SANİYE VİLDAN GÜZEL - İNADINA ŞİİR


DAĞLARI SEVERİM; GÜN BATIMINDA BENİ HÜZÜNLENDİRSE BİLE...


Hüznü de severim; hiç peşimi bırakmaz. Sevmesem, bir yolunu bulup kaçar kurtulurdum. Hüznü sevmeseydim; BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU'NUN sevdiğim onca şiiri varken, bu dizeleri baş köşeye oturtup yineler miydim sık sık?

"Hüzün geldi baş köşeye kuruldu

Yoruldu yüreğim yoruldu.

Ağaç büyür arkasında koşamam

Kervan yürür peşi sıra düşemem

Yıldız akar uçsam da yetişemem.

Hüzün geldi baş köşeye kuruldu

Yoruldu yüreğim yoruldu."

AHMET TELLİ'nin dizeleri uyarır beni ama...

“Her sayfası kederle kararan

bir hüzün defterine döner günler

ve her sabah “merhaba hüzün”

“merhaba yalnızlık”

diyerek başlarsın hayata

Ama hayat bağışlamayacaktır seni

Unutma"

Hemen ardından UNUTMADIM derim; ama bu kez de yaşlanmak zor gelir, anımsatır kendini...

Unuttuğumu sanma, unutmadım

ama zor geliyor bu yaştan sonra

mürekkep haznesi hasretle doldurulmuş

dolma kalemle mektup yazmak

her sözcüğünü sevda ile nakışlamak.

Çünkü beyaz bir kâğıdın yüzünde

bembeyaz bir lekedir yaşlanmak.

REFİK DURBAŞ

Ben şu an, senin bizi bıraktığın yaştayım sevgili Refik Durbaş, bu şiirini çok seviyorum; ama, içselleştirmek istemiyorum...

Yine dağıldım; hüznüm beni ilgilendiriyor, kime ne! Geçelim.

Son okuduğum kitap "SULARA MI YAZILDI"

Yazarı; şair, yazar ve öğretmendir.Yaşıtım ve meslektaşımdır AHMET TELLİ. Aynı kuşaktan olmamızın da etkisi olmalı, yazı ve şiirlerini severek okurum.

Sunu yazısında,"İmgelem... Söz kelebeklerinin özgürce uçuştuğu, insanın doğayla, doğanın insanla uyum kurduğu bir yaşam biçimi: Bir ütopya. Ütopyamızdan yaşamımıza ne taşıyabiliyoruz ki? Yaşayabilmeliyiz oysa.

Yoksa yazdıklarımız sulara yazılmış olur. Her şey sulara mı yazıldı yoksa?" diyor yazar.

Kitapta, yazarın çeşitli yerlerde yaptığı konuşmaların metinleri yanında, edebiyat dünyasından tanıdığı kişilerle ilgili yazıları, yine kitaplardan yola çıkarak edebiyat kişiliklerine yönelik yazılar var.

Kitabın bir bölümü, CEYHUN ATUF KANSU'YU ANARKEN başlığı altında Kansu'nun, Balım Kız Dalım Oğul diyerek bir masal anlatır gibi yazdığı kitabından söz açar.

Kitapta Ceyhun Atuf Kansu, sekizinci durakta, Ankara Toprağı’ndadır.. Ahilerin babası Ahi Evran’dan, Ankara'nın keçilerinden, Oğuz çobanlarından, Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten, Ankara’nın en güzel çiçeği olan Ankara çiğdeminden söz eder.

"Ankara'nın en güzel çiçeği nedir desem bilir misin? Bilemezsiniz. Neden ki yitip gitti o çiçek: Ankara çiğdemidir adı. Akı olur, moru olur, menekşe yapraklısı olur. Bir de sarısı olur ki, buna Ankara çiğdemi demişler. Ha dersen göremezsin. Şimdi İncesu boyları, hep gecekondu. Eskiden oralarda vardı. Ama insan ayağı değince, o da uzaklara, Ankara'nın dağlarına çekildi. Onu bulmaya çok yürümek gerek, bir kayanın dibinde, Mart karı eriyip gittiğinde, belki rastlarız ona: Kar altından uyanan bahar habercisidir o."

Ceyhun Atuf, bitirir sözünü:."Hele güzel çiğdem senden âlâ çiçek yok ya bir halk çiçeği var ki, ben onu Ankara'da buldum, kardeş oldum, yola düştüm."

Boy boylamış, soy soylamış Ceyhun Atuf böyle der de biz türküyü anmaz mıyız?

"Çiğdem der ki ben âlâyım

Yiğit başına belâyım

Hepisinden ben âlâyım

Benden âlâ çiçek var mı

Al baharlı mavi dağlar

Yârim gurbet elde ağlar."

Sarı çiğdemden söz edilir de GÜLTEN AKIN'ı anmadan geçilir mi?

"Alaca dağlarda sarı çiçek

Açar kimse duymaz sabaha kadar

Alaca dağlarda sarı çiçek

Sevgisinden yalnızlığından korkar"

ADSIZ OZAN unutulur mu, dağlar anılınca!..

"Zalıma yalvarmak olmaz,

Düşüp kara sulara sele gidelim.

Şahlanan atıma kırbaç vurulmaz,

Aladağlarıma devam edelim."

Atını dağlara sürmek isteyen ADSIZ OZAN'ın bu isteği boşa çıkmayacaktır. Dağlar her türlü derdini, sırrını paylaştığı can yoldaşıdır ozanın...

Aladağlar dert yoldaşım, sırdaşım!

Can yoldaşım, hayal çeşmem, gardaşım

Bulutlar çöküp de rüzgâr eserse

Özlem başlar akar durur gözyaşım!

Bir başka şiirinde ADSIZ OZAN, geçmişe dönmek ve yaşayamadıklarını yaşamak istiyor Toros dağlarında:

"Yeniden genç olsam

Himalaya kaya kartalı olup

Toroslara taşırdım seni.

Bir hayma bir çardak...

Ak bulutlar yorgan yatak...

Seyhan nehri gerdanlığın,

Çukurova telli duvak!"

ADSIZ OZAN'ın dizeleri bana, Yaşar Kemal'i ve İnce Memed'i anımsattı.

Zalım Abdi Ağa'dan zulüm görüp dağlara çıkan, zulme başkaldıran İnce Memed... Zalıma yalvarmayan, atını dağlara süren İnce Memed...

Aladağlar; Toros sıradağlarının doruklarına sahip olan dağlar...

FEYZİ HALICI'yı düşündüm;yalınca bir dağ başında, ellerini göğe doğru açmış dua ederken, ellerine kar yağarken...

"Yalınca bir dağ-başında,

Ellerime kar yağıyor..

Yazın yaz, kışın kış Tanrım.

Bu ne mayalanış, Tanrım;

En güzele, en korkunca,

Teselliler sonu, bunca,

Gök-yüzünde unuttuğum

Ellerime kar yağıyor.."

"DAĞLARDA YÜREĞİM" benim de...

Istrancalarda, Kaz dağlarında, Toroslarda, Ağrı dağında, yurdumun dağlarında...

Yurdumun dağlarına seslenen ozanlarında...

Göklere dayanan karlı tepesi

Ey sıla yolunu bağlayan dağlar!

Üstünde rüzgârın geniş nefesi

Eteğinde seller çağlayan dağlar!

Her akşam ufkunuz kızıl bir nehre

Bürünüp yanarken bulutlu dağlar,

Hıçkırır ve derim doğduğum şehre

Kavuşursam bir gün ne mutlu dağlar!

AHMET HAMDİ TANPINAR

Gel! Seninle yüce dağlara çıkalım;

Gör, kartalların havada akışını.

Yıllarca kızılı sarsın bakışını,

Aysız gecelerde ateşler yakalım.

İnsan çilesini almaz oldu aklım

Soyun, şehrin sana giydirdiği gömlekten,

Yakın dostlarına bahs aç ölmekten

Ve gel benimle, kaçalım kaçalım…

Sıra sıra ufukta alınları ak

O dağlar, ötesi mavi gök, tanrılar...

Toprağa, ateşe, suya dönüş tekrar

Havada başıboş tüy gibi uçarak

AHMET MUHİP DIRANAS

Bu anlatacaklarım şiirlerden ya da romanlardan alıntı değil; düş ya da hayal dünyamda yaşadıklarım da değil GERÇEK...

Defne ağaçları mis gibi kokuyor, burnumdan ruhuma yayılıyor. Çam ağaçları tüm görkemiyle gözümü okşuyor, serinletiyor yazın kavurucu sıcağında. Dökülen kozalakları topluyorum; çeşitli süs eşyaları, küçük çelenkler üretmek için.

Ayağım bir taşa takılıyor, taşı kenara iterken, kocaman bir kaplumbağanın hemen kabuğuna saklandığını görüyorum. Korkuttuğum için bağışlanmayı diliyorum. Böceğin biri yuvarlana yuvarlana kaçıyor; gözden kayboluyor.

Az ilerde o güzelim zümrüt derisiyle bir yılan arada "tısss tısss" diyerek süzülüp gidiyor. Aşağıda bir su, taşlar arasında kendine yol açmış. Duru, tertemiz.

Bir kuş görüyorum, dans ediyor. Bu arada rengârenk bitkileri selamlıyorum; onlar da beni selamlıyor, andızların, meşelerin, kayınların, gürgenlerin arasından...

Sincaplar gözlerini kocaman kocaman açarak izliyorlar beni, size de selam diyorum. Uzaktan hayvan haykırışları, gizlenmiş bir kuşun ötüşü...

Benim doğa ve patili canları sevdiğimi bilen eşim, beni ormana götürürdü. Oymapınar Barajı yapılmadan önce oraya da götürmüştü. Dağ ve ormanda yaşadıklarım bunlar.

MEHMED KEMAL (11 Nisan 1921 / 14 Eylül 1998) şair, yazar, romancı, gazetecidir. Bakın yaşlandığında neler düşünmüş:

"İnsanın epeyce yaşlandıktan sonra yaşamını ya da özgeçmişini anlatması, bir dağı tırmandıktan sonra tepeden bir ovaya bakması gibidir."

Yazar, tepeye tırmandıktan sonra bir "oh" demiş, sonra, "Bunca çölü açlığa susuzluğa, bunca acıya karşın geçtim!"

Ben de diyorum; çünkü yazarın böyle düşündüğü, duyumsadığı yaştayım.

HOŞÇA KALIN.

YAZARLAR

  • Perşembe 24.1 ° / 11.6 ° Güneşli
  • Cuma 24.9 ° / 14.2 ° Güneşli
  • Cumartesi 28.3 ° / 15.1 ° Güneşli
  • BIST 100

    8806,72%-0,01
  • DOLAR

    32,25% 0,26
  • EURO

    35,08% 0,67
  • GRAM ALTIN

    2270,84% 0,79
  • Ç. ALTIN

    3854,72% 0,51