiciye satıldı. dingin, ağırbaşlı bir çocukmuşum o zamanlar da. hiç ağlamazmışım./ ve galba bu yüzden şimdi çok ağlıyorum." diye yazar.
ARKADAŞ Z. ÖZGER'İN GİTTİĞİ YERDE HEP GÜLMESİ DİLEĞİYLE... HOŞÇA KALIN.