ALİ TAŞ ADN.


“DİRENİŞTEN DİRİLİŞE İSTİKLÂL MARŞI YOLCULUĞU”(*)


On altı kadar yayınlanmış kitabı bulunan Tahir Fatih Andı’nın, İstiklâl Marşı’nın 100. yılı nedeniyle yayınlanan “Direnişten Dirilişe İstiklâl Marşı Yolculuğu” adlı kitabına ulusal birlik ve bütünlüğümüzü vurgulayan Anayasa’nın 3. Maddesine yer vererek girilmiş. Sonrasında, Mehmet Akif Ersoy’un: ”Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!” sözü yer almaktadır ki gerçekten yazdırmasın.

İstiklâl Marşı yazarı şair Mehmet Akif Ersoy’u tanıtan, Kurtuluş Savaşı’nda ulusal duyarlılığı harekete geçirmek için Anadolu’nun birçok kentinde camilerde verdiği vaazlardan söz edilen kitapta, Akif’in İstanbul’dan Ankara’ya yaya gelişi ve at arabasıyla meclise dönüşü ile Mustafa Kemal Paşa ile görüşmelerinden söz ediliyor. Kitabın yazarı olan Tahir Fatih Andı, “Sözbaşı”nda:“Ben de varım! Bir şeyler yapmalıyım!” diyerek gösterdiği çaba ve duyarlılıkları İstiklâl Marşı’yla taçlandırması yer almaktadır… TBMM’nin açtığı 500.-TL ödüllü “İstiklâl Marşı Yarışması”na 724 şiir katılmasına rağmen bunların hiçbirinin ulusal coşku ve direnişimizi yansıtamadığını belirtirken; o sırada mecliste Burdur Milletvekili olarak görev yapan Mehmet Âkif Ersoy’un, kendisiyle zıt görüşte olan Nâzım Hikmet tarafından da:”Âkif inanmış adam/Büyük şair…” (s.12) vurgusu yer almaktadır.

“Yazdığı İstiklâl Marşı isimli şiirini “O benim eserim değil, milletimin eseridir” diyerek” kitabına dahi almadığından söz edilmektedir. Tabii bu arada İstiklâl Marşı Şiir Yarışması için konan (500.-TL)  “Bugünkü ortalama parayla 1.526.411(bir milyon beş yüz yirmi altı bin dört yüz on bir) lira para ödülünü kabul etmeden, tüm ısrarlara rağmen bu ödülü almadan İstiklâl Marşı’nı yazan adam: Mehmet Âklif Ersoy…” (s.17) olduğunu da unutmamak gerekir. “12 Mart 1921 tarihinden itibaren Milli Marşı’mız olarak kabul edildiğine de “değinilmektedir.  

               Yoksulluktan bir montu, paltosu bile olmayan Mehmet Akif, İstiklâl Marşı Yarışması’na da 500 lira para ödülü var diye katılan bir insan değil. “Bir liranın karşılığında 6, 616 gram saf alınabildiği…” (s.18) o günlerde insanın kalemiyle zengin olması da işten bile değildi. Mehmet Âkif Ersoy, konan bu ödülü “…almamak kaydıyla kendisini dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ikna etmesi üzerine, eğer şiiri birinci olacak olursa verilecek ödülü savaşta dul kalmış kadınlarımız için açılmış olan hayır kurumuna bağışlamak üzere yarışmanın bitmesine 48 saat kala İstiklâl Marşımızı dizelere dökerek yazmıştır.” (s.19)          İstiklâl Marşı için İstiklâl Savaşı’ndan da söz edilen kitapta  “İstiklâle Giden Yol” başlıklı bölümde Limni adasının Mondros limanındaki Agamemnon zırhlısında Osmanlı Devleti’nin Bahriye Nazırı Rauf Bey ile İtilaf Devletleri adına katılan Amiral Calthorpe arasında imzalanan (30 Ekim 1918) 25 maddelik Mondros Ateşkes Anlaşması’nın ardından başlayan yurdun işgal edilmesi ve işgale karşı gelişen Mustafa Kemal Paşa öncülüğünde gerçekleştirilen direniş hareketinden ve Mehmet Âkif’in Milli Mücadele’nin güçlenmesi için yazdığı yazı ve vaazlardan söz edilmektedir…

            “Mehmet Âkif’in başında olduğu Sebilürreşad Dergisi’nin yönetim ofisi 1919 yılının sonlarından itibaren Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçenlerle İstanbul’daki yakınlarının adeta gizli bir haberleşme merkezi haline gelmişti. Haberleşme mektupları ve yayınlanan gazeteler Sebilürreşad Dergisi aracılığıyla Anadolu’ya gönderilirken, Anadolu’dan da yine Sebilürreşad Dergisi aracılığıyla İstanbul’a ulaşıyordu.” (s.26)

            Mehmet Kaplan’, “Şiir Tahlilleri-1” adlı kitabında Mehmet Âkif için şunları söylemiş: ”Türk edebiyatında onun kadar içinde yaşadığı devri bütün teferruatlarıyla gören ve gösteren başka bir şair yoktur. Âkif şiirin hududunu nesir kadar, edebiyat kadar genişletir; hatta edebiyatı da aşar, onu hayatın ta kendisi yapar” (s.27) sözü ise bir yanıt doğurur… Mehmet Âkif Ersoy gerçekten büyük bir şair olsa da yaşadığı dönemi tüm detaylarıyla gören başka büyük şairlerimiz de vardır tabii ki de ama amaç da şairleri yarıştırmak değildir…

            “Anadolu Hareketi Memleket Meselesi”  başlıklı yazıda, Anadolu hareketinin ittihatçılık olduğu suçlanması karşısında Mehmet Âkif’in: ”Hayır, artık buna da ittihatçlık denemez. Bu Anadolu Hareketi memleket meselesidir. Buna herkes elbirliğiyle sarılmalıdır.” (s.31) sözü yer almaktadır.  Bazı basının ve aydın zümrenin “mandacılık” fikrini savunmalarına Mehmet Âkif’in çok üzüldüğü de yakın arkadaşı, Sebilürreşad dergisinin sahibi olan Eşref Edip’e sık sık dert yandığı da yer alırken; mandacılığın, “…1. Dünya Savaşı’ndan sonra bazı az gelişmiş kabul edilen ülkeleri, kendi kendini yönetecek bir düzeye eriştirip, bağımsızlığa kavuşturuncaya kadar Milletler Cemiyeti adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen yetkidir” (s.32)  açıklaması da yer almaktadır. Bu da tabii ki emperyalist devletlerin sömürü düzenini kurmak için güç üstünlüğünün sağladığı bahanelerle elde ettikleri altın bir fırsat olsa gerek.

            İstiklâl Marşı yazarı Mehmet Âkif Ersoy’un mandacılık konusunda Sebilürreşad’da yazdığı “Manda Meselesi” başlıklı yazıda: ”Türklerin asırlardan beri istiklâllerini muhafaza etmiş oldukları tarihi bir hakikattir. Halbuki Avrupa’da bile istiklâlin kaynağı bu kadar eski bir zamandan başlayan bir4 millet yoktur. Türkler için istiklâlsiz hayat imkânsızdır. Tarih de gösteriyor ki Türk, istiklâlsiz yaşayamamıştır.” (s.32)

              Eşref Edip, “Mehmet Âkif Hayatı-Eseri” adlı kitabında yakın arkadaşı ve dergisinin yazarı, yöneteni olan Mehmet Akif’i anlatmaktadır…

              “Bütün o ümitsizlik içinde Üstadbir an bile yılmadı. O, bu milletin istiklâlsiz kalacağını hatırına bile getirmiyordu. Balıkesir, Ayvalık taraflarında başlayan Harekât-ı Milliye’nin (Milli hareketin) mutlaka büyüyeceğine, bütün memlekete yayılacağına imanı vardı.

              O taraflarda bir avuç kahramanın müdafaası, bu güzel topraklar için canlarını siper etmesiÜstad üzerinde büyük tesir meydana getirmişti.

              Bir gün baktım Sebilreşad Dergisi’nin idarehanesine çok heyecanlı geldi ve:

              -Haydi hazırlan gidiyoruz dedi.

              -Nereye? dediğimde bana:

              -Harekât-ı Milliye’nin başladığı cepheye. Artık buralarda duramıyorum. Zafer yolu bu yoldur dedi.” (s.35-36)

              Hasan Basri Çantay Balıkesir Bayındırlık Dairesi’nde görevlidir. Milli Mücadele’ye destek için Balıkesir’de kurduğu “Ses” gazetesinde çıkan yazıları nedeniyle işgal kuvvetlerince tutuklama kararı çıkarak, başına 600 lira ödül konur. Dokuz ay kaçak yaşayan Çantay, yöresindeki halkı Milli Mücadele’ye katılmaya çağırmış. Hasan Basri Çantay, arkadaşı olan Mehmet Âkif’i Balıkesir Zağnos Paşa Camii’nde halka seslenmeye çağırmış (Şubat 1920) Çantay, “Ses gazetesini kurduğunda (17 Ekim 1918), arkadaşı Mehmet Âkif Ersoy, gazetenin ilk sayısında yayınlanmak üzere şu kinayeli dörtlüğü yazmış:

              Düşman sesi duymak istemezsen

                 Kardeş sesidir, uyan bu SES’ten;

                 Kalkınca görür ki akşam olmuş

                 Vaktiyle uyanmayan bu sesten.                           

              Mehmet Akif Ersoy, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde verdiği vaazda ağırlıklı olarak şiirle seslenir… “…/Cihan altüst olurken seyre baktın, öyle durdun da,/Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda!/…”diye başladığı şiirinde halkı Anadolu direnişine çağıran Âkif; “…/Yanar dağlar uçurmuş gezdirir beyninde dünyanın;  Cehennemler batırmış yüzdürür kalbinde deryanın;/…” dizeleriyle uyaklardaki beyit tadıyla halka coşkuyla seslendiği”Alınlar Terlemeli” şiirni bitirdikten sonra konuşmasıı sürdürür ve birkaç gün daha Balıkesir’de kalarak Milli Mücadele konusunda çalışmalar yaparlar

              Gebermek sitiyorsan başka! Lâkin korkarım, yandın;

                 Ya sen mahkûm iken, sağlık, ölüm hakkın mıdır sandın?

                 Zimamın hangiellerdeyse, artık onlarınsın sen;

                 Behimî bir tahammül, varlığından hisse isersen!

                 Ezilmek, inlemek, yatmak, sürümek var ki âdettir;

                 Ölüm dünyada mahkûmîne en son bir saadettir.

                 Desen bin kere ‘insanım!” kanan kim?, hem niçin kansın?

                 Hayır, hürriyetin, hakkın masun oldukça insansın.

                 Bu hürriyet, bu hak bizden bugün aheng-i sa’y ister;

                 Nedir üç dört alın? Bir yurdun alnından boşalsın ter. (s.40)

              “Kutsal ve Yaralı Vatanımızın” Pansumanı Olan Telgraf” (s.53-56) ta,Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yurdun dörtbir tarafındaki yetlkili mercilere telgraf çektirerek, 23 Nisan Cuma günü Türkiye Büyük Millet Meclisi”nin açılışından söz edilir.

              “İstanbul’dan Ankara’ya Ama Makam Arabasıyla Değil Yaya” (s.57-66) başlıklı yazıda ise, Balıkesir’den İstanbul’a döndüğünde de, Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara’ya çağrıldığında iki haftalık zorlu bir yolculukla Ankara’ya gelir ve Mustafa Kemal Paşa ile kısa bir görüşme yapar. Daha sonra Anadolu’ya geçen Mehmet Âkif Ersoy özellikle Eskişehir, Burdur, Sandıklı, Dinar, Kastamonu, Antalya ve Konya taraflarında yanında oğlu Emin Âkif Ersoy olduğu hâlde yaptığı camilerde, medreselerde, meydanlarda yaptığı coşkulu ve etkili konuşmalarla halkı aydınlatan, Milli Mücadele etrafında birleşmeye, direnişe çağıran konuşmalar yapar. 23 Nisan 1920’de TBMM açıldığı zaman ise hem Burdur’dan, hem de Biga’dan milletevkili seçilse de, ancak bir yerden milletvekili olabileceği meclis başkanlığınca kendisine bildirildiğinde Burdur milletvekilliğini tercih eder.

              Mehmet Âkif milletvekili olduktan sonra da kendisine ihtiyaç olduğunu öğrendiğinde at arabasıyla 3-4 gün süren bir yolculuk sonrasında Kastamonu’ya gelir. Mehmet Âkif Kastamonu ve Ankara’da iken Eşref Edip ile birlikte Sebilürreşad’ı çıkartmayı sürdürürler.

              “Kastamonu’da Bir Milletvekili Vaaz Veriyor.” (s.67-96) başlıklı bölümde, Akif’in İstiklâl, yurt, tutsak ulusların çektiği işkenceleri dünyadan örnekler vererek Nasrullah Camii’nde verdiği çok uzun vaaz yurtta yankı yapar. “İstiklâl Marşı’nın Ön Adımları, Âkif’in VaazınınYankıları” (s.97-100)

 

Vaazın yer aldığı  Sebilürreşad sayıları vilayetlere gidince, onlar da dergiyi elde edemeyen şehirlere fotokopi yoluyla çoğaltarak gönderir ki böylece halk aydınlanır ve İstiklâl yönünde bir yurtseverlik oluşur. Halkta ulusal direniş ruhunu oluşturur.

              “At Arabasında Meclise Dönen Bir Milletvekili” (s.101-103) başlıklı bölümde, Kastamonu’da iki ay kalan Mehmet Âkif’in at arabasıyla meclise dönüşü anlatılırken; Ankara’da kalacak yeri olmayan Mehmet Âkif’e, milletvekili arkadaşı Hasan Basri Bey’in gayretiyle, İstiklâl Marşı’nı da yazacağı Tacettin Dergâhı’nda bir oda ayrılır.

              Eşref Edip anlatır:

              ”Dergâh deyince dervişler, ayinler hatıra gelmesin. Eşraftan birinin aadeta selamlık dairesi. Ufak bir köşk gibi muntazam yapılmış içi dışı boyalı. Döşenip, boyanmış; güzel ve geniş bir bahçesi var.

              Türlü türlü meyveler… Önünde bir şadırvan; şarıl şarıl sular akıyor.

              Üstad Ankara’daki bütün şiirlerini, İstiklâl Marşı’nı hep bu Dergâh’ta yazmıştır… Hele İstiklâl Marşı kabul edildikten sonra Dergâh’ta çok samimi bir merasim yapıldı. Üstadın sevdiği bütün arkadaşlar, birçok milletvekili, Üstadı tebrike geldiler. Güzel sohbetler oldu.” (s.103)

              “Ankara İstasyonu’nda Mustafa Kemal Paşa İle Mehmet Âkif” (s.105-108) başlığının yer aldığı bölümde, Mehmet Âkif’in Nisan 1920’de meclisin önünde ayaküstü konuştuklarında, Mustafa Kemal Paşa, Âkif’e: ”Sizi bekliyordum efendim. Tam zamanında geldiniz. Şimdi görüşme kabil olmayacak ben size gelirim” dediğine yer verilirken; bir süre sonra ise görüşme gerçekleşmiştir.

              Eşref Edip’in tanık olarak anlattığına göre “Mustafa Kemal Paşa, Âkif ve kendisiyle Ankara istasyonunun bir odasında bir saat kadar görüşmüştür.”

              “Bu görüşme sırasında Mustafa Kemal Paşa onların İstanbul’dayken de Milli Mücadele’ye yaptıkları hizmetleri bildiğini ve çok memnun olduğunu söyledikten sonra konuşmasını şöyle sürdürmüştür:

              “Kastamonu’daki vatanperverâne mesainizden çok memnun oldum. Sevr Muahedesi’nin (Anlaşmasının) memleket için ne feci bir idam hükmü olduğunu Sebilürreşad Dergisi kadar hiçbir dergi ve gazete memlekete neşredemedi, anlatamadı.

              Manevi cephemizin kuvvetlenmesinde sayenizde Sebilürreşad Dergisi’nin büyük hizmeti oldu. Her ikinize de bilhassa teşekkür ederim.”

              Bu görüşme sırasında övülmeyi pek sevmeyen Mehmet Âkif’in mahcup birşekilde daha çok susmayı tercih ettiği, ancak Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine birçok sorular sorarak konuşturduğunu belirten Eşref Edip, bu görüşmeden sonra Âkif’in kendisine:

              -Çok fazla konuştum diye kızdığını anlatmaktadır.

              Eşref Edip ayrıca:

              -O kadar zaman Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile beraber çalıştık. Bir gün ne bana ne de Âkif Bey’e dik nazarla bakamdı diyerek Milli Mücadele etrafında birlikte nasıl çalıştıklarını ifade etmektedir.”(s.105-106)

              “Direnişin Dirilişin Adı İstiklâl Marşı” adlı bölümden önce, daha sonraki bölümler olan “İstiklâl Marşı Nedir? Ne Değildir?” ile “İstiklâl Marşı Bize Ne Söyler” başlıklı bölümlerden söz ettikten sonra yazımızı sonlandırmak istiyoruz.

              Tahir Fatih Andı: ”Düşünülerek okunduğu zaman İstiklâl Marşı, Milli Mücadele’nin milli, manevi, edebi cephesinde büyük zafer yolunda adeta milletiyle beraber Kuvayı Milliye içerisinde yer alarak ‘Büyük Taarruz’a koşan kahraman ordumuzun bir ferdidir…” yazısıyla girer “İstiklâl Marşı Nedir? Ne Değildir?” (s.119-121) başlıklı yazısına “İstiklâl Marşı milletimizin, Milli Mücadele maratonumuzun, hatta ve hatta bugünkü varlığımızın itici gücüdür” ifadesiyle görüşünü sürdüren yazar Andı Türk ulusunun özgürlük maratonunun başlangıç ve zafer noktalarını da şöyle özetler: “…İstiklâl Marşı 19 Mayıs 1919’da başlamış, başlamış, mesafesi, her bir insanımızın, yani milletimizin gönül dünyasınca olan; dünya var oldukça da var olacak olan bir büyük halk koşusudur. Çünkü bu koşuda durup dinlenmeksizin koşan şairinin kaleminden doğmuş,12Mart 1921 tarihinde de milletinin nüfusuna kaydolmuştur…//Bu koşu, Gazi Mustafa Kemal’ın önderliğinde 19 Mayıs 1919’da Samsun’da yakılan istiklâl meşalesiyle kendine gelmiş, Amasya, Sivas ve Erzurumdan ilerleyerektüm Anadolu topraklarımıza, tüm vatan sathına yayılmıştır.”(s.120) 

              “İstiklâl Marşı Bize Ne Söyler” (s.123-125) sorusunu yanıtlayan yazar Tahir Fatih Andı, “milli kimliğimiz”, “zenginliğimiz”, “inancımız”, “diriliğimiz”, “dirilişimiz”, “uygarlığımız”, “kök hücremiz”, “bize bizi anlatan bir yaşam biçimimiz”,  “…İstiklâl Marşı’mız beşikten mezara kadar herkesin muhatap alındığı hem bir duyuru hem de inşa metnidir. Marşımızda sığ bir konudan ziyade oldukça geniş açılı ses, nefes ve heyecan barındıran bir inşa vardır.” Demektedir.  

              Tahir Fatih Andı’nın “Direnişten Dirilişe İstiklâl Marşı Yolculuğu” adlı kitabının geldiğimiz final noktasının adı: “Direnişin Dirilişin Adı İstiklâl Marşı” (s.109-117) Bu bölümde İstiklâl Marşı’mızın kamuya mal edilerek kaynaklarla doğuş süreci anlatılmaktadır. Gönül isterdi ki, kısa alıntılarla geçelim bu bölümü de ama bu olası değil. Çünkü konunun tamamı anılarla, açıklamalarla geçmesi ve bu kadar önemli ve adeta kanla yazılan İstiklâl Marşı’mızın doğuşunu atlamadan geçmek, öğrenmek istiyoruz. Bu yüzden ki, gerek kitabın yazarı Sayın Tahir Fatih Andı ve gerekse okurlarımız affetsinler ki bu bölümün tamamına yer vermek durumundayız.

 

              DİRENİŞİN DİRİLİŞİN ADI: İSTİKLÂL MARŞI’NIN KABULÜ 

              “Şairlerimizin dikkatine:

              Milletimizin dahili ve harici İstiklâl uğruna girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklâl Marşı Umur-u Maarif Vekili Celilesi’nce müsabakaya vazedilmiştir. İşte bu müsabaka,23 Kanun-u evvel sene 36 tarihine kadar olup bir heyeti edebiye tarafından , gönderilen eserler arasından intihap edilecektir ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükafat verilecektir.

              Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahere ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekaletine yapılacaktır.”

              Bu duyuru metni TBMM tarafından yayın yapan ilgili gazetelere gönderilir.

              İlanı gören, duyan ilgili kalem ehli şairler tarafından meclisimize 724 adet şiir teslim edilir.(s.109)

              Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulan seçici kurul gelen şiirleri genel olarak milli marş için uygun görmez. Gelen şiirler Milli Mücadele’nin ruhunu ifade edebilecek, büyüklüğünü dile getirebilecek güç ve değerde bulunmamıştı.

              Bir taraftan da böyle bir marşın ancak Mehmet Âkif tarafından yazılabileceği, fakat işin içine para meselesi karıştığından dolayı onun bu yarışmaya katılmadığı söylentileri dilden dile dolaşıyordu. İşi sürüncemede bırakmak istemeyen yeni Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Tanrıöver), Mehmet Âkif’in yakın dostu ve mecliste Balıkesir milletvekili olan Haan Basri (Çantay) ile görüşerek, Mehmet Âkif’in bu yarışmaya katılmasının yollarını aradı. Sonuçta, âkif’in marşı yazması durumunda, yarışmaya katılmamasına sebep olan ödül meselesini de uygun bir tarzda halledebileceklerini içeren bir davet mektubu yazarak Hasan Basri bey aracılığıyla Âkif’e ulaştırdı.

              İşe o mektup:

              “Pek aziz ve muhterem efendim;

              İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya, iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üstadanelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç (heyecanlanma) vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.

              5 Şubat 1337 (1921),

              Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi (s.110)

              Bunun üzerine Mehmet Âkif, kendisinin miletvekili olduğunu belirterek yarışmaya katılmasının uygun olmadığını belirtir ve istediklerini ayrıca bir şiir olarak yazabileceğini söyler. Yani yarışma şartlarına uymadan, yani para ödülünü almadan şiiri yazabileceğini ifade eder.

              Hasan Basri Bey’in de gayret ve ısrarları ile marşı yazmaya karar veren Âkif, Taceddin Dergâhı’ndaki odasına çekilir ve İstiklâl Marşı’nı yazar.

              Hasan Basri (Çantay) ilgili gelişmeleri bize şöyle anlatır:

              “Aradan iki gün geçti, sabahleyin erkenden üstaT bizim evde. Şiiri yazmış, bitirmiş. Fakat vaktin darlığından çok şikâyetçi… Kendisine:

              -Yarına kadar sizde kalsın, göstermeyin, belki tadilat yaparsınız.

              Dedim ama bırakıp gitti…

              Artık İstiklâl Marşı yazılmıştı! Şimdi bunu üstadı rencide etmeden “Meclisten nasıl geçirebiliriz?” düşüncesiyle ben ve marşı çok beğenen Hamdullah Suphi Bey hayli günler bu gizli endişe ile yaşadık”

              der.

              Mehmet Âkif’in yazdığı on kıtadan oluşan şiir 17 Şubat 1921’de hem Sebilürreşad Dergisi’nde hem de Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde yayınlandı. Her ikisi de şiiri birinci sayfada ve çerçeve içinde vermişti.

                       

                        İSTİKLÂL MARŞI

 

                                                                        -Kahraman Ordumuza

              Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

                 Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

                 O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;

                 O benimdir, o benim milletimindir ancak.

                                            ***

                 Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!

                 Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?

                 Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl.

                 Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

                                            ***

                 Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

                 Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

                 Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;

                 Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

                                            ***  

                  Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;

                 Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

                 Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,

                 “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

                                            ***

                 Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;

                 Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.

                 Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…

                 Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.

                                            ***

                 Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı!

                 Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

                 Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;

                 Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

                                            ***                                                                                       

                 Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?

                 Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!

                 Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,

                 Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

                                            ***

                 Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:

                 Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!

                 Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli

                 Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

                                            ***

                 O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;

                 Her ceriîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,

                 Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;

                 O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

                                            ***

                 Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;

                 Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.

                 Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:

                 Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;

                 Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

                                                           Mehmet Akif Ersoy

  

              *(Direnişten Dirilişe İstiklâl Marşı Yolculuğu/Hat Yayınevi/126 sayfa/Ocak 2021)

 

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51