KONUK YAZAR


DİLİN ÖNEMİ/GÖKHAN ÇAĞLAYAN


Gökhan Çağlayan

 

   Bu yazının başlığına bakıp “‘Dilin önemi’ söz mü! Hepimiz dilin önemli olduğunu biliriz.” diye düşünebilirsiniz. Kazın ayağı öyle değil. Şundan ötürü..: Ülkemizde, özellikle son yıllarda dilin, daha doğrusu, Türkçenin enikonu önemsizleştirilmeye çalışıldığı kanısındayım. Üstelik dilin önemli olduğunu bilmek yetmez; bildiğini uygulamak gerekir. Bu nedenlerle, hanidir dilin önemi üzerine bir deneme yazmak istiyordum. Değil mi buna olanak buldum, yeter sürevse var; girişi kısa tutup denememi açındırmaya girişeyim. Böylece birtakım düşüncelerimi dile getirdiğim gibi, kimi okurları olumlu biçimde etkileyebilirim. Doğrusu, bir denemeci olarak başka ne isteyebilirim!

   Yaşam koşullarının çetin olduğu bizimki gibi bir ülkede dili kimseciğin iplemediği savlanabilir. Buna göre, değme kişi kendi sorununa düşmüştür. Dille uğraşmaya olanak da yoktur, sürev de… Bundan dolayı, dili kendi durumuna bırakma en iyisidir. Bu görüşün yanlış olduğunu söylememe, bilmem, gerek var mı? Bir kez, kimsenin dili iplemediği savı doğru değildir. Demek genellememek gerekir. Çok çok dille ilgilenenlerin ufacık bir “azınlık” oluşturdukları ileri sürülür. İkincileyin, değme kişi kendi sorununa düşmüş olabilir. Ancak, bunda dili önemsememenin de üleşi bulunduğunu onamalıyız. Kaldı ki, varolan sorunları çözmenin yolu, önce dili düzeltip özleştirmeden geçer. Üçüncü olarak, dille uğraşmaya olanak da vardır, sürev de… Çoğunluğun nelerle uğraşmaya olanak ile sürev bulduğu göz önünde tutulursa, dille dahi – olumlu anlamda – uğraşılabileceği, dahası, uğraşılması gerektiği anlaşılır. Birtakım nedensiler uydurup yan çizmek alabildiğine kolay bulunsa da sorunlarımızı çözmede sonsuza değin[1] dilden yararlanacağımız, ayrıca o sorunlardan birinin gene dil olduğu, olacağı apaçıktır.

   Gerçekte – iyice düşünülürse – ülkemizde dahi dilin önemsendiği söylenebilir. Şöyle..: Türkçeye verilmeyen önem başka bir dile, demek İngilizceye verilmektedir. Şu var ki, İngilizce, Türkler için yad bir dildir. Bundan ötürü, el yahşi, biz yamanız, denebilir. Peki, bu şaşılacak bir durum mudur? Değildir. Şundan dolayı..: Türkler – yazık ki! – geçmişçeleri boyunca birtakım yad dilleri kendi dillerinden, demek Türkçeden üstün tutmuşlardır. Öyleyse, ulus olarak dili önemsediğimiz, ancak, yanlış dil(ler)i önemsediğimiz söylenebilir. Öbür yandan yad dili önemseyenlerin yalnızca aydınlar (!?) oldukları, ilboyun kendi dili olan Türkçeyi yaşatageldiği savlanabilir. Ne olursa olsun, dilin önemi denince, anlaşılması gereken önce ökdilinin önemidir. Demek örneğin Türkler için Türkçe, İngilizceden önemli olmalıdır. Bunun tersi oluyorsa, dilde, toplumsal yaşamda, giderek yaşamın bütününde yadlaşma kaçınılmazdır. Nitekim Türk ulusu son onyıllarda yadsınamaz bir biçimde yadlaşmıştır. Yadlaşma yozlaşmaya yol açar. Yozlaşmanınsa sonu yitimdir ya da yok-olumdur. Durum Türkçe ile Türklük bakımlarından hiç de iç-açıcı görünmüyor anlayacağınız. Umut ışığı – gerçekten – yok mu? Birazsa bu soruyu yanıtlamaya çalışayım.

   Erke iye olanların Türkçeyi, Türklüğü var güçleriyle yok etmeye çalıştıkları göz önünde tutulursa, bir umut ışığının var olmadığı ileri sürülebilir. Ancak, yurtyönetiminin etkisi bir yere değindir. Türk ulusu Türkçe konuştukça Türkçenin de, Türklüğün de yok olmayacağı kesin mi kesindir. Biz Türklere İngilizceyi, Arapçayı ya da Osmanlıcayı dayatanlar ekinsel bir yayılmacılığın işbirlikçileri ya da yardakları sayılmalılardır. Bu bakımdan Türkçe konuşan birileri var oldukça umut beslenebilir, beslenmelidir. Ancak, Türkçenin bir konuşma diline indirgenme çekincesi karşısında uyanık bulunmamız gerekmektedir. Şundan ötürü..: Bir dil yazı dili olarak kullanılmıyorsa, o dilin varlığını sürdüregitmesi – özellikle bu durumlar, koşullar içindeyken – çok güçtür. He, umut ışığı var olmasına vardır. Gelgelelim bu bizi önlemsiz, sakıntısız bir biçimde davranmaya itmemelidir. Demek kuşkusuz Türkçenin geleceğine ilişkin olarak umut besleyeceğiz. Bu arada sorumsuzca davranışlar göstermekten kaçınacağız. Başka bir deyişle, baştankara konuşmayacak, yazmayacağız. Şu bilinmelidir: Evrensel bir yasa uyarınca olumsuzluk kalımlı değildir, olamaz. Ne ki, başka bir evrensel yasa, demek “eytişim” uyarınca olumsuzluğun karşıtını yaratmak gerekir. İşte, o işi biz başaracağız. Kısacası, Türkçeyi Türkler kurtaracaklar; yoksa Mozambikliler ya da Paraguaylılar değil.

   Hele bakın!: Dilin öneminden söz açmışken, Türkçeyi kurtarmaya soyundum. Demek gidişin yamanlığına bakıp ürküye düşerek handiyse konu dışına çıktım. Neyse. Ben konuya dönüvereyim. Şunu diyecektim: Dil gerçekten yaşamsal önem taşır. Bundan ötürü, dile en çok özeni göstermemiz gerek. Doğallıkla değme kişinin sözlük yutmuş gibi konuşmasını, büyük bir yazıncıymışçasına yazmasını istiyor değilim. Yalnızca özenli olmamız gerektiğini söylüyorum. Unutmayalım: Dili boş vermek, yaşamı boş vermektir. Bu yaşamda birtakım nenler önemliyse, dil onların başında gelmektedir. Yığınların, giderek aydınların (!?) dili kullanmadaki özensizliklerini görünce, dilin önemsiz olduğu sanısına kapılmak pek kolaydır. Gelgelelim dil – kendisine ilişkin yanlış sanılardan bağımsız olarak – enikonu önemlidir. Doğrusu, yaşamda yanlış sanıların değil, saltık gerçeklerin önemi vardır. Bugün ülkemizde dil neredeyse hiç önemsenmiyorsa, bu, dilin önemsiz olduğunu göstermez, çok çok yanlışçıların kendi yollarında – geçici olarak – başarılı bulunduklarını ortaya koyar. Dil önemini sonsuza değin koruyacaktır. Aydınlık ile karanlık arasındaki savaşta dilseverler aydınlıktan yanadırlar, dili önemsemeyenlerse karanlığın egemenliğini istemektedirler. Şimdi, siz hangi koşundasınız?

   Doğruların yanlış, yanlışların doğru sayıldığı, özün yadırgandığı, yadın benimsendiği bir ortamda ya da ülkede dilin öneminin sözünü etmek neye yarar? diye sorulabilir. Oysa tüm bu nedenle dili önemse(t)mek gerekir. Demek kişilerin dil duygusu berelenmiş, giderek yok edilmişse, işe baştan başlanmalıdır. Başlangıçtaysa “Dil önemlidir.” önermesi yer alır. Bu önermeyi onayan kişiler çoğaldıkça yalnızca dil sorunumuzun değil, bütün sorunlarımızın çözülme yoluna girdiği, giderek çözülü-çözülüverdiği görülecektir. Şundan ötürü..: Dilin ilintili olmadığı bir alan yoktur, bulunamaz. Kişi yaşamı dil üstünde kuruludur. Kişiler var oldukça dil önemini koruyacaktır. Hanidir güdülüyor olan yanlış yönetimcelerin kaçınılmaz sonuçlarından biri, bence en önemlisi, dilin önemsenmemesi olmuştur. Şunu açıkça söylemem gerek: Dilini önemsemeyen bir ulus ona değer ver(e)mez. Dilini değersemeyen bir ulussa yok olmaya yargılıdır. Demek dil yitimi ulusun yitmesi anlamına gelir. Burada “Türk ulusu yitse, demek hepimiz İngilizce konuşuyor olsak, bundan ne çıkar!: Ha İngilizce, ha Türkçe!” diye düşünenler olabilirler. Bunla birlikte, bir dilin, ulusun yitmesi bütün kişilerin ekinini, uygarlığını yoksullaştırır. Demek örneğin – dağlara taşlara! – ayrasız değme kişinin İngilizce konuştuğu bir yeryüzü boyamsız, tatsız, yoksul bir yeryüzü olacaktır. İyi ki, daha o duruma düşmedik. Bundan dolayı, yol kısayken, ayağımızı denk alıp usumuzu başımıza devşirmemizde yarar var. Yiten yiter: Türkçe ile Türklük yiterse, bu bir “karayıkım” olur; yoksa gönendirici bir olay sayıl(a)maz. Bunun böyle bilinmesi gerekir. 

   Yok, dille bozmuş değilim. Yalnızca dilin gerçekte ne denli çok önem taşıdığını okura anımsatmak istemiştim. Kim bilir, içinde yaşıyor olduğumuz “savrulmalar çağı”ndan geriye kalan biricik olumlu nen dil olacak. Bir bakıma yaşanması gereken yaşanıyor. Gene de, gönlüm Türkçenin göz göre göre öksüz bırakılmasına katlanamaz. Bu gidişi – ne yapıp ederek – sonlandırmak gerek. Türkçe de gerekli, Türklük de… Türkçe yiterse, Türklüğün yiteceği çok söylendi. Ancak, bilinen gerçekleri arada bir yinelemede yarar vardır. Gitgide güzelsizleşen bu yuvarlaktaki artakalabilmiş güzelliklerden biri Türkçedir. Bunu gör(ebil)mek gerek. Türklerin ezici çoğunluğu – ne yazık ki! – aymazlık, sapkınlık ile satkınlık içinde bulunsa da gerçek, Türkçenin geçilemez olduğudur. Ne olursa olsun, Türkçeyi yaşatmak gerek. Bunun yoluysa geliştirip özleştirerek varsıllaştırmadır. Kimse kimseyi aldatmaya ya da yanıltmaya çalışmaya: Düzeltmecilik-özleştirmecilik gütmeksizin Türkçeyi koruyup savunmak, giderek kurtarmak – düzce, kesinlikle – olanaksızdır. Ben kendi yolumu başkalarına dayatıyor değilim; benimki yalnızca alçakgönüllüce bir öğütlemedir. Kuşkusuz değme kişinin kendi düşünüşü, düşünceleri vardır, var olmalıdır. Gelgelelim bizi birleştirip bütünleştiren etmenlerin başında dil, demek Türkçe gelmektedir. Bunu hep anımsamamız gerekiyor. He, Türkçeden geçilemez. Türkçeyi kendi durumuna bırakmak onu gözden çıkarmak demektir. Buysa sağduyulu, sağgörülü bir kişinin onayabileceği bir nen değildir. Türkçenin sürgit yaşa(tıl)ması dileğiyle…

 

                                                        Gökhan Çağlayan

                                                         2020 Akarayı-2023 Ocağı

                                                       Seyhan

   1. Kişilerin dili gereksinmeyecekleri bir sürev gelebilir mi ola? Benzer biçimde, evrende yaşamını sürdürmek için değmehangi bir dili kullanmayan anlaklı bir varlık türü bulunuyor olabilir mi? Doğallıkla bunlar bilimkurgusal soru(n)lar. Şimdilik dilsizce bir kişi yaşamı büsbütün olanaksız bulunuyor. Ben uzak gelecekte bile dili kullanıyor olacağımız kanısındayım. Olası bir Yer-dışı uygarlıktaysa sözcüklerle değilse de örneğin “uzduygu” yoluyla iletişim kuruluyordur. Bu dahi bir dildir. (Dilin en yalınç tanımının bileşenlerinin “göstergeler dizgesi” ile “iletişim aracı” olduğunu buracıkta anımsatayım.). Öyleyse, dilin – en azından anlak düzeyleri yüksek olan dirimliler için – çok gerekli ya da kaçınılmaz bulunduğunu kesinlemek olanaklıdır. 

YAZARLAR

  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • Pazar 28.3 ° / 15.7 ° Güneşli
  • BIST 100

    9079,97%3,10
  • DOLAR

    32,35% 0,15
  • EURO

    34,93% -0,09
  • GRAM ALTIN

    2322,96% 0,18
  • Ç. ALTIN

    3843,45% 0,00