Prof. Dr. Özer OZANKAYA


FRANSA’DA İSLAM’A YÖNELİK SALDIRILAR ÜZERİNE

İSLAM DİNİNİN SAYGINLIĞINI ATATÜRK CUMHURİYETİ KORUYORDU VE YİNE ANCAK ATATÜRKÇÜ ANLAYIŞLA KORUNABİLİR!


Fransa’nın siyaset ve kitle iletişim çevrelerinde, daha önceleri başka kimi Batı Avrupa ülkelerinde de yapılmış olduğu gibi, İslam peygamberine yönelik saygısız söylem ve yazıların, demokratik hak ve özgürlüklere de, basın ve siyaset ahlakına da aykırı öz, biçim ve ölçülerde olduğu açıktır.

Bunlara GERÇEKTEN CAYDIRICI olacak biçimde karşılık verilmesi gerekir.

Ancak bunu yapabilmek için başta Türkiye’dekiler olmak üzere İslam ülkeleri siyaset, bilim, düşün ve eğitim yöneticilerinin kendilerine de şu soruyu sormaları gerekir:

“Yüce Muhammed’i, gerek kendi ülkelerinin siyaset, eğitim, düşün ve kitle iletişim ortamlarında, gerekse uluslararası ortamlarda, insanlığa yaptığı ve günümüz uygar ülkelerinin yakından ilgilenip derinden etkileneceği asıl katkılarıyla tanıyıp tanıtıyorlar mı?

Atatürk dönemi Türkiyesinde özenle ön sıraya çıkarılan bu katkıların en başında gelenlerini sıralayalım:

* Yüce Muhammet, peygamberliğe son veren bir din getirmiştir: tüm önderliği boyunca, insanlığın akılca ve vicdanca artık göksel yol-göstericilere gereksinimi olmayacak bir düzeye yükseldiğini belirtmiş ve “Ben de sizlerden biriyim; ben yalnızca elçiyim!” diyerek kendisinde hiçbir insanüstü özellik ve nitelik bulunmadığını vurgulamış ve kabul ettirmiştir.

Bugünün İslam dünyasının siyaset, bilim, eğitim ve düşün insanları, peygamberliğe son verilmişolmasının anlamını anlatıyor ve İslamın yalvacını, kendisinin yaptığı gibi tanıtıyorlar mı?

* İslam dini, Tanrının muradını ve dinin gereklerini anlayıp bilme tekeline sahip olduğunu savlayan “din adamı sınıfı”nı (ruhban), “Tanrıya ortaklık koşma” gibi “bağışlanmaz günah” saymış ve kaldırmıştır. Her bireyin Tanrının muradını ve dinin gereklerini öğrenip anlamaya hem yeterli, hem de bununla yükümlü olduğunu kabul eder. Müslüman kişi, din konusunda okyanus kadar bilgili olduğunu söyleyen kişilere bile danışmak ZORUNDA DEĞİLDİR; danışmak istediğinde de o bilginin belirttiği görüşü kabul etmek ZORUNDA DEĞİLDİR. Yüce Muhammet, “Müftüler istedikleri kadar fetva versin ve istedikleri kadar fetvalarında diretsinler. SEN KENDİ KALBİNE (=VİCDANINA) DANIŞ.” diyor. “Senin dinin sana, benimki bana!” diyen çoğulculuk gerçeğini kabul etmek gereğini de belirtiyor. "Ümmetimde görüş farklılıkları Tanrı'nın rahmetidir." diyor.

Bugünkü İslam dünyasının siyaset, bilim, eğitim ve düşün insanları İslam dinini bu niteliğiyle açıklayıp benimsiyorlar mı?

* İslam dini “gidilmesi zorunlu bir tapınağa” yer vermemiştir. Cami “kilise” değildir. Müslümanlar, namazlarını kılmak için hiç kimsenin arkasında el bağlamak zorunda olmayıp, gök kubbenin altında diledikleri her yerde namazlarını kılabilirler. Namazın makbulü de gizli olanı, yani GÖSTERİŞİ YAPILMAYANIdır.

Bugünün İslam dünyasının siyaset, bilim, eğitim ve düşün insanları İslam dinini bu niteliğiyle açıklayıp benimsiyorlar mı?

* Yüce Muhammet, “Bilim Çin’de bile olsa alın.” der; demek ki “herşeyin Kur’an’da öngörülmüş olduğu” gibi, gerçeğe de, dolayısıyla bilime de aykırı bir önermesi yoktur, olamaz. Aslında “Bilim iki türlüdür: maddelerin bilimi ve sonra dinlerin ( o günün toplumsal yaşamının düzenlenişinin) bilimi!” de demektedir. Ve tekil olarak bir dinin değil, bir çok dinlerin varlığına işaret etmektedir!

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın onlarca ciltlik İslam Ansiklopedisi’nde adı bir kez bile geçmeyen Yunus Emre:

“Şeriat bir gemidir, hakikat (gerçeklik) denizidir – Ne denli sağlam olsa geminin tahtaları – Ona dalga vurdukça aşınıp gidesidir” diyor.

Türk halkının “Hazret” diye saygı duymasına karşın, yine aynı ansiklopedide adına bile yer verilmeyen Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi, Darwin doğmadan 50 yıl önce, 1756’da yazdığı, ama ancak 80 yıl sonra ve Kavalalı Mehmed Ali’nin Mısır’ında Bulak matbaasında basılabilen Mârifetnâme adlı kitabında, “İnsanın da evrim sonunda oluşan bir canlı türü olduğu” belirtildiği gibi, bilimsel yöntemin nesnellik ilkesi de “gerçeğe bağlılık” olarak savunulmakta, İslam’a asıl aykırılığın gerçeğin söylenmesini yasaklamak olduğu da özenle vurgulanmaktadır.

Bugünün İslam dünyasının siyaset, bilim ve düşün insanları İslam dinini bu niteliği ve gerçeğiyle açıklayıp benimsiyorlar mı?

* İslam dini “yalancılığı, Tanrının bağışlamadığı tek, çünkü en ağır günah” sayar. İslam ülkeleri yönetimlerinin İslam dinini bu yüce ilkesiyle anlatıp uyguladığı söylenebilir mi? Oysa Atatürk Cumhuriyeti, İslam dinini bu ilkesiyle öğrettiği gibi, “Gerçekleri söylemekten korkmayınız.” ilkesini bayraklaştırmıştı. Biz o dönemde böyle eğitim ve öğretim gördük!

* Yüce Muhammet, “gerici Arap kabileciliği”ni en ağır biçimde eleştirmekte ve bu bağlamda “Araplar küfürde ve münafıklıkta en ileridirler!” (“El Ârâb eşeddü küfren ve nifaken”) demekte, dahası, “Ben Arabım, ama Arap benden değil!” (“Ene’l arabi ve lâ arabi minni!”) bile demektedir.

* Kur'anın Arapça olmasına ilişkin olarak da "Anlayasınız diye Arapça indirdik!" dediğini, demek ki her halkın Kur'anı da kendi dilinde okumasının, dinsel konuları kendi dilinde işleyip anlatıma kavuşturmasının gereğini vurguladığını görüyoruz.

Bütün bu uyarıların temel önemde anlamları olduğu açıktır.

Bugünün İslam dünyasının siyaset, bilim ve düşün insanları İslam dinini bu niteliğiyle açıklayıp benimsiyorlar mı? "Arap" olmayı Tanrı'nın ayrıcalıklı saydığı insanlık kesiminden olmaymış gibi, Arapçayı da sanki kutsal dil imiş gibi sunmuyorlar mı?

Oysa Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk yönetimindeki kuruluş ve yönetiliş dönemi boyunca, Yüce Muhammet’in ve elçisi olduğu dinin bu temel nitelik ve özelliklerini anlatıyor ve öğretiyordu.

Atatürk’ün pek çok açıklamalarında bu temel gerçekler dile gelmiş, Atatürk, bu özellikleri nedeniyle “İslam dininin akla ve mantığa aykırı hiçbir buyruk ve istemi olmadığına” işaret etmekten bir an geri durmamıştır.

Bu nedenlerle Atatürk döneminde İslam dininin saygınlığı da en yüksek düzeyde korunmuştur.

İslam ülkeleri yönetimlerinin, savunduklarını öne sürdükleri İslam dininin ve onun yalvacının yukarda belirttiğim ana ilkelerine aykırı olarak İslamı bir baskı ve sömürü aracına indirgeyen uygulamalarının, İslam dininin uygar insanlık gözünde yanlış anlaşılmasında en önemli etken olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Ancak sorun daha karmaşıktır. Şöyle ki, İslam dininin, Yalvacının yukarda bir bölümünü belirttiğim gerçek muradına uygun olarak anlaşılıp uygulanmasını, İngiltere, Fransa, ABD, Rusya, Almanya gibi sömürgeci devletler ve kilise yönetimleri, en az İslam ülkelerindeki orta-çağcıl erk kesimleri ve dinsel görünümle destekçileri kadar istememişlerdir ve istememektedirler; ve görünüşte birbirine karşıt olan bu iki kesim, bu yolda işbirliği içinde bulunagelmişlerdir. Fethullah Gülen'in ABD'ce kullanılmasından başlayıp, Kara Ses Kaplan'ın Alman hükümetinin kanatları altında bu ülkedeki Türkleri ortaçağcıl karanlıklar içinde tutmaya çalışmasına; İngiltere'nin Şeyh Nazım el Kıbrısi'yi kullanışına, Hollanda'da Türk, Fas'lı, Tunus'lu… çocuklar için Gazzali okulları açılmasına, Fransa'da aynı şeylerin yapılışına; Rusya'da komünist onyıllar boyunca bile müslüman Türklerin her türlü siyasal kültürden yoksun tutulması için "sözde gizli" varlıklarını sürdüren cahil-gerici hocaların görevlendirilişine ... dek tüm uygulamalar, İslamın akıl ve bilime götüren gerçek özünün kitlelere ulaşmasının engellenmesi için yapılmıştır ve yapılmaktadır.

AKP iktidarı döneminde de İslam dininin yukardaki ana ve öz değerleriyle anlatılıp öğretilmediği açık bir gerçektir; Atatürk Cumhuriyetin’nin gerçek özüyle anlatılıp öğretilmeyişi gibi.

Atatürk Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 97. yıldönümünde, İslam dininin de saygınlığını dünyada hak ettiği yüksek düzeye ulaştırmanın, laik, yani demokratik kurum ve uygulamalarla olabileceğini belirtmek gerekir.

 

 

 

 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 15.2 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22