Hüseyin Erkan, Eğitimci/Yazar


Diken Tarlasından Gül Bahçesine - 29

HER İNSAN BİR OLMUYOR Kİ


HER İNSAN BİR OLMUYOR Kİ

Kadınlar ve Erkekler

niçin horlanır kadınlar

hep erkekler tarafından

niçin ezilir onlar hep

ve vahşice öldürülür

hiç ama hiç acımadan?

 

çünkü kadınlara göre

yeteneksizdir erkekler

ve de kıttır zekâları

ve de korkaktırlar biraz

var mı başka söze gerek?

 

kadınlar altındır altın

beyler olsa olsa gümüş

çoğu bakır azı sedef

kızmayın bana dostlarım

gerçek budur maalesef!

 

H.E.

 

Sevgili bahçıvanımız İlyas Efendi ve Sebile Hanım’ın ilk gözağrılarıydı; kızları Âişe.

Kocasının yıllar yılı her türlü eziyetine katlandıktan, kızını da evlendirdikten sonra boşanmasına üzülmemişlerdi hiç. Aksine, “Doğrusunu yaptı.” demişlerdi.

Oldum olası sevmemişler, bu damatlarını. “Yapmadığı eziyet kalmadı çünkü kızımıza” diyorlardı.

Annesinin, babasının yanına geldikten sonra, her gün düzeliyordu morali Âişe’nin. Hepimiz sevinirken bu duruma, nedendir bilinmez, bir gece âniden düşüverir nabzı. Anne, baba gerekli yardımı yaparlar ama uzun süre baygın yatıp bilincini yitiren kızlarından da umutlarını keserler iyice.

İyi ki, sordum da söylediler. Gidip görmeye bile gitmeden, “Âcil”e telefon açtım hemen. Kısa sürede gelen cankurtaran (ambulans), kurtarıcısı oldu Âişe’nin. Ertesi gün, sağlına kavuşmuş olarak döndü bahçeye.

“Ne oldu bana dün gece?” diyor da başka bir şey demiyordu.

İlyas Efendi ve Sebile Hanım nasıl duâlar ediyorlardı bana bir görseniz!

Oysa nedir ki benim yaptığım? Sadece bir telefon ettim, o kadar!

Aslında onların evine de telefon bağlatmıştım. Ama böyle durumlarda nereye, nasıl telefon edeceklerini bilmiyorlardı; haklı olarak.

Annesi Sebile Hanım’ın, “Kadersiz kızım” diye sevdiği Âişe, ertesi yıl yaz ortalarında, “Kızımı özledim. Bir hafta kalır gelirim.” diye gitti İstanbul’a.

On gün, on beş gün geçtiği halde dönmeyince:

“Aişe’den ne haber İlyas Efendi?” diye sordum.

“Torun telefon etti. İyi imiş. Beş, on gün daha kalacakmış.” dedi.

“Güzel, güzel!.. Sorun yok demek ki. Aman iyi olsun da nerde isterse orda kalsın.” dedim.

Gerçekten de sekiz, on gün sonra geldi Âişe. Baktım ki daha sağlıklı, daha moralli sanki. Eşime de uzun uzun bir şeyler anlatıyordu durmadan.

Kızının bir komşusu varmış. Rizeli, hacı... Eşini kaybetmiş, yıllar önce. Kızlarını da evlendirmiş, oğlunu da… Birer ev almış hepsine. Yalnız yaşıyormuş.

 

Beğenmiş Âişe’yi:

“Gördüğün gibi ben yalnızım, sen de yalnızsın. Gel evlenelim. Hem hoca nikâhıyla falan değil, resmi olarak… Evin tapusunu da senin üzerine yaparım.” demiş.

“Ne dersin Güler Abla?” diye sormuş eşime.

“Üstelik boşandığım adamın aksine çok kibar, çok efendi.”

“Pekiyi, sen ne dedin?”

“Biraz düşüneyim; dedim.”

“Düşünecek nesi var bunun? O seni beğenmiş, görüyorum ki, sen de onu beğenmişsin. Anlattığın kadarıyla teklifi de ciddi… Evi de senin üzerine yapacak. Daha ne istiyorsun? Sütten ağzın yandığı için yoğurdu üfleyerek yemeni anlıyorum; anlıyorum da… Gökte ararken yerde bulmak denir buna. Hiç gecikme, derim ben. Telefon et hemen. Gelsin, ailenden istesin seni. Âferin kız sana!”

Bir hafta geçti, geçmedi; sarı bir taksiyle geldi; damat adayımız. Hacı ama sarığı da yok, sakalı da... Bize uğradı önce. Gerçekten kibar ve saygılı bir insan… Memnun olduk:

“Haydi, hayırlı ve uğurlu olsun!” dedik; candan yürekten.

İlyas Efendiler de uygun görünce, Âişe ile birlikte döndüler İstanbul’a.

Hiç gecikmeden bir iki gün içinde kıydırmışlar nikâhlarını. Hacı’nın oğlu da memnun olmuş, kızları da... “Ayşe Abla, Ayşe Abla” deyip sevgiyle, saygıyla sarılıyorlarmış.

                Öyle bir babanın böyle çocukları olur işte!

İlle de bayramları beklemeyip birlikte sık sık ziyaret ettiler İlyas Efendiler’i. Her ziyaretlerinde gelirken de uğradılar bize, giderken de...

Her insan, her İzmirli, her Rizeli bir olmadığı gibi, her hacı da bir olmuyormuş demek ki!

 

                               TİLKİ OSMAN

                Önceki yıllarda, Köy Enstitüleri’ni anlatan  “Anadolu’da Eğitim Güneşi” ve “Bir Yolunu Bulmuştuk” adlı iki değerli eserini okuduğum eğitimci yazar Salih Koç’un yeni yayımlanan Tilki Osman adlı kitabını okudum geçen hafta.

                Yazar “öykü” demiş ama “çocuk romanı” dense daha mı doğru olur, bilmem. 76 sayfalık bu güzel öykü, roman demeyi hak etmiş bence.

                Çok sade ve renkli bir anlatımı var yazarın. Deyimler ve atasözleriyle öyle zenginleştirmiş ki öyküsünü! Köy yaşamını, komşuluk ilişkilerini, gelenek ve görenekleri öykü içinde eriterek sunuyor.

                Başlayınca bitirmeden bırakılmayan kitaplardan…  Özellikle ilköğretim okulu öğrencileri için biçilmiş kaftan…(*)

                Çocuklarımıza ve gençlerimize kitap okumayı sevdirecek Tilki Osman’a benzer başka eserler de bekleriz; sevgili yazarımızdan.

 

 

(*) Tilki Osman, Salih Koç, Tunç Yayıncılık, Fatih/İST. Aralık,2021, tuncajans@gmail.comkocsalih57@hotmail.com

                              

Hüseyin Erkan

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51