Türkiye, 06 Şubat sabahı büyük bir şok ile uyandı. Kahramanmaraş merkezli, 7,7 büyüklüğünde depremin yarattığı sonuçlara dikkat edilirken, dokuz saat sonra, bu kez 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. İki büyük şokun, yıkımı da büyük oldu ve Türkiye, on bir vilayetini etkileyen bu şoklarla, yüzyılın felaketini yaşadı. Birçok ülke bu şokun etkilerine anında tepki vererek, ilgili teşkilatlarını arama ve kurtarma faaliyetlerinde görevlendirmek üzere harekete geçti. Zamanla muhteşem bir yarış başladı. Sonuç: kırk beş bini aşan hayatını kaybeden kişi ve binlerce binanın yıkımı oldu. Aynı zamanda ekonomi büyük bir yara alırken, yüz binlerin göçü de ülke içinde yeni sorunlarla yeni bir sosyal kriz başlattı.
Türkiye bu felaketi yaşarken ortaya çıkan görüntüler, yardımlar konusunda büyük umutlar yaratırken, sivil toplum kuruluşlarından bir kısmı öne çıktı. Bir anda, çok uzamasa da yetkililerle sivil kuruluşlar arasında tek taraflı bir gerginlik yaşanırken, sivil toplum kuruluşları, halkın desteğini suiistimal etmeksizin, doğru hamlelerle öne çıktı. Bu arada, Türkiye, Kızılay’ın, bedeli karşılığı bir sivil toplum kuruluşuna çadır sattığı ortaya çıktı. Kızılay, iki bin elli çadırı maliyet fiyatına Ahbap derneğine sattığını kabul etti ki bu konu büyük bir tartışma başlattı. Satış işlemi felaketin üçüncü günü meydana gelmişken, üç gün boyunca, depolarda mevcut çadırların neden sahaya indirilmediği tartışıldı. Kızılay Başkanının görevi bırakması gerekliliği dile getirilirken, böyle bir hamle gelmedi.
Felaketin hemen ardından, her zaman olduğu gibi akademisyenler öne çıkarak bilgi vermeye başladı. Görüldü ki bu deprem zaten bekleniyordu ama her nedense gerekli tedbirler alınmamış ya da alınamamıştı. Türkiye’nin on bir kenti, bir ihmaller zincirinin esareti altında büyük bir yıkım yaşarken, yetkililerden hiçbiri bu konuda sorumluluk üstlenmedi.
Bu arada, komşu Yunanistan’dan gelen bir haber, bir anlığına dikkatleri oraya çevirdi. Bir tren kazası meydana geldi ve ilk belirlemelere göre otuz altıkişi hayatını kaybetti. Olayın hemen ardından, Yunanistan Ulaştırma Bakanının, vakanın sorumluluğunu üstlenerek istifa etmesi dikkat çekici bir örnek oldu.
Her depremin ardından olduğu gibi,bu felaketin ardından da beklenen Marmara depremi yine gündeme gelirken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, doğru bir söz etti: Fay hatlarını tartışmayı bilim insanlarına bırakalım dedi ve İstanbul’un deprem gerçeğinde, yapılması gerekenler üzerinde yoğunlaşmaya çağrı yaptı. Olması gereken de buydu: Deprem gerçeğinde, alınması gereken tedbirlerin bir an önce hayata geçirilmesi.
Bu arada yapılan sorumsuzca açıklamalar ile sosyal medyada yayılan asılsız söylemlerle, Adana dahil bazı illerde, halk evlerine giremez hale geldi.
Yapılan söylemlerle, bundan sonra daha etkin önlemlerle yola devam edileceği açıklanır ve geç kalınmış olunsa da toplantı üstüne toplantı yapılırken, yaşanan bir gelişme gündemi inanılmaz derecede değiştiriverdi ve bütün haber kanalları, bir anda depremi bırakarak, yeni gündemi konuşmaya başladı.
Türkiye seçime doğru giderken oluşturulan ve Millet İttifakı adı verilen altılı masada, bir kriz yaşandı. İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, cumhurbaşkanlığı için aday belirlemek üzere yapılan toplantı ardından, partisinin genel idare kurulunu topladı ve sonrasında yaptığı oldukça sert açıklamayla, partisinin kıskaca alınmaya çalışıldığından hareketle, oyuna gelmeyeceklerini ve tarih yazacaklarını ya da tarih olacaklarını söyledi. Bu söylemin ardından,Türkiye’nin gündemi anında değişti. Ortaya çıkan siyasi krizle, sanki deprem bir anda unutulmuş gibi bir durum ortaya çıktı. Ne yazık ki çok çabuk unutuyoruz.
Ve şimdi tüm medyada, ortaya çıkan siyasi kriz konuşuluyor. Ve şimdi, yüzyılın felaketi ardından, deprem konuşulmuyor.
