Mehmet BABACAN, Eğitimci- Yazar ve Şair


DAMA ÇIKAN EŞEK


Mahalleninki öykülere konu olduğu gibi, köyün de namusu vardır. Onu da kurtarmaya kalkanlar olur bazen.

Hem köyün namusu daha da netamelidir. Öyle mahalledeki gibi yaygara edilmez; Fısıltı halinde kaşla göz arasında temizleniverir. Çevre uygun, inat kavidir.

D. Köyünün namusu Eşşe kadının evine odaklanmıştı. Orada kirlendiğine inanıldığı için; temizliğin de orada yapılması gerekiyordu..Eşşe kadın çoktan beri duldu. Yaşam sorunlarıyla mücadeleyi bir başına sürdürmüştü hep.

Belki de o yüzdendi böyle kavgacı, küfürbaz, geçimsiz biri oluşu? Gerçi komşuları “Kocası, çenesinin yüzünden kaçtı, gitti” dediklerine göre, marazın kökü derinlerde olmalıydı. Kim ne derse desin, muhtaç değildi. Bileğinin hakkıyla yapmıştı yerini. Bir süt ineği, at gibi bir erkek eşeği ve geçimine yetecek kadar verimli bağı- bahçesi vardı. Kızı T. ise, bataklıkta açan nilüfer çiçeği gibi serpiliyordu. Gün oldu, talep geldi, evlendirdi kızını. Kız çok güzel olduğu halde,” Anasına bak kızını al” özdeyişinden midir nedir, kendi köyünden kısmeti çıkmadı? Damat ayrı köyden bir kamyon şoförüydü. Hakkında fazla bilgi yoktu. Uyandırdığı ilk izlenim de iç açıcı değildi. Nitekim bir yıl geçmeden, kucağında bir bebekle dönüp geldi T. gelin…

”Kader” dedi komşular. ”İnsanın bahtı güzel olmalı” dedi kimileri, içini çekerek.

Ama Tenzile gelin, komşular kadar üzgün değildi, nedense...Gözleri radar projektörü gibi tarıyordu çevreyi. ”Allah'ım günah yazma” derken ”İster yaz, ister yazma” diyecek gibi bir hali vardı. Köyün orta yerinde, yol üstüydü evleri. Tek katlı küçücük binanın bitişiğinde, ineğin ve eşeğin ahırı vardı. Eşşe kadın hayvanlarla, bağ-bahçeyle uğraşırken, T. gelin evden pek çıkmazdı. Bir yandan bebeğine bakıyor; diğer yandan gittikçe sıklaşan misafirleriyle ilgileniyordu. Nerden geldiği, kim olduğu bilinmeyen şoförler, mantar gibi bitiyordu. Bazen birkaç kamyonun çakıştığı; park yerinde sıkıştığı görülebiliyordu.

Köyün namusu hızla karıncalanıyor gibiydi. Bazı gençlerin solukları burunlarını zorlamaya başlamıştı. Bir yerde fazla oturamayışları; anlamlı anlamlı bakışmaları; sinirli sinirli fısıldaşmaları, bir şeylere gebe gibiydi.

Bu durum öğretmenin gözünden kaçmıyordu. Ama farkında değilmişcesine davranıyordu.

Oysa, gençlerle ilişkisi iyiydi. Onu severlerdi. Bir sorunları olduğunda paylaşmaktan çekinmezlerdi. Öğretmenden gizlenen şey felaket demekti. O yüzden, aile sorunlarının arasına bile girer; gençleri anlamanın önemini; yol ve yöntemlerini bıkmadan anlatırdı. Yarı şaka, yarı ciddi, ”Ara buluculuk da bir tür eğitim hizmetidir” derdi. Ama bu kez bir şeyler gizleniyor gibiydi. Resul niye gözlerini kaçırıyordu? Kara Mehmet’in lâf değiştirme çabası acemiceydi…Hüseyin’le Ahmet’in dudakları niye çatladı?

Öğretmenin beynine bıçak gibi bir kuşku saplanmıştı. Bu davranışlar şu kadın yüzünden miydi yoksa? Kadını dövmeyi ya da eskilerden duyduklarına özenip, dağa kaldırmayı filan düşünüyor olmasınlar? Ne yaparlarsa yapsınlar, başlarının belâya gireceği kesindi. Ama çocuk değildi ki bunlar. Evli- barklı, çoluk- çocuk sahibi insanlardı. Üstelik köyde saygınlıkları da vardı. Kendilerini namus bekçisi saymaları bu yüzdendi belki. Kafalar tokuşurcasına fısıldaşırken yakaladı öğretmen: ”Halt etmeyin söyleyin aklınızdakini. Elimden kurtulamazsınız.” diye dayattı. Ne kadar “ık”,” cuk” ettilerse de kurtulamadılar, ağızlarından baklayı çıkardılar. Eşşe kadının evine- hem de misafirleri varken- dinamit atacaklarmış. Dili- damağı kuruma sırası öğretmene gelmişti.

Nerden başlamalı; bu korkunç niyeti nasıl önlemeliydi? ”Gelin sizinle bir çay içelim” diyerek evine götürdü.

”Yerin kulağı vardır” derler ya. Bir başkası yapar, bunların üstünde kalabilirdi. Öyle tehlikeli bir durumdu ki, öğretmen de suç ortağı konumuna düşebilirdi. Sorunu, tere yağdan kıl çeker gibi çözmek gerekiyordu. İştahsızca çaylar yudumlanırken, ağır ağır söze girdi öğretmen: ”Arkadaşlar, bu kadına köyümüzün onurunu lekeledi diye mi kızıyorsunuz?” Başlar “Evet” anlamında sallandı. Söz söylemek isteyene fırsat vermedi. ”Kızmakta yerden göğe kadar haklısınız. Ama kime kızacaksınız? Kimi cezalandıracaksınız?“ Konuşmak isteyeni gene susturdu. Tartışma ortamı yaratmadan beyinlerini etkilemeliydi. ”Bir inekle danası var, onları mı? Yoksa eşeği mi? Tavuklar da var. Sizinle dalga geçmiyorum. Ciddi soruyorum.”

Çehreler renkten renge geçerken, devam etti: ”Anladık, T. gelin suçlu. Engel olmadığı ya da iyi örnek olmadığı için, anası da suçlu. Peki, henüz bir yaşını bile doldurmamış bebeği de mi cezalandıracaksınız? Sizin de çocuklarınız var. Onların yanıbaşında bir dinamitin patlayışını hayal etmenizi istiyorum ” Sonra, öyle bir cinayetin peşi bırakılır mı? Sorgulama üstüne sorgulama gelecek. Öyle bunalacaksınız ki, ağzından kaçırır korkusuyla birbirinizi öldüreceksiniz. “Ne yapalım öyleyse?” diye, dördü birden bağırdı.. “Düşündüğünüz şeyin korkunçluğunu kavrayabildiyseniz, başka yöntemler bulabiliriz.”

Koyu bir suskunluk çökmüştü. Yeni bir duruma hazır olduklarının işaretiydi bu. “Arkadaşlar” dedi öğretmen:

”Sizin başınızı belâya sokmadan bu kadın göçüp giderse, bu sıkıntıdan kurtulmaz mısınız?” “Kurtuluruz. Cehennemin dibine gitsin. Yeter ki gözümüze görünmesin.” Öğretmenin kafasında bir plan vardı aslında. Planın özü protestoya dayanıyordu. Öyle bir eylem konmalıydı ki, kimsenin burnu kanamasın; kadın da göçüp gitmek zorunda kalsındı. İkna edici bir ses tonuyla bir bir anlattı planı. Sessizlik ve yüzlerdeki gülümseme, ikna olduklarını gösteriyordu. Son uyarıyı da yaptı öğretmen: ”Şimdi dağılın. Normal şekilde işinize gücünüze bakın. Gece herkes yattıktan sonra, Gök Hıdır’ın evinin önünde toplanın.”

Sessizce dağıldılar. Saat 24.oo civarında, tek tek geldiler kavil yerine. Eşşe kadınların uyuyup uyumadıklarını bir kez daha kontrol edip geldi Ahmet.

Yapacakları iş belliydi. En küçük ayrıntısına kadar konuşulmuştu. Eşşe kadının eşeği getirilip Gök Hıdır’ın damına çıkarılıverecekti. Her yandan görülebilecek noktada boş bir evdi. Toprak damda otlar efil efil salınıyordu. Köye bir heykel dikmek istense, orası seçilirdi mutlaka. Eşeğe ziyafet diye gülüştüler. .Eşeğin dama çıkarılması sanılandan daha kolay olmuştu. Karnının ön ve arkasından geçirilen iplerle bir çırpıda çıkarmışlardı dama. Hayvan hiç de yadırgamadı, hemen otları yemeye başladı. Otlar da iştah açıcıydı doğrusu… Ellerini üst üste koyarak, birbirlerine söz verdiler:

Ne pahasına olursa olsun, kıyamet de kopsa sır vermeyeceklerdi. Ayaklarının ucuna basarak dağıldılar. Belli ki, uyku tutmayacaktı, ama ortalıkta görünmemek gerekiyordu.

***

Köylü erken uyanır. Uyanmasalar bile, Eşşe kadının narası uyandırırdı zaten. İneği sağmaya girince fark etmiş eşeğin yokluğunu. Önce boşanmış sanıp, çevreye bakmış. Göremeyince komşulara sormuş. Nafile…O arada bir çocuk “Eşek dama çıkmış, eşek dama çıkmış!” diye bağırınca, gözler Gök Hıdır’ın damına çevrilmiş; eşek keyfince yayılıyormuş…

İşte o zaman atmış sigortası Eşşe kadının…Aman Allah'ım o nasıl ses, o nasıl küfür; o ne ayıp sözler…Tüm köylü, eli belinde seyirci. İş- güç de ne? Kim kaçırır bu manzarayı…Koşa koşa gitti Eşşe kadın; hışımla çıktı dama ve itiverdi eşeği aşağıya.. Zemin toprak ve otlu olduğu için mi ne, bir şey olmadı? Bindi üstüne, meydan okurcasına sayıyor küfürleri. Bunu yapanların yedi sülalesine, icat edilmiş tüm küfürleri paylaştırırken, yeni buluşlarını da sıralıyordu bir bir.

T. gelinden hiç ses çıkmıyordu. Çıksa ne olacak ki? Anasının yaldızlı üretimleri yanında hiç kalırdı. Öğleye kadar sürdü küfür konseri. Eğer küfür ozon tabakasını etkiliyorsa, kesinlikle o gün delinmişti. Köy halkından hiç kimse yanıt vermedi, tartışmaya girmedi. Yapılan protesto eylemine topyekün katılımdı bu. Hani bazı direnişlerde elebaşı vermemek için, herkes “Ben yaptım” der ya, onun gibi bişey…Öğle sonu, bir otobüse binip gitti Eşşe kadın. Gidişi hakkında tahminler yürütüldü. Bazı hasımlarını şikâyete gitmiş olabileceği söylendi çokça. Merak bitmiyordu. Acaba sonuç ne olacaktı? İlginç bir eylemdi çünkü. Belki de bugün doğmuş çocuğa ileride, ”Eşeğin dama çıktığı yıl doğdu” diyeceklerdi. Farkında olmadan gözler yola doğru kayıyordu. Dinlenme bahanesiyle elini beline koyan, taa uzaklara bir göz atıyordu. Akşamüstü göründü Eşşe kadın. Bir kamyonla gelmişti.. Damatlardan biriydi belki. Kısa sürede evi yüklediler. Köylü de yardımcı oldu. Çünkü bir an önce gitsin istiyorlardı. Eşşe kadınsa, onca pervasızlığına karşın, bir gece daha kalmayı göze alamamıştı…

YAZARLAR

  • Cumartesi 24.8 ° / 13.8 ° false
  • Pazar 25.4 ° / 14.4 ° Bölgesel düzensiz yağmur yağışlı
  • Pazartesi 25.6 ° / 13 ° Güneşli
  • BIST 100

    9693,46%1,77
  • DOLAR

    32,58% 0,35
  • EURO

    34,75% 0,10
  • GRAM ALTIN

    2507,64% 0,95
  • Ç. ALTIN

    4181,01% 0,22