Bugün yine hava puslu ve gök gürültülü... Yaz bekliyorum; ama, pek gelecek gibi görünmüyor. Denize bakıyorum belki çağırır diye, çağırmıyor. Gökyüzüne bakıyorum, "gel gel!" eder diye etmiyor. Sağıma, soluma, karşıma bakıyorum gülen bir yüz görürüm belki diye, göremiyorum. Yan balkonda yaşlı bir abla oturuyor "of yatmaktan sıkıldım" diyor ekşi bir yüzle...
Kendim gibi onu da avutmak istiyorum -çevremdekiler alışık benim dizelerle onları avutmama- bu havada, ona doğayı çok iyimser bir görünüşle betimleyen bir dörtlük okuyuveriyorum.
"Dallarda neşe şakır
Hazdan gülümser gelincik
Ve saadet kuşumuz kanatlarında incecik
Bir müjdeyi bahçemize ulaştırır,, diyorum ŞÜKRAN KURDAKUL'un dizeleriyle...
Ardından da "Bak Bediz ablam!" diyorum "bu dizelerin şairi senden de benden de çok büyük, 1927 doğumlu... Bak ablam, nasıl bakıyor doğaya! Örnek alalım kendimize." diyorum.
Bu şiir, şairin 1944 yılında yayımlanan "Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri" adlı kitabından alınmıştır; yani, şairin 17 yaşındayken yayımlanan kitabından... Tabii ki o yaşlarda her şeye; doğaya, çevreye, insanlara böyle iyimser gözlerle bakılacaktır. Yürek, çoğunlukla yaşama sevinciyle dolu olacaktır. Yaşamın gelip geçici oluşu, çocukluğun ve gençliğin günün birinde kaybolacağı düşüncesi o yaşlarda çok uzaktır şiirin öznesine. Bunları
söylemedim tabii Bediz ablama!..
Bu arada yağmur başladı, uzakta bombalar patlıyor sanki. Gökten yağmur, fırtına ve gürültüyle boşandı. Ben ablamı avutayım derken, kendimi de avutmuş olmalıyım ki; Refik Durbaş'ın şiiri geldi usuma:
ANKA
Hava fırtına, gök gürültülü
Gönül, üç kanatlı ankası ile
yol almakta şimdi
zamanın dehlizinde -REFİK DURBAŞ
"Evvel zaman içinde yazdığım şiirler
Bergüzar olsun.
Aç kapıyı bezirgânbaşı
Bezirgânbaşı..." -CAHİT KÜLEBİ
Cahit Külebi'nin bu dizelerini ne zaman anımsarsam, çocukluğumuzda oynadığımız bir oyunu düşünürüm. "Gönül, üç kanatlı ankası ile/ yol almakta şimdi/ zamanın dehlizinde" diyorum Refik Durbaş'ın dizelerini ödünç alarak. O dehlizin de en dibine gidiyorum; çocukluk günlerime, o mutlu günlere...
“Aç kapıyı bezirgânbaşı, bezirgânbaşı
Kapı hakkı ne verirsin, ne verirsin
Arkamdaki yadigâr olsun, yadigâr olsun
Bir sıçan, iki sıçan, üçüncüsünde dolaba kapan”
Sonra uçurtma uçurduğumuz günleri anımsıyorum; çocuklarımız da uçuruyorlardı onları severek, mutlulukla...
UÇURTMA
Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki…
Uçurtmayı seviyorlar sözgelişi,
Bir havalandı mı uçurtmaları
Daha da güzelleşiyorlar.
Maviliklerde gözleri
Özgürlüğü yaşıyorlar
Uçurtmalarla birlikte.
Koparıp da iplerini hele
Bir kurtuldular mı ellerinden,
Öylesine seviniyorlar ki,
Gidiş o gidiş, bile bile…
Kızalım mı umursamayışlarına?
Kendi yaşamlarını izliyorlar boşlukta.
Onlar da birer uçurtma değil mi?
Bizim de ne süslü uçurtmalarımız vardı,
Alıp başlarını gitmediler mi?
Gözümüzden bile esirgedik
Hangi birinin ipi kaldı elimizde? -RIFAT ILGAZ
Son bölümünde şiirin, hüzün kaplıyor içimi. Yine Refik Durbaş'ın dizeleri geldi hüznüme tercüman olarak, bir de balkonumdaki çardağın kirişleri arasındaki yuvasına sığınan kırlangıçlar...
"her sabah böyle ağlar mı Üsküdar
yoksul karanlığında kuşların
aşkın ve umudun bir de acının
rüzgârıyla uçarken bulutlar" -REFİK DURBAŞ
Avunmak diyorum ya, kendimi avutmak... Yani bir şeye kendini vererek acısını, kederini unutmak diyor ya sözlük; ben de onu yapıyorum işte... Avutuyorum Bediz ablamı ve kendimi...
Uzun bir zaman İstanbul'da yaşadım; o yüzden sık sık anımsıyorum İstanbul şiirlerini...
İyi duyumsadığımda kendimi, Boğaziçi'ni, "Boğaziçi şıngır mıngır" diye beni alıp götüren, düşündüren yazı ve şiirleri....
"Ada vapuru yandan çarklı
Bayraklar donanmış cafcaflı
Simitçi kahveci gazozcu
Şınanay da şınanay" - MELİH CEVDET ANDAY
Çeşitli sebeplerle bunaldığımda da, yaşamak zor diyorum ve yine İstanbul şiirlerini anımsıyorum.
YAŞAMAK
I
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yâr üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...
-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
II
Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak." -ORHAN VELİ
Bu dünyayı 36 yaşında bırakıp giden Orhan Veli, bazen böyle duyumsuyorsa, benim onun iki kat yaşımda, arada bunalmam hiç de şaşırtıcı değil...
MUTLULUK VE DİNGİNLİK HEP BİZİMLE OLSUN DİYORUM.
HOŞÇA KALIN.