ATATÜRK ve silah arkadaşlarının, işgal edilmiş ve parçalanmış Osmanlı İmparatorluğu topraklarında kurtarabildikleri toprak parçası üzerinde çeşitli etnik halklarla birlikte kurduğu ülkeye “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” denir.
Cumhuriyet’ten önceki halklar Padişahın kuluydu. Aynı zamanda Şeyhlerin, Şıhların, Toprak Ağalarının ve Aşiret reislerinin ırgatıydı.
Hiçbir kimliği yoktu; “Muhammed’in ümmetiyim” diyordu ama Muhammet hakkında ve getirdiği kutsal kitap hakkında da bilgi sahibi değildi.
Atatürk, bu halkları bir araya getirip bir millet oluşturdu. Adına da “Türk milleti” dedi.
Ne Mutlu Türküm DİYENE.
Ve “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” diyerek milletin devletine ve kendisine sahip olup kimseye kul olmamasını murat etti.
Halk (Cumhur) böyle onurlandırılmasına karşın bu onura taşıyabildi mi?
Maalesef, yeniden birilerine kul olmak için elinden geleni yaptı.
Başardı da!
Her mahallede bir siyaset esnafı,
Her kasabada bir Şeyh ve Şıh yarattı
Ve kendi elleriyle egemenliğini bunların eline verdi.
Belki de bunların gölgesinde korunmak istedi.
Yoksa devlet, bilinçli olarak vatandaşlarını korumayıp bu vampirlerin kucağına mı attı?
Şimdi Cumhuriyet bayramını kutlayacağız.
Dikensiz yumuşak gül, hastalanıp bayrama katılmayacak.
Bazıları da adet yerini bulsun diye kutlayacak.
Aslında bayramlar sevinçle kutlanır.
Peki biz de bayram yapacak neşe kaldı mı?
Ya da soruyu şöyle soralım:
Cumhuriyeti bugün kutlamak mı gerekiyor yoksa koruyup kurtarmak mı?
Resmi olarak olsa da fiiliyatta yıkılmış bir Cumhuriyet
Çökertilmiş olan bir adalet
Kuruluş amaçları, ilkeleri ve felsefesi tartışmaya açılmış bir devlet.
Kimliği bile resmi kurumlardan silinmiş, TC’si indirilmiş.
Neyi kutluyoruz?
Kuruluşu mu yoksa yıkılışı mı?
Para üzerinden çalışan,
Kimliksizleştirilmiş
Din kurumlarımız ve partilerimiz,
STÖ’lerimiz ve sarı sendikalarımız
Neyi ve nasıl kutlayacak?
CUMHUR (halk) BAKIYOR ŞAŞKIN,