Yaşamın öyle bir noktasındayım ki dalgaların sesi, ağaçların hışırtısı, rüzgârların ıslığı başka türlü etkiliyor beni...
Doğanın sesine, rengine hep hayran olmuşumdur; ama bu defa başka...
Gençliğimde ailemle birlikte Kıyıköy'e tatile gitmiştik. Kaldığımız motelde dalgaların kayalara vuruşundan doğan müziği yıllarca unutmamıştım. Çok geride kaldığı için neler düşünüp ne hayaller kurmuştum anımsamıyorum bugün.
Kırklareli'nde pikniğe gittiğimizde kavak ağaçlarının hışırtısı da derenin şırıltısıyla birleşince neler düşlerdim kimbilir! İzleri duruyor da ayrıntı yok!
Yıllarca anılar içimin dehlizlerinde duruyor; on yaşında, on sekiz yaşında ve...
Çok şükür yaşlandım. Her çağında insan, olay ve olgulardan başka türlü etkileniyor.
Ne var ki olaylar oldukları yerde kalmıyorlar, varlıklarını ortaya çıkarmak istiyorlar zaman zaman!
İstanbul'u, Ankara'yı düşünüyorum; gençlik yıllarımdaki Istanbul ve Ankara'yı...
SUAT TAŞER gibi görmüştüm İstanbul'u:
"Amanın İstanbul'a bak
mavisi başka yeşili başka
ya minareleri
ya kumruları
ya şu lâvanta kokulu rüzgârı
hey anam kadına bak
şöyle be birader
pişmanlığa değer mi yaşamak
**********
dur köprünün üstünde dimdik
ger adımlarını şöyle
bir sağına bak bir soluna
tramvaylara bak vapurlara bak
dönen tekerleğe köpüren suya
ağlayan çocuğa düşünen kayıkçıya bak
************
Bak oğlum bak
at kendini kalabalığın içine de
yaşamak neymiş gör bak"
Ben anımsıyorum İstanbul'un o hâlini; teyzem Kandili Kız Lisesi'nde yatılı öğrenciydi ve o yıllarda babam beni okula teyzemi ziyarete götürürdü. Köprünün yanındaki iskeleden vapura binerdik, çok eğlenceliydi.
İşte insanlar gibi yaşlanmış bir olay, olduğu yerde durmadı, kıpırdandı, gün ışığına çıktı.
Büyüdükten sonra yine İstanbul'da Galata Köprüsü üstündeyim ve ORHAN VELİ'nin gözüyle bakıyorum her şeye:
"Dikilir köprü üzerine,
Keyifle seyrederim hepinizi.
Kiminiz kürek çeker, sıya sıya;
Kiminiz midye çıkarır dubalardan;
Kiminiz dümen tutar mavnalarda;
Kiminiz cimacıdır halat başında;
Kiminiz kuştur, uçar, şairane;
Kiminiz balıktır, pırıl pırıl;
Kiminiz vapur, kiminiz şamandıra;
Kiminiz bulut, havalarda;
Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,
Şıp diye geçer Köprü'nün altından;
Kiminiz düdüktür, öter;
Kiminiz dumandır, tüter;
Ama hepiniz, hepiniz...
Hepiniz geçim derdinde."
Büyük teyzemin evi Eyüp'teydi. Tam yanındaki ev bir köşktü. Bahçesinde bir film çekilmişti. Neriman Köksal'ın olduğu sahneyi pencereden izlemiştim.
Karşı sırtlara bakar ve gözlerimi kapardım bazen; gözlerimi kapayıp dinliyordum İstanbul'u, ORHAN VELİ'nin kulağıyla...
Neler duyar, neleri özlerdim anımsamıyorum.
Sonra Ankara yılları...
YALAN DÜNYA
"Galata köprüsünü bilirdim
Cebeci köprüsünü de gördüm
Günlerden pazarmış bugün
İnsanların güldüğünü de duydum
Önce askerler geçti
Gençlik parkının önünden
Sonra ben geçtim
Ordan Burdur'a çıktım
Dağların içinde göller vardı
Göllerin içinde balıklar
Aklıma Boğaz geldi
Arnavutköy, Çengelköy, Bebek
Vapurları düşündüm
Vapurların içindeki insanları."
NEVZAT ÜSTÜN
Yaz ortasındayım, sevgili Salâh Birsel'in dediği gibi "boğu börtü bir sıcakta" uykuya gidip gelmek için ve şiiri bol düşlerin eşiğine ayak basmak için saatimi ayarlıyorum.
Her şeyin saati ayrıdır.
Şimdi, geçmişi anıp güzel günleri tekrar yaşamanın saati...
O güzel günleri ancak anılarda yaşamam olası...
İstanbul ve Galata köprüsüne takıldım; ben hiç unutmadım. Hiç kuşkum yok kuşlar martılar da unutmadı. Balık-ekmek kokusu da, başlarını eğerek altından geçen mavna ve tekneler de... Eminönü'nden Karaköy'den taşan sis ve vapur dumanları da...
İstanbul'u özleyen ve ORHAN VELİ'NİN KULAĞIYLA İstanbul'u dinleyen sadece ben değilim!..
"Kuzguncuğun orda Fethipaşa korusunda
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı…
Taa Eminönü’nden, Yeni Caminin dibine dibine
O ihtiyar, o ayyaş Karaköy Köprüsü yerine
Kurulacak asri, ama üzümsüz o asma oto-köprü için
Demir Kazıklar çakan şahmerdanın gürültüsü geliyor
Güm! Güm! Güm!
İstanbul’u özlüyorum
Gözlerim kapalı…"
CAN YÜCEL
HOŞÇA KALIN.